Çiğ Süt Üreticileri Grubu'ndan bir yetkili, 'Okul sütü' kampanyasında ilköğretim öğrencilerinin, UHT sütün yapımında süt tozu kullanılmasından dolayı zehirlenmiş olabileceklerini söyledi. Yetkili okullara, UHT süt yerine pastörize süt gönderilmesinin daha iyi olacağını belirtti.
''Okul Sütü Projesi'' kapsamında, ilköğretimde okuyan yüzlerce öğrencinin içtiği süt sonucu hastaneye kaldırılmasının ardından, politikacılardan birbiriyle çelişen açıklamalar geldi. Kimisi 'heyecandan' dedi, kimisi 'çocuklar normalde süt içmedikleri için' olduğunu söyledi.
Radikal.com.tr'de yer alan habere göre bir diğer görüş de sorunun süt tozundan kaynaklanabileceği.
Çiğ Süt Üreticileri Grubu'ndan ismini vermek istemeyen bir yetkili, dağıtılan sütlerin büyük olasılıkla süt tozundan yapıldığını belirtiyor. “60’lı yıllarda bile süt tozu köylerde büyük tencerelerde üstü açık olarak kaynatılıp içiliyordu ve kimse hastalanmıyordu” diyen yetkili, süt tozundaki bakterilerin veya süt tozu yapılırken içine gıda tüzüğünün öngördüğünün üstünde kimyasal malzeme eklenmesinin toksik etkiye yol açabileceğini söyleyerek şöyle devam ediyor:
“UHT sütler, süt tozundan yapılabiliyor ve biz de bundan kuşkulanıyoruz. Süt tozunu yaparken valsli sistemlerde mikrobiyolojik kalıntı kalabiliyor. Nitekim 2008 yılında Fransa’nın başka ülkelere ihraç ettiği süt tozlarında bakteri bulgusuna rastlanmıştı. Süt tozunda bakteri kalıntısı veya kimyasal bulgu olabilir. Hastanelerdeki tıbbi müdahalelerdeki analizlerde kimyasal kalıntılara da bakılmalı.”
'Geçişler de etkili olabilir'
Grubun üzerinde durduğu bir diğer olasılık da, süt kutularının içinde kullanılan naylon ve diğer petrol malzemelerinin sütlere geçmiş olması. “Süt 6 ay boyunca durunca, içine ambalajdan kimyasal geçişi olabilir” diyen yetkiliye göre, kutuların içindeki naylon ve politetilenin süte ne kadar geçtiği Avrupa Birliği Gıda Güvenliği Otoritesi (EFSA) standartlarına göre ölçülüyor. “Tarım Bakanlığı, bu maddelerin süte geçişini ‘kabul edilebilir değerlerde’ buluyor. EFSA da kabul edilebilir değerlerde buluyor, eğer kaliteli ambalaj malzemesi kullanırsa. Ancak kaliteli malzemeler kullanılsa da kullanmasa da, EFSA’nın kabul ettiği standartlar doğru değil. Çünkü ölçümler yapılırken 6 ay boyunca kutuda durmuş süte bakılmıyor. Ama aslında süt konulmalı, 6 ay sonra sütün içine geçen naylon ile petrol türevleri aranmalı.”
Kutu süte alışık değiller
Grup yetkilisi son olarak, gıdanın kendi niteliğinin bozuk olabileceğini söylüyor. “Son kullanma tarihinin geçip geçmemesi önemli değil. O süre sanayinin belirlediği bir süre. Sütün değerleri hep yetişkin insanlara göre belirleniyor. Ama bir çocuk içtiği zaman, 6 aylık raf ömrü tamamlanmadan önce içse bile, midesinde sorun olabiliyor. Diyarbakır gibi yerlerde çocuklar ambalajdan süt içmiyorlar, taze sağılmış inek sütü içiyorlar. Vücutları kutu süt içmeye alışkın değil.”
Okullarda yaşanan olay üzerine, uzmanlar Sağlık ve Tarım Bakanlığı’nın doğru şekilde alınmış, 'şahit numune'ler üzerinde kimyasal analiz yapmasını istediklerini belirtiyorlar. Bir diğer istekleri de, Sağlık Bakanlığı’nın hastaneye kaldırılan çocukların kanlarında kimyasal madde araması işlemini de yapması. Zira zehirlenmelere sebep olabilecek biyolojik ve kimyasal kalıntılar, kanda tespit edilebiliyor.
‘UHT yerine pastörize süt olmalıydı’
Grup yetkilisi, okullara UHT süt yerine pastörize süt gönderilmesinin daha iyi olacağını söylüyor. “Dünyanın neresinde UHT süt tüketimi fazla ise orada endüstriyel süt sektörünün çarpık yapılaşması var demektir. 7 milyon çocuğa bir anda pastörize süt yetiştirilemez ise bile bir yerden başlanarak belirli programlar ile pastörize süt dağıtılabilirdi. Pastörize süt ile UHT süt arasındaki besin, vitamin, mineral farkı yüzde 20 pastörize süt lehinedir. UHT sütte ise protein (kazein), süt yağı dışında sütü süt yapan canlı organizma yoktur.”
Tanrıkulu önerge vermişti
MHP İzmir Milletvekili Ahmet Kenan Tanrıkulu da, 27 Mart’ta projeyle ilgili tereddütleri hakkında TBMM’de Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı’na yazılı soru önergesi vermişti. Önergesinde bu projenin süt üretiminde fazlalığın yaşandığı bahar dönemine denk gelmesini sorgulayan Tanrıkulu, “Çocukların sağlıklı beslenmesi için süt içmelerinin teşvik edilmesi veya süt içmenin yararlarından ‘amaç’ olarak bahsedilse de, esasen projenin, süt üretimindeki fazlalığı eritmek ve fiyatı dengelemek olduğu vurgulanmaktadır. Diğer yandan bu proje okulların açıldığı Eylül - Ekim aylarında değil, süt üretiminin mevsimsel olarak arttığı bahar aylarında uygulanacak olmasıdır” diyordu.