Zoryan Enstitüsü’ne bağlı çalışan Uluslararası Soykırım ve İnsan Hakları Çalışmaları Enstitüsü, İsviçre – Perinçek Davası’yla ilgili yazılı bir açıklama yaptı. Açıklamada, Perinçek’in ırkçı saiklerine Büyük Daire tarafından gereken önemin verilmediği vurgulanıyor.
Açıklamada, karar lehinde oy veren 10 hakim ve muhalefet eden 7 hakimin de Osmanlı İmparatorluğu’nun Ermenilere yönelik katliamı ve tehciri kabul ettiğin, sadece bu olayların soykırım kapsamına girip girmediğinin karar verme yetkisine sahip olmadıklarını belirttiklerini vurguladı.
Enstitü avukatı Prof. bir Akhavan, açıklamada karar verilirken STK Koalisyonu’nun Perinçek’in ırkçı saiklerini ortaya koyan ikna edici kanıtlarına gereken önemi vermediğine, Türkiye’deki hassas Ermeni toplumuna etkisini göz ardı ettiğine dikkat çekti.
Açıklamanın tamamı şöyle:
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi 1915’teki Ermeni katliamını ve toplu tehciri kabul etti
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, Büyük Daire’nin Perinçek-İsviçre davasında verdiği kararı 15 Ekim 2015’te umuma açık olarak yapılan duruşmada bildirdi.
STK koalisyonunun (İHD, Hafıza Merkezi ve Uluslararası Soykırım ve İnsan Hakları Araştırmaları Merkezi) baş dava vekili, eski BM savcısı Prof. Payam Akhavan, mahkemenin kararının 1915 Ermeni Soykırımı’na dair “tarihi gerçeği açıkça, oy birliğiyle ve kesin olarak kabul ettiğini” vurguladı. 10 hakimden oluşan çoğunluk, İsviçre mahkemesinin Perinçek aleyhine verdiği kararın Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’yle belirlenen ifade özgürlüğü hakkını ihlal ettiğine karar verdi. Fakat mahkeme başkanı da dahil olmak üzere muhalif oy kullanan yedi hakim, şunu söyledi: “Ermenilerin maruz kaldığı katliamın ve tehcirin soykırım olduğu aşikardır. Ermeni Soykırımı açıkça ortaya konmuş tarihi bir gerçektir. Bunu reddetmek bariz olan bir şeyi reddetmektir.” Çoğunluğu oluşturan diğer on hakim de ayrıca 1915’ten itibaren Osmanlı İmparatorluğu’nun Ermenilere yönelik yürüttüğü katliamı ve tehciri kabul ederken, sadece bu olayların uluslararası hukuki bir terim olarak soykırım kapsamına girip girmeyeceğine dair hukuki bağlayıcılığı olan bir karar verme yetkisine sahip olmadıklarını belirttiler.
“Talat Paşa Komitesi ayrımcı tutumun göstergesi”
Perinçek de zaten bu vahşetin yaşandığını reddetmiyordu, sadece bunun soykırım olduğunu reddediyor ve Ermenileri “hain” ve “saldırgan” olarak niteleyerek 1.5 milyon Ermeninin kendi sonlarını hazırladığını söylüyordu. Çoğunluk, İsviçre mahkemelerinin bu açıklamaları yüzünden Perinçek’i cezalandıramayacağını, çünkü bu sözlerin İsviçre’deki Ermeniler için bir tehdit oluşturmadığına karar verdi. Prof. Akhavan çoğunluğun bu kararı verirken, STK Koalisyonu’nun Perinçek’in ırkçı saiklerini ortaya koyan ikna edici kanıtlarına gereken önemi vermediğine, Perinçek’in Türkiye’de yaptıklarını ve bunların uzun süredir bir nefret söylemi ve şiddet kampanyasına maruz kalan Türkiye’deki hassas Ermeni toplumuna etkisini göz ardı ettiğine dikkat çekti. Ayrıca bu kararın Türkiye’de aşırı milliyetçiliğin ve nefret söyleminin tedirgin edici biçimde yükseldiği bir dönemde verilmiş olmasının talihsiz olduğunu vurguladı. “Perinçek’in (adını Osmanlı’nın Hitler’inden alan) Talat Paşa Komitesi’nin başkanı olması ayrımcı tutumunun en açık göstergesidir ve zaten AİHM de bu kuruluşu ‘yabancı düşmanı’ ve ‘ırkçı’ olarak tanımlamaktadır.” Prof. Akhavan ayrıca AİHM’in İstanbul Ceza Mahkemesi’nin Ergenekon davası kapsamında Perinçek’in Ermenilere karşı nefret ve şiddeti teşvik ettiği yönündeki kararını dikkate almamasından da üzüntü duyduğunu belirtti. Mahkeme, STK’ların sadece bu davayla alakalı kısımları değil, 17.000 sayfalık tüm dava dosyasını getirmiş olmaları gerektiğini söyledi!
Mahkeme başkanının da dahil olduğu yedi muhalif hakimin şu sorusu oldukça önemli:
Holokost’u reddedenlere verilen cezalar Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne ters düşmezken,
Türkiye’deki Ermenilerin 1915’te maruz kaldığı katliamın “soykırım” olduğunu reddedenlere verilen cezalar nasıl oluyor da ifade özgürlüğüni ihlal ediyor?
Prof. Akhavan şunları söyledi: “Büyük Daire’deki görüş ayrılığı ve Türkiye’deki aşırı şiddetin tedirgin edici yükselişi, Ermenilere karşı ırkçı nefret söyleminin hâlâ büyük bir sorun olduğunun ve bu durumun sürekli tetikte olmayı gerektirdiğinin en açık göstergesidir. Bu karar açıkça gösteriyor ki on yedi hakimin tamamı Ermenilerin 1915’ten itibaren Osmanlı tarafından yürütülen katliamlara ve tehcire maruz kaldığını, bunun yasal olarak nasıl tanımlanacağından bağımsız olarak kabul ediyor.”