Yine söz yetmez olmuş. Sadece yürümek var şimdi. Öylesine, durmadan. Hiçbir yere varmadan. Rüzgârı hissederek, şehrin ışıklarla kararan haline bakarak. Sigara yakarak. Rüzgâr külleri savursun, ateşi harlasın, dumanı şekilden şekle soksun. “Ya sen?” diye sorasım var kendime, “Sen nereye gidiyorsun?”
Sessiz, yorgun, ağır, gözkapaklarım kapanıyor yine... Yine...
Yıkık, dökük, bu şehrin duvarları birer birer üstüme yıkılıyor yine... Yine...
Kuş sürüleri terk ederken bu şehri, ardında yoksul ve kimsesiz çocuk gibi bırakıyor yine... Yine...
Ve sonbahar sinsice yaklaşarak peşinde köpek gibi bir yalnızlığı üstüme sürüklüyor yine... Yine...
Tepemde kuşlar nispet edercesine uçuşuyor. Birlikte ve bağımsız. Tam da ihtiyacım olduğu gibi. Tam da olamadığım gibi. Oturamam artık. Oturduğumda bütün eklemlerim, kemiklerim sızlayacak, biliyorum. Hiçbir kapalı mekândan içeri de giremem. Nefes alamam o zaman. Sadece ses ve sigara, bir de adımlar. Gittiği yere kadar. Kurtulayım peşimi bırakmayan o birbaşınalık gölgesinden diye. Yalnızlığımdan da ayrılıp, şu anketlerdeki ıssız ada gibi olayım diye. Yanımda hiçbir şeyle.
Sözler hep yalan! Yeminleri unut!
Bir veda bir sebepsiz tokat gibi çarpıyor yine... Yüzüme...
Şarkılar yalan! Duyduklarını unut!
Bir hikâye rüzgârın ellerinde savruluyor yine... Yine!
Kestim! Akıttım! Damarlarımdaki kanımda akan o kirli siyah yalanları! Olmadı!
Sildim! Çıkardım! Yüzümden kazıdım yüzüme çizdiğin o siyah derin yazıları! Olmadı!
Kustum! Tükürdüm içimde senden kalan o keskin o acıtan hatıraları! Olmadı!
Söktün! Defalarca diktim o küçük ellerinle açtığın ve sızlayan bütün yaralarımı! Olmadı!
Sözler yalandır ama sakın şarkıları suçlama. Onlar benim son umudum. Söz benim çaresizliğim, lanetim. Oysa kimse bir şarkıyı yanlış anlayamaz. Kimse şarkıyı tekzip etmez. Şarkıyla polemiğe girilmez.
Ama şarkı öldürebilir. Bunun gibi. Bak, her şeyi anlatmışın. Kısacık cümleler, kimi zaman haykırış, kimi zaman yakarış, kimi zaman dua, kimi zaman küfür gibi tınlayan sesinle.
Bana ne yaptın... Ne yaptın... Ne yaptın... Ne yaptın çocuk!
Niye yaptın... Niye yaptın... Niye yaptın ahh çocuk!
Göremiyorum, duyamıyorum artık dokunamıyorum çocuk!
Anlatamıyorum anlatamıyorum artık ağlayamıyorum çocuk!
İnanmıyorum inanmıyorum artık inanamıyorum çocuk!
Bilmiyorum bilmiyorum artık sevemiyorum çocuk!
Soru değil bu, sen de biliyorsun. Ne dense cevap niyetine, kalbine denk gelmeyecek. “Bilmiyorum neden yaptığımı” dese, “Acıtmadan sevmeyi bilmiyorum, sadece çok korkuyorum ondan” dese. “Canım öyle çekti” diye sırıtsa yüzüne. Fark eder mi?
Yığıldığın günlerin sonuna gelirsin. Düştüğün zeminden, çöktüğün kaldırım kenarından ayağa kalkarsın. Hayat beklemez çünkü. Ve daha ölmediysen, yaşıyor taklidi yapman gerekir. Bedenine yabancı kalırsın, aynaların üzerine örtüler atarsın. Görmeyesin kendini diye. Ve ellerini hiçbir şey ısıtmaz. Burnunu, kollarını, ayaklarını da. Soğuk sular iner omurgandan aşağı, bir yandan da alnın terler ama. “İyi misin?” diye sormasınlar diye ara sokaklara, daha önce hiç geçmediğin yollara saparsın. Yabancılarla konuşur, en yakın olanından kaçarsın. Utanırsın, çünkü birinin utanması gerekir. İnanmak ahmaklık, kendini açmak on kusurlu hareketten biri sayılmışsa, daha kime dokunasın? Yorgan altında bütün gece donarsın.
Ne yağmur, ne kar, ne yüzüme vuran rüzgâr, canımı yakan acıtan sonbahar, daha dinmedi çocuk!
Seni silmedi çocuk!
Alev alev yanan kirpiklerinde saçılan kıvılcımlarınla başlayan bu yangın daha sönmedi çocuk!
Sönemedi çocuk!
Bu viran şehirde, bu viran hikâye henüz bitmedi!
Bitmedi bitmedi bitmedi çocuk! Bitemedi çocuk!
Bu aciz şarkılar, bu aciz dualar seni geri getirmedi getirmedi getirmedi çocuk! Dönmedin çocuk!
Bana ne yaptın... Ne yaptın... Ne yaptın... Ne yaptın çocuk!
Bunu niye yaptın... Niye yaptın... Niye yaptın... Niye yaptın çocuk!?
İçinde oldukça bitmez ki. Seninle birlikte nefes alır, seninle birlikte boğulur. Ne çok soru sorasım var. O çocuk tek bir kişi de değil nicedir. Dizini paraladığında katılarak gülen bir ilkokul arkadaşı, küçük kâğıtlara seninle ilgili dedikodularını yazan bir diğeri, her şeyini verdiğin ve onun dolu listesinde ‘aralarından biri’ olduğun ilk sevgili, en çok âşık olup kaybettiğin hayatının ta kendisi, bir umut diye sarıldığın ve çok yanıldığın bir diğeri... Güme giden, şu masum olma ihtimali.
Ben mi? Artık takati kalmayan enayi.
*Cem Adrian şarkısı... Fatih Şentürk’ün çektiği Beyoğlu Hayal Kahvesi 9 Şubat 2011 kaydını izleyin, dinleyin.