Taner Akçam: 2015’te kilit rolü Papa üstlendi

2015, Ermeni Soykırımı’nın 100. yılı vesilesiyle büyük önem taşıyor. Yıl boyunca Türkiye’de ve dünyada pek çok anma etkinliği düzenlendi. 2015’te ilk kez bir Papa, 1915’te yaşananları soykırım olarak nitelendirirken, Avrupa Parlamentosu ve Almanya’nın Ermeni Soykırımı’nı kabul ettiğine tanık olduk. Soykırımın 100. yılında yaşananları ve bu yılın önemini, Clark Üniversitesi Holokost ve Soykırım Araştırmaları Merkezi’nden Prof. Taner Akçam’la konuştuk.

2015, Ermeni Soykırımı’nın tanınması açısından nasıl geçti?

Neresinden baktığınıza bağlı. Eğer çok yüksek beklentileri olmayan biriyseniz, başarılı geçti diyebilirim. Hedef, 2015’in hakkına layık bir biçimde anılmasıydı, bu başarıldı. Ama 2015’ten, 100. yıl nedeniyle problemin çözümü veya Türkiye’nin adım atması doğrultusunda bir şeyler bekleyenler, hayal kırıklığına uğradılar. Uluslararası planda son derece anlamlı ve güzel anma etkinlikleri düzenlendi. ABD’de düzenlenen etkinlikler o kadar çok ki, tam sayısını kimse bilmiyor. 

ABD’de dışarıdan, yani Ermeni olmayan biri olarak gözlediğim iki önemli husus vardı. Birincisi, Ermenilerin bütün politik örgütlerinin aralarındaki farkları bir kenara bırakarak ortak hareket etmeleriydi; bu tavır, Ermeni tarihini bilenler için anlamlıydı çok. Ermeniler en kötü ve en zor durumlarda bile birbirleriyle savaşmayı başarmış nadir uluslardan birisidir. Washington’da hem dinî, hem de ödüllerin verildiği daha büyükçe bir tören olmak üzere iki önenli anma etkinliği düzenlendi. Her ikisi de Eçmiadzin ve Antilyas’tan tutun, politik örgütlere uzanan ortak bir ulusal komite tarafından yapıldı. Bu başarılı bir girişimdi. İkinci gözlemim de şuydu: Toplulukta belli bir kendisinden gurur duyma hali gördüm; ne yaptığının ve neye ulaştığının bilincinde olan bir topluluk haliydi; kendilerinden mutlu olan ve kendilerinden gurur duyan bir topluluk...

2015’teki önemli durumlardan biri de, tabii ki Papa’nın ‘soykırım’ ifadesini kullanmış olmasıydı. Bu durum, Ermeniler için uluslararası platformda ciddi bir psikolojik üstünlük sağladı. 2015, Ermeni toplumları ile “Bu soykırımdır” diyenler açısından psikolojik üstünlüğün yaratıldığı, sağlandığı yıl oldu.

İlk kez böyle oldu diyebilir miyiz 2015 için?

Tabii, ben 2002’den beri, Nisan aylarındaki anmaları bilirim. Biz onlara ‘Nisan yağmuru’ diyoruz; gelir, yağar ve geçer; fakat 2015 bambaşka oldu, çünkü hazırlıkları bir yıl öncesinden başladı. Başka ülkelerde durum nedir bilmiyorum; ancak ABD’de toplantılar, anma etkinlikleri halen devam ediyor. 2015’i diğer yıllardan farklı kılan bir başka özellik de az önce de söylediğim gibi, tüm Ermeni örgütlerinin bir arada hareket ediyor oluşuydu.

Papa’nın soykırım ifadesini kullanmasının öneminden bahsettiniz. Bu yıl Vatikan, Avrupa Parlamentosu ve Almanya gibi önemli yerlerde soykırım tanındı. Sizce bu durum Türkiye’yi nasıl etkiledi?

Açıkçası çok fazla etkilediğini zannetmiyorum. Diplomaside gösterilmesi gereken sıradan gürültüyü gösterdiler. Zannediyorum, 2015’in genel tablosundan Türk hükümeti çok fazla şikâyetçi olmamıştır. Çünkü kendisine yönelik herhangi bir maddi yaptırım veya negatif sonuç çıkmadı. Tabii psikolojik baskı dışında. Almanya’nın, Avrupa Parlamentosu’nun ve Vatikan’ın soykırım ibaresini kullanıyor olması ciddi anlamda psikolojik bir üstünlük sağladı; ama o kadar.

“2015’teki önemli durumlardan biri de, tabii ki Papa’nın ‘soykırım’ ifadesini kullanmış olmasıydı. Bu durum, Ermeniler için uluslararası platformda ciddi bir psikolojik üstünlük sağladı. 2015, Ermeni toplumları ile “Bu soykırımdır” diyenler açısından psikolojik üstünlüğün yaratıldığı, sağlandığı yıl oldu.”

Peki Ermeni tezini savunanları nasıl etkiledi?

Bu tezi savunanlar, büyük bir psikolojik üstünlüğe sahip şu an, bunu söyleyeyim. Artık şu, sanıyorum herkes tarafından biliniyor: Soykırımı kabul etmeyenler bile, soykırım olduğunu bilip, bunu pratik nedenlerle, politik nedenlerle kabul etmiyorlar. Ama artık “1915 bir soykırım mıdır, değil midir?” tartışmasının uluslararası camia açısından da anlamını yitirdiğini tahmin ediyorum. En büyük argüman hep şu oluyor: “Biz şimdi bunu kullanırsak Türkleri üzeriz.”

Burada ABD hükümetinin tavrı çok önemli. Son ana kadar, Obama soykırım diyecek mi diye bekliyorlar. Belki soykırım demiyor, ama konuşmasında da öyle kelimeler kullanıyor ki, demekten beter ediyor. Aslında böyle bir komedi de var ortada.

Türkiye geçen yıl olduğu gibi bu yıl da taziye diledi. Sizce bu ne anlama geliyor?

Yine nereden baktığınıza bağlı. Probleme büyük bir tarihî sorunun çözülmesi perspektifinden bakan bizim gibi insanlar için hükümetin dilemiş olduğu bu taziye, bir komedi. Ama sonuçta probleme Türkiye’nin iç siyasetinden baktığınız zaman, Tayyip Erdoğan’ın böyle bir şey söylemesinin büyük bir kırılma yarattığını düşünenler de var. Ben de öyle tahmin ediyorum. Şu sıralar arşivde araştırmalar yapıyorum, orada çalışan bir gençle tanıştık. “İyi ki, 2002-2007 arasında elime geçmediniz” dedi. Kendisindeki değişimi anlatmak için, bir saygıyla birlikte söylüyor bunu. O genç, Erdoğan’ın taziyesinin kendi cemaatleri içerisinde önemli bir kırılmaya yol açtığını da ekledi. Ben bunu yargılayamam, durduğum yer için onun öyle çok büyük bir anlamı yok.

Kırılmayı biraz açabilir misiniz? Ne anlamda bir kırılma yaşanıyor?

Kırılmanın asıl nedeni, taziyelerin, insanların kafasında “Demek ki bir şeyler olmuş” sorusunu meşrulaştırması. Bizler açısından değil de bunu çok aşırı bir dille inkâr eden, “Bunlar yabancı güçlerin oyunudur”, “Empreyalist plandır” diyen kesimin, önderleri olarak düşündükleri birinden bu tür sözleri duymasının neden olduğu bir anlık duraklama...

Buna az da olsa yaşananlardan hiç haberi olmayan bir kitleyi de ekleyebiliriz. Bana sorarsanız, Türkiye’de soykırıma dair en önemli şey, bilgisizlik. Bir cahilliğin, siyasi iktidar tarafından kullanılması olgusu var. O bakımdan Tayyip Erdoğan’ın tavrı bir kırılmaya yol açabilir, ama benim gördüğüm başka bir şey var. Bu kırılma, kalıcı bir şey değil. Şu anda Türkiye’deki yeni siyasi gelişmelerle birlikte, hükümet bu konuda daha bir İttihat ve Terakki çizgisi izlemeye başlar ve bizim bu ‘kırılma’ dediğimiz şey de su üstündeki iz gibi kalkar gider. Türkiye’nin böyle bir özelliği de var.

Türkiye’nin Çanakkale hamlesi uluslararası platformlardan nasıl göründü?

Ben bu konuda çok subjektifim, objektif bakabileceğimi söyleyemem. Onun için soruyu başkalarına sormak lazım, ama ben bu durumu bir fiyasko gibi algıladım. Türkiye fazla kör gözüne parmak yaptı bu işi. Çok etkisi olmadı gibi geliyor bana. Türkiye istediği kadar Çanakkale’yi parlatmaya kalksın, zannediyorum kendilerine bir ters silah olarak dönecek. Çünkü Çanakkale bugüne kadar ‘Türk’ün zaferi’ olarak sunulmuştu, sonra ‘İslam’ın zaferi’ olarak sunulmaya çalışıldı, şimdi Çanakkale çok konuşuldukça, oradaki Hıristiyan, Arap, Yahudi asker de konuşulmaya başlanacak, o da bir başka açıdan tarihe yönelik insanların daha farklı bakmasına bir vesile olabilir.

2015’te hem soykırımı tanıyanların, hem de inkâr edenlerin uluslararası platformlarda ne gibi yaptırımları oldu? Bu yaptırımların bir sonucu oldu mu?

Türkiye’nin çok büyük bir yaptırımı olmadı; bildik tezleri devam ettirip ABD yönetimi üzerine yakın markaj uyguladılar ve orada başarılı oldular. Ama bu daha önce de sürekli yaptıkları bir şeydi.

Ermeni hükümeti açısından kendileri büyük bir komisyon oluşturarak birçok toplantılar yapıldı. Sonuçta, 24 Nisan’da Ermenistan’a gidenlerle, 24 Nisan’da Çanakkale’ye gelenleri kıyasladığınız zaman, Ermenistan ‘diplomatik üstünlük’ kurdu diyebiliriz. Birçok devlet, Çanakkale’ye alt düzeyde diplomat gönderirken, Erivan’a gidenlerin devlet başkanı veya cumhurbaşkanları olduğunu gördük. Devletlerin Çanakkale’ye diplomat göndermelerinin sebebi de, buna mecbur olmalarıydı. Ben Ermenistan’ın elinde büyük bir kuvvet olduğunu tahmin etmiyorum. Türkiye hükümeti, uluslararası planda “Şunu yapmazsanız şu olur” diyebilecek bir güce sahip, Ermenistan’ın böyle bir gücü yok. Onun için de tarafları aynı yerde tutup bakmamakta fayda var.

Ermeni Soykırımı pek çok ülkede ticari yaptırım sebebiyle tanınmazken, az önce ülkelerin Çanakkale’ye alt düzey temsilci gönderip en üst düzey temsilcilerin Ermenistan’a gittiğini söylediniz. Burada bir tezatlık söz konusu değil mi?

Bence bu bütünüyle psikolojik bir biçimde fiyatı olmayan bir adım atma durumu. Hiçbir götürüsü yok. Fransa Cumhurbaşkanı Erivan’a gittiği zaman “Ben şuradan böyle bir kazanç elde ederim” diye düşünmedi. Ben, “100. yıldır, nasılsa geçecektir. Türkiye’yi de büyük bir zarara uğratmayacağız, hiç değilse bunu yapalım” düşüncesiyle hareket ettikleri kanaatindeyim. Tercihlerin böyle bir havayla yapıldığını tahmin ediyorum. 100. yılda Batılı devletlerin vicdanında hafif bir dalgalanma oldu, sonra o dalgalanma yerine oturdu. O dalgalanmanın da bir fiyatı, bir götürüsü yoktu.

2015’te soykırıma dair en kilit nokta neydi?

Bence bu yıl, kamuoyunun soykırıma dair bilinçlenmesi anlamında en kilit rolü, Papa’nın soykırım ifadesi üstlendi. Ayrıca Vatikan’da dinî tören düzenlenmesi de hayli önemliydi. Vatikan’ın bu tavrının oluşturduğu psikolojik baskı, ileriki dönemde de inkârcıları olumsuz etkileyecektir. Şu anki Papa hayatta kaldığı müddetçe, Vatikan’ın soykırıma dair politikasının değişmeyeceği kanaatindeyim. Psikolojik üstünlüğün oluşmasında, Türk hükümeti de çok yardımcı oldu. Türk hükümetinin ilk günlerde verdiği tepki, kamuoyuna belki de Papa’nın söylemiyle eşdeğer ölçüde olumlu bir etki yaptığını biliyorum. Olumlu tepkiden kastım şu: “Baksana, Türk hükümeti Papa’mıza bile bunları söylüyorsa, demek ki geçmişte bir şeyler yapmışlar” gibi bir izlenime neden olması. Ermeni Soykırımı’na dair daha önce bilgisi olmayan pek çok Katolik, Türk hükümetinin Papa’ya ağır hakaretler içeren tepkileri üzerine, Türkiye’nin bu tavrına tepki duymuş olmalı. Dolayısıyla, 2015’te oluşturulan psikolojik üstünlüğün devam edeceğini tahmin ediyorum. 

‘2016’da fabrika ayarlarına dönülür’

2016 ve sonrasında bizi ne bekliyor? Yıl boyu konuşulanların üstü çizilir mi?

Üstü çizilmez, unutulmaz da, ama yeniden fabrika ayarlarına dönülür. Fabrika ayarından kastım, daha önce neler oluyorduysa, aynı şeyler yeniden olmaya devam eder. Tabii bunu ikiye ayırmak lazım. Türkiye’nin günlük politikadaki ele alınış tarzında epey kötüleşme yaşayacağımızı düşünüyorum. Hükümet bu konuda daha da geri adım atabilir. Bunun en önemli nedeni de Azerbaycan-Karabağ meselesi ve Türkiye’nin Rusya’yla girmiş olduğu kavga ile bunun muhtemel Kafkaslar’daki etkileri. 2015’in bir başka olumlu tarafı da, çok ciddi ve güzel yayınların basılmasıydı. Özellikle Ermenice ve İngilizce pek çok güzel yayınlar oldu. 



Yazar Hakkında

1990 İstanbul doğumlu. Kültür sanat, müzik, insan hakları ve güncel politika haberleri yapıyor.