Onur Şimşek, doktorlara yönelik şiddetin son kurbanı Dr. Aynur Dağdemir'in ardından yazdı: Dr. Kamil Furtun'un katledilişinden ve binlerce insanın yürümesinden, Dr. Aynur Dağdemir ile omuz omuza "artık yeter, sıradaki biz olmayalım" deyişimizin üstünden altı ay bile geçmedi. Sıradaki olduk.
29 Mayıs 2015.
Dr. Kamil Furtun. Samsun'da Göğüs Hastalıkları Hastanesi’nde başka bir doktor arkadaşıyla beraber yürürken aniden karşılarına çıkan katili tarafından katledildi. Katili karşılarına çıktığı anda, aklına ilk gelen şey o günden sonra hastanenin isminin Doktor Kamil Furtun Göğüs Hastalıkları Hastanesi olacağı değil, yanındaki doktor arkadaşına da söylediği gibi muhtemelen “halledebileceği” idi. Halledemedi, katledildi.
Fail, hastası. Ruh hastası. En azından o hava verilmeye çalışılıyor. Öyle olunca daha bir mutlu oluyoruz. E iyi bari pisi pisine ölmedi, biz de katili deli değil diye üzülmüştük bu kadar… Bir defayla yetinmiyor. Defalarca ateşliyor silahını. Bir yanlışlık olmasın. Aman ha yaşamasın. Kötürüm de kalmasın, yakınlarına yazık, kendine de yazık. O denli ince, o denli düşünceli. Katilin böylesi… Dünya üstünde görülmedi.
1 Haziran 2015.
Tüm Türkiye Dr. Kamil Furtun için çok üzgün. Yasta. Herkes yürüyor, umutlu. Birşeyler yapılacağını, çareler bulunacağını düşünüyoruz. Önlemler alınacak ve bir daha yaşanmayacak böyle olaylar. Konuşmalar yapılıyor, katiller lanetleniyor, ailesi huzura kavuşuyor, dünya mutluluğa… Ben de yürüyorum. Bir yanımda Dr. Aynur Dağdemir ve kızı Stj. Dr. Başak Dağdemir. Yürüyoruz. Hep birlikte bağırıyoruz; he-ki-me u-za-nan el-ler kı-rı-lsın! O kadar da naif. O kırılan elleri yine dönüp dolaşıp en başta uzandığı hekim alçıya alıyor ne de olsa; halâ yaşıyorsa tabii. Ne de olsa Hipokrat yemini var, bozsun da görelim, mahalleyi toplar geliriz evelallah. Saatlerce alkışlıyoruz. Ellerimiz yoruluyor, dinleniyoruz; bir daha alkışlıyoruz. Kilometrelerce insan. Pencerelerden sarkan apartman sakinleri, dükkanlarından dışarı çıkan esnaflar, sokaktan geçen liseliler, teyzeler, amcalar. Herkes alkışlıyor, yürüyenleri destekliyor, katili lanetliyor. Herşey yerli yerince de, sorması ayıp bizi kim öldürüyor? Hastaneye hayattan kayıp gitmesine ramak kala gelen hastaya müdahale edilirken, grip hastalığına beş-on dakika geç bakıldığı için ortalığı ayağa kaldıran beyfendi. Sizi çıkaracağım bir yerden. Bu yürüyüşte yandan yandan alkışlayan amca? Yok pardon benzetmişim. Kanı alınırken kolu acıdığı için kafalara çantalar indiren teyze? Olsun o kadar, sen de kan alırken acıttın, hakkındı senin. En güzeli ise, eylemden hastaneye gidip okul raporu yazdıracakken, doktorların iş bıraktığı söylendiğinde, “siz de dövülürmüşsünüz vallahi” diyip eylemden desteğini ruhen de olsa geri çeken liseli delikanlı.
19 Kasım 2015.
Dr. Kamil Furtun'un katledilişinden ve bir daha böyle menfur olayların yaşanmaması için binlerce insanın saatlerce yürümesinden, Dr. Aynur Dağdemir ile omuz omuza "artık yeter, sıradaki biz olmayalım" deyişimizin üstünden altı ay bile geçmedi. Oldu. Olduk. Sıradaki olduk. Dr. Aynur Dağdemir, sekreterinin kocası -muhtemelen o gün bizi görse destek vermekten elleri patlayacak olan ayakkabı esnafı bir cani- tarafından farklı yerlerinden beş kere ekmek bıçağıyla bıçaklanarak, hunharca öldürüldü.
Olmuyor. Sığmıyor. İçimize sığmıyor. Ne acı, ne öfke. Sığdıramıyoruz. Geride eşi, iki kızı ve öldürülmek için sırada bekleyen meslektaşları kaldı. Ebediyete uğurlarken oluşan büyük kalabalıkta, herkeste benzer bir merak. İlk hangimiz? Sıradaki kim? Cevap açık. Ben. Sen. Biz. Hepimiz. Her seferinde hepimiz ölüyoruz. Öldürülüyoruz. Normalleşmeye yüz tutmuş hekime şiddette artık ‘olmuş’tan çok ‘nasıl olmuş’ konuşulur halde. Kapıyı kilitleyip öldürdüyse kahroluyoruz da, çok acı çekmediyse sevinmeye yüz tutuyoruz. Utanıyoruz. Bu hale gelmekten, bu hale gelmemize sebep olanlardan. En çok da gidenin ardından yaşamaktan.
Bir çözüm arıyoruz. Ama bu çözüm kesinlikle katledilen kişinin isminin çalıştığı hastaneye verilmesi ya da fotoğrafının siyah kurdelalarla yakalara asılması değil. En azından olmamalı.
Köpekleri zehirlendiği için hüngür hüngür ağlayarak basına demeç veren bir kadını, karşılığında ölümle karşılaşsa da çaresiz bir kadına yardım etmeyi görev edinen bir iyilik meleğini bile acımasızca öldürebilecek mesnette insanların rahatça yaşadığı bir toplumdayız. Hepimizin işi her gidenden sonra çok daha zor. Geride kalanların.
Kolaylıklar.