Ermeni Soykırımı’nın 100. yılı vesilesiyle, Guşıps dergisi, Türkiye ve dünyanın çeşitli yerlerindeki Çerkes Diasporası kurumlarına, konuyla ilgili 3 soru yöneltti. Derginin yayın yönetmeni Kuban Kural’a göre, gelen cevaplar Çerkes gençlerinin daha önceki kuşaklara göre çok daha açık fikirli olduğunu gösteriyor.
Çerkeslerin Ermeni Soykırımı’ndaki rolü, Çerkes toplumunda rahatlıkla konuşulan, kolay tartışma alanı bulabilen bir konu olamadı; bugüne kadar hep Guşıps ve Kafkasya Forumu’ndaki gibi genç ve yenilikçi ekiplerin çabalarıyla Çerkes kurumlarının gündemine gelebildi.
Ermeni Soykırımı’nın 100. yılı vesilesiyle konu, bu kez Guşıps dergisi aracılığıyla gündeme geldi ve soruların hedefinde bu defa doğrudan Türkiye ve dünyanın çeşitli yerlerindeki Çerkes Diasporası kurumları vardı. Yöneltilen üç soru şu şekilde:
- Soykırım yasamış bir toplum adına faaliyet yürüten bir sivil toplum örgütü olarak, 100. yılında Ermeni Soykırımı iddiaları ve güncel tartışmalar hakkında görüşünüz nedir?
- Ermenilerin Anadolu’dan koparıldığı 1915 döneminde, Çerkeslerin bu olaylara dahli de zaman zaman gündeme geliyor. Sizin bu konudaki görüşlerinizi öğrenebilir miyiz?
- Ermeni toplumunun soykırım ile ilgili yürüttüğü çalışmalar, sizce Çerkes sivil toplumu tarafından bir örneklik teşkil eder mi?
Çerkes sivil toplum örgütlerinden gelen cevaplar, pek çokları için şaşırtıcı. Zira, görüşlerin bir kısmı toplumdaki geleneksel düşünce kalıplarının oldukça dışında… Diğer kısmıysa, konuya mesafeli yaklaşmayı sürdürüyor. Guşıps dergisinin yayın yönetmeni Kuban Kural, elde ettikleri sonuçların iyi tahlil edilmesi gerektiğini söylüyor ve “Guşıps’ın sorularına Ermeni Soykırımı kavramını tereddütsüz kullanıp en özgüvenli tavrı sergileyerek, Çerkeslerin de 1915’te yaşananlardaki paylarıyla yüzleşmeleri gerektiğini söyleyenlerin, gençlerin etkin olduğu yapılar olmasını, oldukça olumlu görmek lazım” diyor. Kural’a göre, Çerkes gençler daha açık fikirli ve olaylara devlet merkezli bakmıyor.
Gençler dışında, ‘seküler’ ve ‘muhafazakâr’ olarak tanımlayabileceğimiz iki grup ise, Ermeni Soykırımı konusunda mesafeli... Türkiye’deki geleneksel bürokrasiyle ilişki hâlindeki seküler Çerkes kurumları, eski reflekslerini esnetmiş görünürken; muhafazakâr kurumların soykırım konusundaki söylemleri, hükümetin geldiği seviyeden farklı değil.
Kafkasya Dernekleri Federasyonu Genel Sekreteri Zeki Kartal
“Sorumluluk Kürtlere ve Çerkeslere yüklenmeye çalışılıyor”
“Yüzlerce yıl süren Rus-Kafkas savaşları sonrasında anavatanlarından sürülen Çerkesler, Osmanlı yönetiminin iskân politikası doğrultusunda, Hıristiyanların yoğun olarak yaşadıkları vilayetlere de yerleştirildiler. Bundan sonra Ermeniler ile Çerkesler veya bölgedeki diğer halklar arasında yaşanan çatışmaların nedeni, Osmanlı yönetiminin Hıristiyan Ermenileri, “evsiz, topraksız, yoksul ama savaşçı” Müslüman halklar aracılığıyla kontrol etme politikasıdır.
Yaşanan kanlı olayların sorumluluğunu Kürtler veya Çerkeslere yüklemeye çalışan söylemler, gün geçtikçe daha fazla gündeme gelmektedir. Ancak kabul edilmelidir ki, 1915-1916 yıllarında, Osmanlı resmî görevlileri veya sivil gruplar tarafından gerçekleştirilen fiillerin asıl faili veya birinci derece sorumlusu, zamanın Osmanlı devlet otoritesi, yani İttihat ve Terakki yönetimidir.”
Ankara Çerkes Derneği Başkanı Yinal Kozok
“Soykırıma dahil olan da var, Ermenileri kurtaran da”
“Çerkeslerin, diğer tüm Anadolu halkları kadar bu olaylarda dahlinin olduğuna inanıyorum. Fakat bunun, münferit olaylar olarak değerlendirilmesi lazım. Zira, birçok bölgede de kıyımdan kaçan Ermenilerin Çerkes ailelerce korunup kollandığı ve kurtarıldığına ilişkin çok sayıda anlatı mevcut. Daha önemlisi, Çerkesler içinde bu kıyımda rol almış kimselerin veya grupların, tüm bunları Çerkes halkı veya devleti adına planlayarak, sonucunda salt Çerkeslerin varlığını sürdürmelerini amaçlayan bir plan çerçevesinde yapmadıkları.
Henüz açılmamış olan Genelkurmay arşivleri ve tapu kayıtlarına ulaşıldığında, bu tartışma daha fazla şekillenecektir kanaatindeyiz. Ermeni mal, mülk ve arazilerinin 1915’te kimlere devredildiği ortaya çıktığında, herkes kendi sessiz utancını yaşama olanağı bulacaktır.”
Kafkasya Forumu aktivisti Furkan Dzapş
‘Çerkesler yüzleşmeli’
“Ermeni Soykırımı ile Çerkes Soykırımı arasında yaklaşık 50 yıl var. Çerkesler, bu süreç içerisinde Ermeni halkıyla sürüldükleri coğrafyalarda komşuluk yapmışlardır. Ancak, bu komşuluk ilişkisi sonrasında, kendisini Çerkeslerin de uygulayıcısı olduğu Ermenilere dönük kıyımlara bırakmıştır. Çağdaş Çerkes kimliğinde dahi, bu soykırımın ve sonrasında gerçekleşen savaşların etkisi görülmektedir. Hrant’ın deyimiyle, içimizdeki kirli Ermeni kanını akıtmamız, Çerkes kimliğinin sağlığı açısından da elzemdir.
Beri taraftan tarihsel gerçeklerle sabittir ki, Çerkeslerin bu soykırıma nüfuslarıyla orantısız bir şekilde, özellikle Teşkilat-ı Mahsusa kanadıyla dahil olduklarını görüyoruz. Çerkesler, en azından bu isimlerle yüzleşip kimliklerin dışarısına atmalı; her fırsatta övündükleri Çerkes askerler listesinin dışarısına, eleştirdikleri kişilerin yanına almalıdırlar.
Günümüzde Çerkeslerin Ermeni Soykırımı’na dahli konuşulmaya çalışıldıkça, önümüze çıkarılan bir diğer bariyer de Ermeni Soykırımı’nın Çerkeslere yıkılmaya çalışıldığı gibi akla, mantığa, hukuka uygun olmayan bir iddiadır. Çerkeslerin Türkiye’de nasıl kolektif hukuki bir kimlikleri, kişilikleri var ki, bu suçun faili konumuna geçirilsinler. Olaya basit cezalandırma ilişkisinin ötesine geçip bakmakta, bu açıdan fayda var. Her şeyden evvel tabularıyla, suçlarıyla yüzleşen bir toplum, kendindeki sorunları da daha rahat çözüme ulaştıracaktır.”
Çoğulcu Demokrasi Partisi Genel Başkanı Kenan Kaplan
“Çerkesleri sorumlu tutma çabaları, son derece ikiyüzlü ve samimiyetsiz”
“Ermenilerde gelişen yeni bir anlayış da Türklerle anlaşıp Çerkesleri günah keçisi ilan etme şeklinde gelişiyor. Ermenilerin, olaylar sırasında Osmanlı ordusunda Çerkes subayların bulunmasını bahane ederek, soykırımdan Çerkesleri sorumlu tutma çabalarını, son derece ikiyüzlü ve samimiyetsiz bir yaklaşım olarak görüyoruz. Ermenilerin Karabağ’da yaptıklarına baktığımızda da, aslında kendilerinin fırsat bulduklarında soykırım yapmaya ne kadar yatkın oldukları da görülüyor.”