Almanya’da yüzleşmenin en temel dinamiklerinden biri medya. Medyanın yüzleşme sürecine dönük tavrı ve desteği sürecin kolaylaşmasındaki en önemli etken.
Naziler iktidarları döneminde, çoğunluğu Yahudilerden oluşan 6 milyon insanı öldürdü. 20 Kasım 1945’te Nürnberg’de kurulan mahkeme Nazi iktidarının belli başlı figürlerini yargıladı. Yargılamalar, yüzleşmenin temel taşlarından birini oluşturdu. Almanya, Nazi geçmişiyle hatırlanmak istemiyordu. Ancak soykırım, gaz odaları, toplama kampları, dünyanın ve Almanya’nın hafızasından silinmeyecekti.
Almanya’daki toplumsal suskunluk 1960’lardan sonra kırılmaya başladı. 7 Aralık 1970’te Batı Almanya Başbakanı Willy Brandt’ın Varşova Gettosu kurbanları için yapılan anıtın önünde diz çökmesi tarihi bir dönüm noktası oldu. Almanya, Holokost’la yüzleşme ve geçmişi unutturmamak için halen devam eden bir sürecin içinde.
Almanya’da yüzleşmenin en temel dinamiklerinden biri medya. Medyanın yüzleşme sürecine dönük tavrı ve desteği sürecin kolaylaşmasındaki en önemli etken. Punto24 Bağımsız Gazetecilik Platformu (P24) ve Friedrich Ebert Stiftung’un (FES) “Geçmişle Yüzleşmek, İleriye Bakmak” programı kapsamında, İkinci Dünya Savaşı’nın bitiminin ve Auschwitz toplama kampının özgürleştirilmesinin 70. yılında, Ermeni soykırımının 100. yıldönümü olan 24 Nisan’dan hemen önce Almanya’da gazetecilerle bir araya geldik.
Yüzleşme sürecindeki hassasiyetin devam edeceği konusundaki, gazetecilerin tavrı, yayın konusundaki tutumları, oldukça radikal.
Der Spiegel deneyimi: ‘Holokost’u inkar eden yayınlar yapmadık’
1947'de İkinci Dünya Savaşı’nın ardından Almanya’daki işgal güçlerinden İngiltere’nin girişimiyle kurulan Der Spiegel, basın özgürlüğü mücadelesinde önemli bir yere sahip. 1 milyona yakın tirajlı derginin pek alışık olmadığımız bir mali yapısı var. Dergi hisselerinin yarısı çalışanlara ait. Çalışanlar yayın politikası konusunda oldukça etkili.
Dr. Martin Doerry, derginin 16 yıl Genel Yayın Yönetmenliğini yaptı. Halen derginin baş editörlerinden.
Doerry, yüzleşmenin kolay bir süreç olmadığını, Willy Brandt’ın diz çökmesiyle bu sürecin sona ermeyeceğine dikkat çekiyor.
“Kamuoyu hiçbir zaman yüzleşme konusunda hevesli değildi. Yüzleşmeye karşı direniş oldu, insanlar sokağa çıktı, eylemler yaptı. Biz yüzleşmeyi yazarak destekledik. Hep kamuoyundan öndeydik. Willy Brand’in diz çökmesi bu sürecin sonunda gerçekleşti. Bu suçu kabul etmekti ve biz hep destek verdik. Ama yüzleşme hala devam ediyor.”
Brandt’ın diz çökmesini desteklediklerini anlatan Doerry, medyanın toplumda yüzleşmeyi destekleyem bir algı yarattığını vurguluyor. Bunun sadece Der Spiegel’in değil Alman medyasının bir başarısı olduğunu ekliyor.
Der Spiegel, Auschwitz toplama kampının özgürleştirilmesinin 70. Yılında, 19 kişiye ses verdi. Mağdurların hikayelerine yer verdiği, 19 ayrı kapakla yayınladığı, özel bir sayı hazırladı. Doerry, derginin her zaman mağdurlara kulak verdiğine vurgu yaparak yayın konusundaki politikalarını anlattı:
“Süreç gazeteler için de hiçbir zaman kolay olmadı. Bizim yayıncılığımız sadece bir sözlü tarih gazeteciliği değil. Tartışmalara yer verdik, belgelerin hepsini yayınladık. Alıntılar, dergiler için her zaman iyidir ama biz sözü sadece mağdurlara, tanıklara bırakmadık. Belgeler her zaman bizim için önemliydi. Bizler gazeteciyiz ama Holokost’u inkar eden yayınlar yapmadık ve inkar eden görüşlere hiçbir zaman yer vermedik.”
Kamu yayıncılığının sorumluluğu
Medyadaki en önemli ayaklardan biri de televizyonlar. Almanya’daki kamu yayıncılığı da yüzleşme sürecinde yayınlar konusunda oldukça hassas. Kuzey Almanya Radyo ve Televizyonu'ndan gazeteciler Dr. Jürgen Meier-Beer ve gazeteci Kuno Haberbusch, kamu televizyonculuğunun sorumluğunu anlattı.
Kamu televizyonun yapısı TRT’den farklı. Vergilerden kendilerine gelen pay doğrudan kendi yönetimlerinde. “Devletin üzerinizde bir baskısı var mı” sorusuna ikisinin de yanı çok net, “Yıllar önce birkaç kere müdahale etmeyi denediler ama şimdi kimse böyle bir şeye cesaret edemez. Biz bağımsız gazetecileriz. Çok fazla siyasi skandal ortaya çıkarttık.”
Dr. Jürgen Meier-Beer, Auschwitz ‘in Kurtuluşunun 70. Yıldönümü Programları Sorumlusu. Almanya’da kamu yayıncılığında yasaların belirleyici bir etkisi var. Yasal olarak eğlence programları dışında da farklı programlar yapılması zorunluluğu var. Ancak eyaletlerdeki kanallar merkezin yayın çizgisine uymak zorunda değil.
Meier-Beer, yayın politikalarına kendilerinin karar verdiğine dikkat çekerek şöyle konuştu:
“Özel televizyon kanallarının finanse edemeyeceği şeyleri biz yapıyoruz. Reytingi yok diye Holokostla ilgili yayınları yapmamak gibi bir şey olmaz. Geçmiş bizler için çok önemli. Tabulaştırmayoruz, bunun üzerine gidiyoruz.
“Daha fazla kültürel, eğitici, tarihi içeriğe yer veriyoruz. Bilgilendirici formatları daha detaylı ele almakla yükümlüyüz. Yayın kuşakları hazırlıyoruz. Bütün bir geceyi bir konu üzerine belgesel, film ve tartışma programlarına ayırabiliyoruz. Bu sadece detaylı araştırmacı gazetecilik anlayışıyla mümkün. Çünkü geleceğe doğru ilerlemek ancak geçmişimizle sorumlu bir ilişki kurmamızla mümkün.”
Kuşak farkına da dikkat çeken Meier-Beer, “Kuşaklar değiştikçe tavır da değişiyor. Yeni kuşaklarla yüzleşmek daha kolay.”
Gazeteci Kuno Haberbusch, önemli tartışma programlarının yapımcısı. Ayni zamanda yüzleşme sürecinin ilk aktivistlerinden. Reyting olmamasına rağmen yayınların nasıl devam ettiği sorusuna “Şunu yayınlayın, bunu yayınlamayın diyen yok bize. Kişisel motivasyon çok önemli. Geçmiş öfkelendiriyor ama ahlaki bir vazife bu.”
Yüzleşme konusundaki hassasiyetin zamanla azalıp azalmadığı konusundaki kaygılar konusunda ise Haberbusch, olukça net bir tavra sahip, “Azalma asla söz konusu değil giderek ilgi artıyor."