Almanya Dışişleri Bakanlığı’nın davetlisi olarak Türkiye ve Ermenistan’dan gazetecilerle beraber bir hafta boyunca Berlin’deydik.Berlin Duvarı’nın yıkılışının yıl dönümünde ayak bastığımız şehir, geçmişiyle yüzleşip beraber yaşamayı öğrenerek, çokkültürlülüğün merkezi olmuş. Bir hafta boyunca, Ermenistan’dan meslektaşlarımızla beraber ortak geçmişimizi tartışıp geleceğe yönelik düşüncelerimizi paylaştık.
Almanya Dışişleri Bakanlığı’nın daveti geldiğinde önümüze sunulan programın başlığı, bizim için haftanın gündemini belirliyordu: “Ortak geçmişimizi hatırlamak – gelecek için görüşleri paylaşmak”.. Ancak katılımcılar her ne kadar Türkiye ve Ermenistan’dan genç gazetecilerse de, aslında buluşmanın amacının sadece iki halk ve iki ülke arasında sorun yaratan konuları tartışmak olmadığını en başta belirtmek gerekiyor.
İkinci Dünya Savaşı, Holokost ve Soğuk Savaş, Berlin’in ve tüm Almanya’nın hafızasında büyük bir yer kaplıyor. Bu geçmişle her açıdan yüzleşilmiş , buna hiç şüphe yok. Öyle ki artık Almanya, bir yandan savaş öncesine giderek, o dönemle de yüzleşmek istiyor. Öte yandan diğer ülkelere geçmişle yüzleşmek konusunda yardım etmeye çalışıyor. Parlamentodaki Ermeni Soykırımı ve Herrero Soykırımı’yla ilgili yasa tasarıları bunun örnekleri. 2 tasarıda da Almanya’nın sorumluluğuna vurgu var.
İletişim atölyesi
Haftanın ilk iki günü, ‘Kültürler arası bir iletişim yolculuğu – Halklar arasında köprüler kurmak’ başlıklı, gazeteci grubu için özel hazırlanmış bir atölye çalışmasında, Dış İşleri Bakanlığı’nın özel davetiyle Berlin’e gelen bir iletişim koçunun eşliğinde, iki halk arasında ne kadar tabu mesele varsa tartışmaya çalıştık. Bakanlık, olası bir tartışmaya neden olmamak için program metninde ‘soykırım’ kelimesine yer vermemeyi uygun görmüş. Ancak görünen o ki Berlin’deki gazeteci grubu, Alman yetkililerin düşündüğünden daha açık görüşlü kişilerden oluşuyordu. Almanya kamuoyunun Ermeni Soykırımı’yla ilgili pek bilgi sahibi olmadığı bir gerçek… Berlin kültür ve sanat dünyası bu meselede de öncü olmaya çalıyor. Buluşma şansı bulduğumuz Alman, Türk ve Ermeni kimliklerine sahip müzisyen Marc Sinan ve Maxim Gorki Tiyatrosu’ndan yetkililerin yürüttüğü projeler bunun kanıtı. Bir devlet tiyatrosu olarak Maxim Gorki, Ermeni Soykırımı’nın 100. yılına ithaf edilen ‘Nisan’da Kar Yağar: Bir Tutku ve Paskalya’ isimli bir etkinliğe ev sahipliği yaptı. Gelecek sezonda da Ermeni Soykırımı konusunu işlemeye devam edeceklerini söyleyen tiyatro ekibi, bu yılki etkinliklere ilginin muazzam olduğunu belirtti.
Claudia Roth ile
Roth, Yeşiller Partisi’nin meclise sunduğu Ermeni Soykırımı Yasa Tasarısı’ndaki prensiplerden bahsetti. Prensipler arasında, Ermeni Soykırımı’nın tanınması ve Ermenistan sınırının açılması için Türkiye’ye çağrı da vardı. Sığınmacı krizinin patlak verdiği dönemde Merkel’in Türkiye ziyareti ve sonrasında çıkan Merkel-Erdoğan arasında geçen pazarlığa ilişkin haberleri Roth’a soru olarak yönelttim. Bundestag’taki Ermeni Soykırımı Yasa Tasarısı’nın görüşülmesi bir süre ertelenmişti, yönelttiğim soruysa bu ertelemenin Türkiye’nin pazarlık masasında yaptığı dayatma sonucu mu olduğu yönündeydi. Malum, Almanya’nın basın özgürlüğü ve insan hakları ihlalleri konusunda, Merkel ziyareti sonrası Türkiye’yi yeteri kadar eleştirmediği yönünde çıkışlar bulunuyor. Roth ise bu konuyu ilk defa benden duyduğunu, ertelemenin başka bir sebepten yaşandığını ve bahsettiğim konunun gerçek olmamasını umduğunu dile getirdi.