Hz. Muhammed’in Ermenilerle olan tarihsel ilişkisi, pek bilinen bir gerçek değil. Ancak ‘Liberal Düşünce’ dergisinin son sayısında, Hasan Yücel Başdemir imzasıyla yayımlanan “Yurda Geri Dönüşün Anlamı ve Hz. Muhammed’in Ermeni Ahitnamesi” başlıklı yazı, bu anlamda bir hayli bilgilendirici. Özellikle, yazıda bahsi geçen ‘Ahitname’nin detaylarında, Müslümanların, İslam ülkelerinde yaşayan Ermenilere nasıl davranması gerektiğine dair önemli ifadeler bulunuyor. Öyle ki, ‘Ahitname’de, Hıristiyanların canlarına, mallarına, ibadethanelerine zarar verilmemesi gerektiği yazıyor. ‘Ahitname’nin detaylarını ve Hz. Muhammed’le Ermeniler arasındaki ilişkiyi, makalenin yazarı Yıldırım Beyazıt Üniversitesi İslami İlimler Fakültesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Hasan Yücel Başdemir’le konuştuk.
Hz. Muhammed ve Ermeniler arasındaki tarihsel ilişkiden bahsedebilir misiniz?
Hz. Muhammed (SAV) ve arkadaşlarının 620 yılında Mekke’yi fethinden sonra, Müslümanların Bizans ve Sasani topraklarındaki siyasi üstünlükleri giderek artmaya başladı. Hz. Muhammed ve arkadaşları, yaşadıkları dönemin büyük tüccarları idiler. Daha öncesinde defalarca Bizans ve Sasani topraklarına ticaret için gelmişler ve Dımeşk’in (Şam) kuzeyinde yaşayan kavimleri tanımışlardı. Ermeniler, Dımeşk’ten Kafkaslara kadar olan bölgede, Bizans ve Sasani himayesinde yaşayan ve çoğu Hıristiyan olan bir topluluktu.
Hz. Muhammed’in Ermeniler için yazmış olduğu ‘Ahitname’deki ayrıntılar, onun bu topluluğun hayat tarzı, dinî inançları, ticari hayatları, hatta kültürleri hakkında ayrıntılı bilgiye sahip olduğunu ortaya koymaktadır. ‘Ahitname’de Ermenilerin kilise, manastır ve ruhban merkezleri olmak üzere üç ayrı dinsel kurumları olduğu ifade edilmektedir. Yine genellikle yün elbise giydikleri, Ermeni tüccarların şehirleri atların üzerine yükledikleri malları ile gezdikleri, gittikleri yerlerde at pazarı kurdukları, daha zengin Ermenilerin altın ve gümüş başta olmak üzere madencilik yaptıkları, su altından değerli taşlar çıkardıkları vb. birçok bilgi yer almaktadır.
Hz. Muhammed, Bizans Heraklius’una (imparator) yazdığı İslam’a davet mektubunda, halkın Ariusian inancı ile imparatorluğun Athenasiusian inancı arasında çatışma olduğunu yazar. Bu bilgi, Hz. Muhammed’in Hıristiyan inancı içindeki mezhep farklılıklarını da ayrıntılı olarak bildiğini göstermektedir.
‘Ahitname’, bize Ermenilerin de ilk Müslümanları tanıdıklarını ve onlara güven duyduklarını gösterir. Nitekim, ‘Ahitname’de yazdığına göre, bir grup Ermeni, Bizans’ın aldığı “ölüm derecesindeki haraç”tan şikâyet ederek, Hz. Muhammed’den korunma talep eder. Hz. Muhammed, ‘Ermeni Ahitnamesi’ni bu talep üzerine yazmıştır. Bu ‘Ahitname’den sonra bir grup Ermeni, Müslüman olmuştur.
Sizce Müslümanlar, Hz. Muhammed’in yazdığı ‘Ahitname’yi uyguluyorlar mı? Veya nasıl uyguluyorlar?
‘Ahitname’, Ermenilere dört bakımdan koruma vadetmiştir: Can güvenliği, mal güvenliği, inanç güvenliği ve aile güvenliği. Bunlar, bugün olduğu gibi kadim geleneklerde de insanların değer verdikleri en önemli ahlaki ve siyasi ilkelerdi. Fakat Müslüman toplumlar, bu (siyasi) faziletlerini 19. yüzyılın başından itibaren kaybetmeye başladılar. Irkçılık ve devletçilik gibi yıkıcı, merkeziyetçi ve faşizan unsurları ağır basan dışlayıcı fikirler, Müslüman kültürün değerlerini tahrip etti. Müslümanlar, kendi kültürlerine yabancılaştılar, ama yeni edindikleri fikirler, dinin nezih değerlerinden oldukça uzak.
‘Ahitname’deki değerler, sadece Ermeni ve diğer gayrimüslim topluluklara karşı muamelede değil, Müslümanların kendi aralarında bile geçerliliğini yitirmiş durumda. Bugün Müslümanlar, hoşgörü ve birlikte yaşama değerlerini eskiye nazaran büyük oranda kaybetti. Elbette Müslüman dünyada bu değerleri kaybetmemiş büyük dindar kitleler de var, ama devir onların devri değil.
Velhasıl Müslümanlar, ‘Ahitname’ ile kendilerine İslam Peygamberi’nin emanet ettiği insanları koruyamadılar, koruyamıyorlar. Oysa ‘Ahitname’, kıyamet gününe kadar her nerede olursa olsun, onların canlarını mallarını, kiliselerini ve manastırlarını korumak Müslümanların görevleridir, diyordu. Müslüman toplumlarda ‘Ahitname’nin hükümleri, yerini Heraklius’un zulümlerine bıraktı. Siyasi istikrarsızlık ve mafyavari devletler, İslam’ın marjinal yorumlarını görünür hale getirdi. İslam toplumu, iyi değerlerine sahip çıkabilecek durumda değil. Bunda Müslümanların büyük sorumluluğu var.
‘Ahitname’de yazanlara bakacak olursak, 1915’te yaşananları İslamî açıdan nasıl değerlendirebiliriz?
1915’te yaşananlar, İslam Peygamberi’nin söyledikleri ve yaptıklarıyla zerre uyuşmuyor. Hz. Muhammed (SAV) ‘Ahitname’de şöyle diyordu:
“Tüm Ermenilerin canları ve malları korumam altındadır. Düşman saldırılarından onları korumak, benim ve benden sonra gelecek olanların görevidir. Kilise ve manastırlara saldırılmayacak ve her türlü saldırıdan da korunacaklardır. Onların dinlerini ve mallarını kendime ve yakın çevreme ait olan şeyleri koruduğum gibi koruyacağım. Onlar, dinlerinden vazgeçmeye zorlanamaz. Kızları zorla evlendirilmeyecek, gönül hoşluğu ile evlenmek isterlerse buna engel olunmayacak. Çok zengin olsa bile hiç kimseden yıllık dört dirhemden fazla vergi alınmayacak, veremeyecek durumda olanlar zorlanmayacak. Zorla savaştırmayacaklar, kendisi savaşa katılmak isteyen olursa savaşabilecek. Her Ermeni, Müslümanlarla aynı hak ve hükümlülüklere sahip olacak. Zorda kaldıklarında kilise ve manastırlarına hazineden yardımda bulunulacak. Bir Müslüman onların hatalı işlerini görürse bunu aleyhlerine kullanamaz, saklamakla mükelleftir. Ruhban ve piskoposlardan vergi alınmaz. Yardıma muhtaç olanlara yardım edilmelidir. Müslümanlar, onlara yardım etmek zorundadırlar. Başlarına kötü işler geldiğinde yardımsız bırakılmazlar, reddedilmezler ve ihmal edilmezler.”
"İslam, inananları o günün tanığı olmaya çağırır; ölenlerin yakınlarına taziyede bulunmayı ve acılarına ortak olmayı emreder. 1915’te ölenler, işte burada, hemen yanı başımda ölenler gibidirler."
1915’te bunların hepsinin tersi olmuştur. ‘Ahitname’de hükümlerin sonsuza kadar geçerli olduğu ve tüm müminlerin onları kötülükten korumaları gerektiği yazmasına rağmen, zorla göç ettirilen insanlar, her türlü kötülüğe maruz bırakılmıştır. İslam, inananları o günün tanığı olmaya çağırır; ölenlerin yakınlarına taziyede bulunmayı ve acılarına ortak olmayı emreder. 1915’te ölenler, işte burada, hemen yanı başımda ölenler gibidirler. Zorla, yağma ve talanla elde edilen mallar, haramdır. Kötülük gördüğünüz insanlara bile kötülük yapamazsınız. Kur’an’da bir ayette şöyle yazar: “Bir kavme kin duysanız bile, onlara karşı adaletten ayrılmayın” (5/8). Zulmün İslam’da hiçbir meşru tarafı yoktur.
Sizce bugünün İslamî akımları, bu ‘Ahitname’nin neresinde yer alıyor?
Günümüzde bu ‘Ahitname’nin hükümlerine tamamen sahip çıkan, hiç sahip çıkmayan ve kısmen sahip çıkan İslami akımlar var. İslam’ı görünür olan marjinal yüzlerle değerlendirmemeli. ‘Ahitname’nin ruhu, birçok insanın vicdanında yaşıyor. Aksi takdirde barışa dair bütün umutlarımız yok olurdu.