Şu hayatta bir kere âşık oluruz, diğerleri onun izdüşümüdür. Bir kere yıkılırız, geri kalanı tekerrürdür. Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Sema Ramazanoğlu, 45 çocuğun cinsel istismara uğradığı Ensar Vakfı’nı “Buna bir kere rastlanmış olması hizmetleri ile ön plana çıkmış bir kurumumuzu karalamak için gerekçe olamaz. Biz Ensar Vakfı’nı da tanıyoruz, hizmetlerini de takdir ediyoruz, ama öteki taraftan bunu yapan kişi için de sıfır toleransla hukuki açıdan bütün takibimizi yapıyoruz” deyiverdi. Soru şu: Tecavüzün bir keresi olur mu?
Azami duyarlılığa sahip olanın, adaleti mülkün değil, hayatın temeli olarak görenin bu soruya vereceği yanıt ‘hayır’dır. Hele ki Aile Bakanı’nın iddia ettiği gibi Karaman’daki cinsel istismar vakaları birden de çokken ve ilk değilken. Nihayetinde, 2008’de Vakfın Çorum Şube Başkanı Zekai İşler, iki kız öğrenciye tecavüz suçlamasıyla hapis cezasına mahkûm edilmişti. Keza, Ensar Vakfı Rize Şubesi Başkanlığı’nı yürüten Mehmet Nuri Gezmiş, iki erkek çocuğa cinsel istismarda bulunduğu suçlamasıyla Ocak ayında tutuklanmıştı.
“Sorunu adından başlayan bir bakanlıktan zaten ne beklenmeli?” diyebilirsiniz. Kadınların her gün erkek şiddetiyle tacize, tecavüze uğradığı ve aylık çetelesi tutulacak denli öldürüldüğü bir ülkede kadın değil de aile bakanı olmak zaten baştan bir tercih değil mi? Oysa onca kutsiyet atfedilen ve en temel işlevi devlet politikalarına uygun, makbul vatandaşlar üretmek olan bu kurum, istismarın her türlüsünün yaşandığı ve daha da fecisi saklandığı ya da inkâra uğradığı yerdir de.
Elbette, yine her zamanki gibi fesatlık bizde. Tepkiler üzerine Aile Bakanı adına “Sayın bakanın yaptığı açıklamaları da bağlamından kopararak ve çarpıtarak ülkemize yönelik sürdürülen karalama kampanyasına alet etmektedir” açıklaması yapıldı. Hangi bağlam, hangi çarpıtma, bilemedim. Kulağımda “bir kere” lafı çınladı durdu sadece.
Derken, İstanbul Başakşehir’de cinsel saldırıdan kurtulmak için 10. kattan atlayan oyuncu ve üniversite öğrencisi Gülay Bursalı’nın haberi geldi. Erkek arkadaşı Engin Ö. ifadesinde şöyle diyordu: “Cihan I’dan evi kiraladım. Cihan ‘Eşyamı alacağım’ deyip arkadaşıyla eve girdi. Beni dövüp ‘Önce kızla biz beraber olacağız’ dediler. Cihan’ın odaya soktuğu Gülay, ‘Yapmayın’ diye bağırmaya başladı. Kapıyı açtım, cama çıkmış ‘Bana dokunmayın’ diye bağırıyordu. Sonra atladı...”
“Bana dokunmayın” lafı da çınladı durdu kulaklarımda. Dokunuyorlar çünkü, bedeninize, ruhunuza en çok da onurunuza. ‘‘Tecavüzden kaçan dizi oyuncusu bu pozları vermiş’’ diyerek, Gülay Bursalı’nın instagram hesabındaki fotoğrafları servis ederek dokunuyorlar. “Su testisi su yolunda kırılır, dizi oyuncusu Gülay’ın ibretlik intiharı’’ başlıkları atarken dokunuyorlar.
Diyarbakır’da yüzde 50 zihinsel engelli erkek çocuğa cinsel istismarda bulunduğu iddiasıyla yargılanan taksi şoförü S.K.’nın cezasını, duruşmalardaki “olumlu tutumu” nedeniyle altı yıl sekiz aya indirirken, gerekçeli kararında, sanığın “erken boşalma” nedeniyle eylemine devam edemediğine, olayın “basit cinsel istismar” olarak değerlendirmesi gerektiğine işaret ederken dokunuyorlar. Adana’nın Seyhan ilçesinde, 14 yaşındaki yüzde 40 zihinsel engelli bir çocuğu, hap vererek taciz ettikleri iddiasıyla yargılanan beş kişiyi, adli kontrol şartıyla serbest bırakırken dokunuyorlar.
Lezbiyen, gey, biseksüel, trans, interseks ve heteroseksüel olarak, istediğimize, istediğimiz zaman, istediğimiz kadar ve istediğimiz şekilde dokunabilir hale gelene kadar, daha verilecek çok mücadele var.