Ermeni Diasporası’nın önde gelen isimlerinden Rusyalı yatırım bankacısı Ruben Vardanyan, önemli bir girişimci ve hayırsever. Ermeni Soykırımı’nın 100. yılı anma etkinliklerinin belki de en çok ses getirenlerinden biri ‘100 Hayat’ projesinin de kurucusu olan Vardanyan'la İstanbul izlenimlerini ve projelerini konuştuk.
Bu yıl, ‘Tuzlu Su’ başlığıyla yola çıkan 14. İstanbul Bienali’nde, Ermenilerin tarihine ve kültürüne ilişkin projelerin göz ardı edilmeyecek bir ağırlığı var. Bienalin Ermenilere dair bu önemli programını, Ruben Vardanyan ve Veronika Zonabend tarafından, özellikle Dilican şehrinin ve Ermenistan’ın kültürel gelişimine katkıda bulunmak amacıyla kurulan Dilican Sanat İnisiyatifi (Dilijan Art Initiative) destekliyor.
Ermeni Diasporası’nın önde gelen isimlerinden Rusyalı yatırım bankacısı Ruben Vardanyan, önemli bir girişimci ve hayırsever. Eşi Veronika Zonabend’le birlikte kurdukları IDeA Vakfı (Initiatives for Development of Armenia-Ermenistan’ın gelişimi için Girişimler) uzun dönemli projelerle Ermenistan’da parlak bir gelecek ve rahat bir yaşam modeli oluşturmayı hedefliyor. Vakfın bugüne dek hayata geçirdiği en değerli iki projesi; Dilican’da kurulan ve 64 ülkeden öğrencisi olan uluslar arası okul, diğeri Tatev ve çevresinin kültürel ve ekonomik gelişimini amaçlayan ‘Tatev Revivel’ (Tatev’i Canlandırma) inisiyatifi…
Vardanyan, Ermeni Soykırımı’nın 100. yılı anma etkinliklerinin belki de en çok ses getirenlerinden biri ‘100 Hayat’ projesinin de kurucusu. George Clooney gibi ünlü Hollywood yıldızları ve insan hakları savuncularının iş birliğiyle geliştirilen proje, 1915’te ‘kurtaranların’ ve ‘kurtulanların’ hikâyelerine odaklanıyor.
Hayal etmenin ve kendine inanmanın başarının ilk adımı olduğunu söyleyen Vardanyan’a, hem iş dünyasında evrensel bir figure olup, hem de kendi tarihinin yükünü sırtlanarak tüm insanlığın geleceği için ortak kültür yaratmayı nasıl başardığını sorduğumda, tek sırrının, ‘geçmişi kendine temel alarak geleceğe bakmak’ olduğunu belirtiyor. Vardanyan’la, Bienal için ilk kez ziyaret ettiği İstanbul’la ilgili izlenimlerini ve projelerini konuştuk.
Medyanın bildiği ve hakkında yazdığının dışında, kendinizi nasıl tanımlarsınız?
Ben sıradan biriyim. Herkesin olduğu gibi, içimde beni yöneten bir güç var. Ben bu güce ‘atom reaktörü’ demeyi tercih ediyorum. Kiminin içinde bu güç daha canlı bir şekilde yaşıyor. O olmadan, kendi çevrendeki duvarları yıkmak, dünyayı değiştirmek ve başarmak imkânsız. Her bireyin, neyle mutlu olacağını keşfetmesinin öncelikli adım olduğunu düşünüyorum. Benim için, en büyük itici güç hep imkânsızı başarmak oldu. İnsanların birbirini daha iyi anlamasına yardımcı olmak için toplumdaki güvensizliğin üstesinden gelmeyi asıl görevim olarak gördüm. Bunu da farklı yöntemler aracılığıyla yapıyorum. Ticari ve hayırsever projelerin yanı sıra, konferans gibi iletişim platformları yaratmaya çalışıyorum. Tüm bu projeler birbirinden farklı görünse de aslında hepsi aynı motivasyonla yüklü: Kendi etrafımı ve dünyayı değiştirmek adına bir girişim, kendimi ve başkalarını imkânsız diye bir şey olmadığına inandırmaya yönelik bir adım…
UWC Dilijan’ı (Birleşik Dünya Okulu Dilican) kurma fikri nasıl doğdu?
Eşim Veronika’yla, 2006’da, kendi çocuklarımız için eğitim olanaklarını araştırırken, konuyu konuşmaya ve kavramaya başladık. Dünya üzerinde yirmeden fazla okulu ziyaret ettik, onların deneyimlerini araştırdık. Böylece, Dilican’da uluslar arası okul kurma düşüncesi doğdu. Veronika, okulun vereceği uluslar arası diplomayla ilgili evrakları teslim ederken, okulun kavramı ve hedefinin UWC’ın (Birleşik Dünya Okulları) şartlarıyla tamamen örtüştüğünü öğrendik. Bir başka güzel tesadüf de vardı. Bugün okulumuzun yönetim kurulunda olan, EBRD’ın (Yeniden yapılandırma ve geliştirme için Avrupa Bankası) Başkan Yardımcısı Manfred Schepers, Birleşik Dünya Okulu Atlantic’ten mezun. Bir görüşmemiz sırasında, bana sistemi anlattı ve böyle bir okul kurmanın Rusya’ya ve Sovyet sonrası alana getireceği yararlardan bahsetti. 2013 yılında Dilican Okulu, Birleşik Dünya Okulları’nın üyesi oldu ve ilk yıl 48 ülkeden 96 öğrencisiyle tam anlamıyla uluslar arası kelimesinin anlamını karşıladı. Bu yıl da 64 ülkeden öğrenci okulumuzda eğitim görüyor.
İstanbul Bienali’nde Ermeni meselesini konu alan sanatçıları ve işlerini desteklediniz. Bize kurucusu olduğunuz Dilican Sanat İnisiyatifi’ni anlatır mısınız?
Öncelikle şunu belirteyim; Ermeni sanatçıların yanı sıra, Bienal’in Ermenilere dair programında, işini Ermeni Soykırımı konusuna adamış Ermeni olmayan birçok sanatçı vardı. Uyguladığım, işbirliği yaptığım bütün projelerde, farklı yöntemlerle tek bir görevin çözümü için çalışıyorum. Dilican Sanat İnisiyatifi de insanları birleştirmek hedefiyle tasarlandı. Özellikle Dilican şehrinin ve Ermenistan’ın gelişimi için bir temel yaratmak amacıyla kuruldu. Kâr amacı gütmeyen sanat projesi, dünyada Ermeni kültürünü teşvik etmeyi ve dünyanın önde gelen fuar ve kültürel etkinliklerinde Ermeni Diasporası’nın sanatçılarının işlerini temsil etmesine katkıda bulunmayı amaçlıyor.
Türkiye’den sanatçı ve organizasyonların, Ermeni kültürü ve tarihine odaklanan projelerini ve üretimlerini desteklemeyi düşünür müsünüz?
Elbette. Bu yıl çok özel bir yıldı ve bizim için İstanbul Bienali’nde Ermeni Soykırımı’nın da ele alındığını görmek çok önemliydi.
İstanbul’a dair gözlemleriniz nelerdir? Sizi şaşırtan veya hayal kırıklığına uğratan birşey oldu mu?
İstanbul’a ilk gelişimdi. Özellikle, Bienal’de bizimle çalışan gönüllüler, rehberler, genç nesille konuşmak çok ilginç bir deneyim oldu. Onların açık fikirliliği beni çok etkiledi. İstanbul’da sevmediğim şeyse, her yerde devasa çöp yığınları görmekti.
George Clooney ile işbirliği yaptığınız ‘100 Hayat’ projesi nasıl doğdu? Soykırım’ı kurtaranlar üzerinden konuşmanın, iyileşmeye nasıl bir katkısı olur sizce?
Bu proje, kendi aile tarihimden doğdu. Aktarmak istediğim temel mesaj, 100 yıl önce, Ermenilerin kurtulmasına yardım eden kişilere ve kurumlara minnettar olduğumuzu belirtmek… Ayrıca, Ermenileri millet olarak yok etmeye yönelik bütün girişimlere karşın, bugün buradayız, yaşıyoruz, başarılar elde ediyoruz ve çeşitli faaliyet alanlarında bu dünyaya çok şey verdik, veriyoruz diyebilmek çok önemli diye düşünüyorum.
Dedeniz Soykırım’dan kurtulanlar arasındaydı. Hikâyesinin ne kadarını sizinle paylaştı? Bu hikâye sizin hayatınızı nasıl şekillendirdi?
Büyük babam yaşadığı ve katlanmak zorunda olduğu durumla ilgili çok az konuştu. Ailesinin çoğunu 1915’te kaybetti, bir sığınakta büyüdü. O günleri hatırlamaktan ve konuşmaktan hoşlanmıyordu. Ben dedemin hikâyesinin ayrıntılarını kendisinden duymadım. Akrabalar ve arkadaşlardan öğrendim. Hayatımın belli bir döneminde şunun farkına vardım; dedem kurtulmuştu çünkü kurtulması için ona birileri yardım etmişti. İnsanlara yardım etme isteği, o zaman doğdu.
Oğlunuzla birlikte Ararat’a tırmandınız. Dedenizin topraklarında olmak nasıl bir duyguydu?
Benim kilomda olan biri için çok zor olduğunu söylemeliyim. Üstelik kar fırtınasına yakalandık. Ancak, tüm zorlukların üstesinden geldiğimiz için çok memnunum. Bir defasında dedeme, Ararat’a çıkacağıma dair söz vermiştim. Bu sözü tutmak benim için çok önemliydi.
"Soykırımı’ı konuşmak, Ermeni-Türk halkı ilişkilerini tartışmak demek değil; Türkiye toplumunun kendi tarihinden gelen soruları cevaplaması için bir gereklilik…"
Soykırım’ın 100. Yıldönümünde Türkiye’ye dair gözlemleriniz ve hislerinizi merak ediyorum…
Türkiye toplumu için tanıma konusunun çok önemli olduğunu düşünüyorum. Soykırımı konuşmak, Ermeni-Türk halkı ilişkilerini tartışmak demek değil; Türkiye toplumunun kendi tarihinden gelen soruları cevaplaması için bir gereklilik…
Sizce sanat uzlaşma ve geçmişle yüzleşmek için ne ölçüde ve nasıl bir rol oynayabilir?
Sanatın; farklı kültürlerden, yaş gruplarından ve farklı faaliyet alanından insanları birleştirici eşsiz bir gücü var. Çünkü, onun dili evrensel. Sanat, tarihin ve siyasetin ‘hastalıklarının’ yaratıcı bir şekilde araştırılması için temel oluşturabilir. Aynı zamanda uzlaşmanın yollarını arar. Öğrenmenin de yollarından biridir sanat. Özellikle, çağdaş sanatın devasa bir eğitim potansiyeline sahip olduğuna inanıyorum. Eğitim de gelecek yaratmak için çok güçlü bir araç kuşkusuz. Dilican Sanat İnisiyatifi tüm bu unsurları; kültürlerarası ve bireyler arası bağlantıları ve eğitimi kapsıyor.
Yakın gelecekte yeni projeleriniz var mı?
Sadece hayal kurmak değil, hayalini gerçekleştirebilmek çok önemli. Şimdi hayal edip hayata geçirmeye başladığım uzun dönem projelerimi sonuna kadar götürmek istiyorum. Öte yandan, yeni hayaller kurmaktan da vazgeçmiyorum.