Yaşlı denizciler evi

Belge Yayınları Yayın Yönetmeni Ragıp Zarakolu, son dönemde yitirdiğimiz üç usta, Agop Haçikyan, Dr. Hermon Araks ve Panayot Abacı için yazdı.

Stockholm. Archipelago’ya kısa bir gezinti yapıyoruz doğum günümde. Archipelago, Stockholm çevresinde yaklaşık 30 bin ada ve adacıktan meydana gelen, büyük bir takımada. Herhalde dünyanın en büyük takımadalarından biri... Kendimi bizim Adalara gitmiş gibi hissediyorum. En güzel hediye… Arkadaşım, Tynningö adasının önünden geçerken bir binaya işaret ederek “Burası eskiden Yaşlı Denizciler Evi’ydi” diyor. Şimdi konferans merkezi olarak kullanılıyormuş.

Eski zamanlarda denizcilik çok daha zorlu bir meslekti. Birçoğunun zaten düzenli bir aile ortamı da yoktu. Onun için kurulmuştu Yaşlı Denizciler Evi. Ve buharlı gemiler önünden geçerken, istim salarak selamlarlarmış, eski usta deniz kurtlarını.

Bu yıl ne kadar çok ustayı yitirdik, peş peşe. Yaşar Abi, Sarkis Abi derken, kısa süre içinde, üç değerli ustamız daha gitti: Agop Haçikyan, Dr. Hermon Araks ve sonra da Panayot Abacı.

Ben de yüreğimden istim salarak selamlıyorum onları.

Bir çeşit yoksullaşma ve yalnızlaşma duygusu...

Çınar ağaçlarının ayakta sonlanması gibi bir şey...

Kuşaklar kuşakları izliyor, bir çeşit nöbet devri bu.

Ne kadar çok şey devrettiler bizlere.

Keşke biz de onlar kadar çok zenginlik devredebilsek yeni kuşaklara.

Bu doğal, kabul edilebilir bir süreç.

Kabul edilemeyecek olan, gençlere yönelik kıyımlar.

Suruç kıyımı daha şimdiden unutuldu. Jet uçaklarının uğultusu ve bıraktıkları bombaların infilakları arasında...

16 Mart 1978 Öğrenci Katliamı geliyor aklıma. Beyazıt’ta, İstanbul Üniversitesi’nin önünde. İstihbaratı gelmişti sözde Emniyet’e. Aynen Hrant Dink Cinayeti gibi, bu toplu kıyım engellenmedi.

Bu kıyıma ilişkin Vikipedya maddesine Türkiye’den girişin engellendiğini biliyor musunuz? Ama katiller ve göz yumanlar hâlâ serbest.

8 Ekim 1978 Ankara Bahçelievler Katliamı geliyor aklıma. Bu kıyıma ilişkin Vikipedya maddesine de Türkiye’den “giriş engelli”!

Daha birçok örnek gibi, Suruç Gençlik Kıyımı da engellenmedi, hazırlayıcılarının önü açıldı, hatta eğitilmelerine yardımcı olundu.

Doğal olan, bizlerin bizden öncekileri gömmesidir. Ama kirli savaş ülkelerinin yetişkinleri, hem kendilerinden öncekileri, hem de kendi çocuklarını gömme durumunda kaldılar, adını şimdi hatırlayamadığım Arjantinli bir şairin dediği gibi...

Türkiye’de 70’li yıllarda başlayan bu olgu hâlâ devam ediyor.

Bizden önceki kuşaklar da, nice toplu tevkifatlar, pogromlar yaşadı. 1945 Aralık solkıyımı, 1955 Eylül azınlıkkıyımı gibi...

Adlarını andığım üç usta da bütün bunlara tanık olmuştu.

‘Güneş O Yaz Hiç Doğmadı’

Agop Haçikyan, 50’li yıllarda Robert Kolej’de, sonra İTÜ’de okumuştu. Doktorasını edebiyat bilimi alanında yaptı. Kanada Harp Akademisi’nde yıllarca ders verdi. Sonra Kanada’ya yerleşti. Montreal’de onunla buluşmalarımızın anıları bende hâlâ canlı… Robert Kolej’de okurken, Ankara doğumlu Moris Farhi ve Cevat Çapan’la arkadaş olduğunu söylemişti. Moris Farhi bir zamanlar İngiliz PEN’in Cezaevindeki Yazarlar Komitesi’nin başkanıydı. ‘Genç Türk’, ‘Gökkuşağı’, ‘Atanmış Erkek’ adlı kitapları Türkçede de yayımlandı. Onunla da cezaevindekiler için birlikte koşturmacalarımız oldu. Agop Haçikyan’ın en büyük katkılarından biri, muhteşem, üç ciltlik bir Ermeni edebiyatı seçkisini, Wayne Üniversitesi yayını olarak Anglosakson dünyaya duyurması idi. Onun, yayımlandığında ‘bestseller’ olan ‘Güneş O Yaz Hiç Doğmadı’ ve ‘Kader Ağlarını Örerken’ adlı kitaplarının, Pencere Yayınları’ndan çıkmasını sağladığım için memnunum.

Kayseri’de bir doktor

Dr. Hermon Araks da, Ermeni kültürünü ve edebiyatını genç kuşaklara aktarmak için ter dökmüş, en kaliteli insanlarımızdandı. Zohrab’ın edebi ürünlerini onun sayesinde tanıyabildik. Yıllarca Anadolu’da Kayseri’de insanlarımıza sağlık hizmeti sundu. O dönem Ermeni basınında yazdıkları keşke derlenip Türkçeye çevrilse. Eşi, Fransız Dili ve Uygarlığı öğretmeni Şuşan Rita Araks’la, inanılmaz bir ikililerdi.

Büyük usta Abacı

Panayot Abacı ustanın hangi meziyetini öne çıkarsam ki? Müzisyen, gazeteci, çevirmen, editör... İstanbul Senfoni Orkestrası’nın kurucularından... Yunanca edebiyat ile Türkçe edebiyatın buluşmasını sağlayan, aradaki kültür köprüsünü korumaya çalışan bir emektar... Yunancadan Türkçeye yaptığı, Nikiforos Vrettakos, Dido Sotiriu, Yakovos Kambanellis, Dimitri Psatahs, Grigorios Ksenopulos ve Andonis Samarakis tercümelerinin yanında, Yunancaya Aziz Nesin’den sekiz, Yaşar Kemal’den dört kitap çevirdi. Yıldırım Keskin, Sabahattin Ali, Orhan Pamuk, Rıfat Ilgaz, Demirtaş Ceyhun, Recep Bilginer ve Refik Erduran da, eserlerini çevirdiği yazarlar arasındaydı. Karadeniz Bölgesi Ekonomik İşbirliği Örgütü Başkanı Leonidas Chrysanthopoulos’un Boğaz kıyısında verdiği bir resepsiyonda onunla ve Ara Güler’le sohbetimizi hatırlıyorum. (Keşke, Leonidas Bey’in ‘Kafkas Kronikleri: Ermenistan’da Ulus İnşa Süreci ve Diplomasi, 1993-94’ adlı kitabı Türkçede de yayımlansa.) Panayot Bey 50’li yıllarda Rumca bir edebiyat dergisi yayımlıyordu; dergide Ara Güler’in de öykülerine de yer vermişti. Panayot Abacı İstanbul’u terk etmedi. Ülkemizin en uzun ömürlü klasik müzik dergisi ‘Orkestra’yı 40 yılı aşkın bir süre, ölümüne kadar devam ettirdi. ‘Çağdaş Elen Tarihine Bakış’ adlı kitabın yazarı, büyük Yunan tarihçisi Prof. Nikos Svoronos’u, onunla birlikte TÜYAP Kitap Fuarı’na onur konuğu olarak davet etmiştik.

“Bâki kalan bu kubbede bir hoş sadâ” imiş. Ne mutlu onlara ki, bir hoş sadâ bıraktılar, Pantheon’daki yerlerini aldılar.

 Her üçünün de ailelerine taziyelerimi iletirim. 

Kategoriler

Kültür Sanat Edebiyat



Yazar Hakkında