20. yüzyılın başlarında kadınların oy kullanma hakkı için verdiği mücadeleyi konu alan ‘Diren!’ (Suffragette) adlı film geçen hafta Türkiye’de vizyona girdi. Carey Mulligan, Meryl Streep gibi yıldız oyuncuları buluşturan film, kadın hareketinin bugün geldiği nokta üzerine de düşünme fırsatı sunuyor.
Sarah Gavron’un yönettiği ‘Diren!’
(Suffragette) adlı film, 1912 yılı İngilteresine uzanarak,
kadınların oy kullanma hakkını elde etmek için verdikleri
mücadeleyi hikâyeleştiriyor. Çamaşırhanede çalışan Maud
(Carey Mulligan), oğlu ve kocasıyla kendi halinde yaşayıp giden,
sıradan bir kadınken, arkadaşı Violet’in (Anne-Marie Duff) onu
sürüklediği toplantılarla hayatı değişir. Önceleri, süregiden
yaşamının konforundan vazgeçemeyen ve sokakta vitrinleri taşlayan
kadınların ne istiyor olabileceğini bile düşünmeyen Maud’un
fikirleri, Violet’le katıldığı bir toplantıda, ilk kez
birilerinin kendisini gerçekten dinlediğini fark etmesiyle,
değişmeye başlar. Kadın direnişine dahil oldukça eski Maud
kaybolur, yerine davası için her şeyini feda edebilecek,
özgürlüğün değerini bilen bir kadın gelir.
Sadece oy verme değil, var olma mücadelesi
Filmde kadınlar başta oy hakkı için savaşıyormuş gibi görünse de, aslında en çok, var olma ve görünür olma mücadelesi veriyorlar. Oy vermek sadece sandığa gitmek değil, düşüncesinin herhangi siyasi bir sürecin parçası olduğunu bilmenin ve aynı zamanda hayatın da bir parçası olduğunu hissetmenin bir yolu onlar için. Güvensiz kocalarının, tacizci patronlarının arasından kendilerine bir tünel kazıp çıkış yolu arıyorlar. Çoğu insan boşuna çabaladıklarını düşünse de başaracaklarına inanıyorlar. Toplumun kadına dair yerleşik bakış açısı üzerine, bir de ‘eylem yapan kadın’ imajı eklenince iyice köşeye kıstırılıyorlar. Ancak Maud gibi, komşuları, hemcinsleri ona yüz çevirirken, mücadelesi yüzünden kocaları tarafından aşağılanırken bile inandıklarından vazgeçmiyorlar.
Maud’un, eylemlere katılmasını tasvip etmediği evden kovduğu kocası, kendi çocuğuna bile bakamıyor. Çalışanın, annelik yapanın ve erkeğin tüm dünyasını çekip çevirenin yine kadın olduğunu gösteriyor bu durum bize. Film en çok bunun altını çizdiği yerlerde kendini buluyor.
Maud rolünde izlediğimiz Carey Mulligan, tıpkı canlandırdığı karakter gibi kırılgan, naif ve ince. Bu yüzden filmin ruhunu bedeniyle de çok iyi yansıtıyor. Mücadelenin polis tarafından aranan önderi, Meryl Streep’in oynadığı Ms. Pankhurst da öne çıkan karakterlerden.
Yönetmeni, oyuncuları konusu ve direnişiyle baştan ayağa bir kadın filmi ‘Diren!’. Erkekler ise hikâyede bir dekor işlevi üstleniyor, kadınlara ayakbağı olmasa da ‘yeter’ dedirten bir dekor...
Yönetmen, gerçek olaylardan yola çıkarak anlattıklarıyla, insanın inandıkları uğruna neleri göze alabileceğini gösteriyor; 1900’ler ile bugün arasında geniş bir köprü kuruyor. Hor görülen kadınların cesaretini, en zor eylemlerin bile nasıl üstesinden geldiklerini gösteriyor. Aslında, yaşadığı zamanın fiilen bir parçası olmak için fazladan çaba sarf eden kadınlar hâlâ yanı başımızdalar, yani direniş hâlâ devam ediyor.