‘Asıl siz hoş geldiniz!’

Baba tarafından Musa Dağlı, anne tarafından Birecikli olan Kanada doğumlu Nyree (Neryiri) Abrahamian, İstanbul’daki soykırımı anma töreni sonrasında iki gün için bile olsa dedesinin toprağı Musa Dağı’nı görmek için gelmiş Vakıflı’ya. Onunla, her coğrafyada yeniden kurulan kimlikleri, Abrahamian’ların ve bütün Ermenilerin hikâyesini konuştuk.

Ermeni Soykırımı’nın 100. yıldönümü anma törenleri için Türkiye’ye gelen Diaspora’nın farklı ülkelerinden Ermeniler, bu vesileyle ailelerinin memleketlerini de ziyaret ettiler. Kökenlere doğru çıkılan bu yolculuk, çok yoğun duygulara ve yeni bilgilere neden oldu. Aile hikâyelerindeki eksik parçaları tamamlayan yeni kuşaklar, evlerini, bağlarını bahçelerini bırakıp sonu olmayan ölüm yollarına koyulan büyüklerini yâd ettiler. Bunlardan biri de dedesinin izinden Musa Dağı’na gelen Nyree Abrahamian. Baba tarafından Musa Dağlı, anne tarafından Birecikli olan Kanada doğumlu Nyree (Neryiri) Abrahamian, İstanbul’daki anma sonrasında iki gün için bile olsa dedesinin toprağı Musa Dağı’nı görmek için gelmiş Vakıflı’ya. Onunla, her coğrafyada yeniden kurulan kimlikleri, Abrahamian’ların ve bütün Ermenilerin hikâyesini konuştuk. Sohbetin ilk durağı, Abrahamian Ailesi’nin temel direği Antranik Dede oldu...

1915 yılında sürgün yerine dağa çıkan Musa Dağ’ın Yoğunoluk köyündeki onlarca Ermeni aileden biri de Abrahamian Ailesi’dir. Üç kız, iki erkek çocuğu olan ailenin küçük oğlu Antranik, Port Said’de gelir dünyaya. 1919’da Yoğunoluk’a geri dönen Abrahamian’lar, 1939’da tüm Musa Dağlılar gibi köylerini geride bırakıp göç ederler. Önce Beyrut’a, ardından da Kanada’ya yerleşirler. Her seferinde hayata yeni baştan başlanır. 

Antranik’in oğlu Jan Abrahamian da Ancar’da doğup Kanada’da yetişir, ama hep Musa Dağlı olarak yaşar; hiç Kanadalı olamaz aslında. Günlerden bir gün, Musa Dağ ’da çekilmiş bir Asdvadzadzin videosunu izlerken gördüğü bir kadını, kendi babasına benzetir. Aslında bu kadın, halasıdır ve o bunu bilmeden bir akrabası olduğunu tahmin eder. O günden sonra da Musa Dağ’da akrabalarının olduğu fikri hiç bırakmaz peşini.  Günlerden bir gün, bir arkadaşının Musa Dağ’a gideceğini öğrenince, bir video kamera tutuşturur eline: “Bu kamera benim gözüm olsun, seninle birlikte dolaşsın oralarda” der ve böylece Abrahamian’ların Musa Dağ yolculuğu başlar.

Yoğunoluk’taki Surp Asdvadzadzin Kilisesi’nde.

Gözü yaşlı bir adam

Arkadaşı, Jan Abrahamian’ın akrabalarını bulur ve onları kameraya konuşturur. “Gel seni tanıyalım” diye çağırırlar Jan Abrahamian’ı.  Jan, kayıtları izler izlemez telefona sarılır ve hiç tanımadığı akrabalarını bir bir aramaya başlar.

Israrlı davetlerin sonunda, dedesinin evini, yurdunu ve akrabalarını, bu sefer kendi gözleriyle görmek için kıtaları aşar gelir. Hiç tanımadığı bir insanla, sadece akrabası olduğunu bildiği için bu kadar kaynaşabilir mi insan? Kaynaşmış işte.  Yoğunoluk köyünde dedesinin evini bulur, evin şimdiki sahipleri ise ona nasıl hizmet edeceklerini şaşırırlar. Ev sahibi kadın, “Hoş geldiniz” deyip durur sürekli. Tutamaz kendini Jan Abrahamian, “Asıl siz hoş geldiniz!” diye bağırıverir kadına. O günden sonra, köy için unutulmaz biri olur çıkar. Jan Abrahamian, gözyaşlarıyla köyde dolaşan adam olarak biliniyor artık Yoğunoluk’ta.

Sıra, torun Abrahamian’da

Şimdi de Jan Abrahamian’ın kızı Nyree geldi Musa Dağ’a, dedesinin ayak izlerini görmeye, onun diktiği ağaçlardan dut yemeye. Aslında Nyree’nin geliş amacı, İstanbul’daki 24 Nisan etkinliklerine katılmaktı; ama yüreğinin bir köşesinde iki gün bile olsa dedesinin yaşadığı yerleri görmek, havasını solumak isteği de vardı içten içe.

Kanada doğumlu Nyree Abrahamian, baba tarafından Musa Dağlı, anne tarafından Birecikli bir Ermeni. Evli ve 3 yaşında bir oğlu olan Nyree, Kanada’nın ardından Ermenistan’da yedi yıl kalmış, şimdilerde ise Amerika’da yaşıyor. “Yıllardır Türkiye’ye ve özellikle de Musa Dağ’a gelmek istiyordum ama maalesef bugüne kadar hiç fırsatım olmadı diyen Nyree, ülkeye teğet geçişlerini şöyle anlatıyor: “ Bir keresinde Yunanistan’daydım. Gemiyle Efes’e gelecektik, son anda geminin Türkiye’ye girmesine izin vermediler. Uzaktan kıyıları görebildik sadece. Sonra Ermenistan’da yaşarken her gün Ararat’ı görürdüm, dokunmak isterdim ama imkânsızdı. Hatta karşı taraf Ani’ydi, kiliseleri görürdüm ama gidemezdim. Bir keresinde de Gürcistan’daydım, Türk bayrağını görüyor, ezanı duyuyordum ama bir türlü geçemiyordum sınırı. Sanki bir güç vardı ve beni geri çekiyordu…”

Hiçbir zaman Türkiye’ye gelip turist gibi sadece fotoğraf çekip gitmeyi düşünmediğini söyleyen Nyree, “Kısa süre de olsa burada yaşamayı, insanları tanımayı ve anlamayı istiyordum. Şimdi buradayım ve tüm bunlar oldu” diyor.

100. yılda yeni bir perspektif

Neden 24 Nisan’da İstanbul’da olmak istediğini merak ediyorum Nyree’nin. “Benim için sayıların önemi yok” diyor ve ekliyor, “98. yıl daha az önemli, 100.yıl daha çok önemli değil. 200. yılında da aynı hissiyatı yaşayacağız biz.”

Son yedi yıldır, 24 Nisanları zaten yaşadığı yer olan Ermenistan’da geçirdiğini söyleyen Nyree, bu yıl yeni bir perspektif sahibi olmak istediği için İstanbul’a gelmiş. “İstanbul’da 24 Nisan etkinliklerinin yapılacağını duymuştum. Tek başıma nasıl gidebilirim, ne yapabilirim diye düşünüyordum, aslında burada bir sürü akrabam var ama kimseyi tanımıyordum. Sonra Project 2015 ile bağlantı kurdum. Bir haftalık bir programdı, 21 Nisan’da İstanbul’a geldik, birlikte toplantı ve etkinliklere katıldık.  Çok değişikti; çünkü, benim tarihimi bana anlatıyorlardı. Etkinliklere babamın halasının torunu olan Lusin Kısadur Misis’le birlikte katıldık. İlk kez İstanbul’da tanıdım Lusin’i. Etkinliklere tek başıma katılmış olsam çok farklı olurdu, çünkü Lusin burada olanları daha içerden anlattı bana. Bir anlamda benim için bir bağlantı oldu. 24 Nisan günü yaşadıklarım çok etkileyici ve üzücüydü benim için. Öncelikle çok güçlü ve güzel organize edilmiş bir gündü. Bu kadar barış içinde bir anma gerçekleştirmek, benim için bir ilkti.”

Musa Dağlılar Port Said yolunda

Diaspora’dan gelmiş biri olarak, etkinliklere katılırken acaba hiç korkmadı mı diye merak ediyorum, “Taksim’deki oturma eylemine gelenlerin çoğu Ermeni değildi. Bizleri Amerika’dan getiren organizatörler anmalara her sene katılıyormuş ve protestoların olduğunu söylemişlerdi. Onların sayısı bizden az olduğu için sorun çıkmaz demişlerdi. Nitekim de öyle oldu. Önce, uzaktan bağırarak gelen bir grup görünce korktuk. Hatta bazıları ağlamaya başladı, nasıl karşı dururuz diye düşünenler oldu. Sonra birisi gitti ve onların aslında Ermeni olduğunu söyleyince rahatladık.”

Kendi hayatı ve kişisel tarihinde çok önemli bir yer kaplayan Musa Dağ’a gelmeyi ve akrabalarıyla tanışmayı çok istediğini söyleyen Nyree, “Buraya gelmeyi çok istiyordum ama programda yoktu. Koşturarak değil de burada yaşamak ve içimde hissetmek istiyordum her şeyi. İki günden daha fazla kalmak istiyordum. Turist gibi gelmek istemiyordum ama şimdi buradayım bir uçuşla da Amerika’da olacağım…”

Ortada bir yerde

Hem köklerini bulmak, hem de yeni bir kültür tanımak istediği için onca yolu aşıp geldiğini söyleyen Nyree, yaşadığı duygu karmaşasını şöyle özetliyor: “Buralarla hiç bağı olmayan biri farklı bir gözle bakar, babam gibi sıkı bağları olan biri çok farklı bir gözle. Ben ikisinin ortasında bir yerdeyim.”

Nyree, gelir gelmez Yoğunoluk’ta dedesinin evine gitti ve evin şimdiki sahiplerinden Hammalı neneyle sohbet edip evini gezdi. Sonrasında hissettiği bütün o çelişik duyguları şöyle anlattı: “Babamın Musaler’e (Musa Dağ) gittiğini ve orada nasıl karşılandığını biliyordum, bilmesem farklı olabilirdi. Yürek acısı hissettim ama kötü anlamda değil. Diaspora’daki arkadaşlarım dedelerinin evine gidemezler, çünkü  yol bilmezler bense çok şanslıyım. Duyduğum şeyler somutlaştı, ‘Hele hele ninno’ şarkısını bilirdim, ama şimdi bu şarkının nereden çıktığını da biliyorum. Şimdi her şeyi biraz daha iyi anlamaya başladım.”

Musa Dağ’ın hikâyesini nereden öğrendiğini soruyorum Nyree’ye. Ailede konuşulur muydu, yoksa geçmişini öğrenmenin tek yolu okumak mıydı? “Benim dedem konuşmayı çok sevmezdi” diyor Nyree ve ekliyor: “Bazı şeyler vardır ki, ilk ne zaman duyduğunu bilmezsin. Küçüklükten beri bilirdim, babam Musa Dağlı olmaktan çok gurur duyardı. Hatta Kanada’da harisa yapardı. Ama büyüyüp de okumaya başladıktan sonra, daha çok şey öğrendim.”

Ermeni yemeklerinden daha derin bir şey

Son olarak merak ediyorum, tüm bu yaşadıklarının ardından acaba şimdi kendini nereli hissediyor diye… “Buraya yeni ulaştığımızda biraz çatışma oldu içimde. Benim için Ermenistan’da geçirdiğim yedi yıl çok önemliydi. Orada çok önemli bağlar kurdum. Sanki yedi yıl Fransa’da ya da başka bir yerde yaşasam, kendimi oranın bir parçası gibi hissedemezdim. Aynı dili konuşmamamıza rağmen, yemekleri, gelenekleri farklı olmasına rağmen, ben Ermenistan’ın bir parçasıyım ve Ermenistan benim bir parçam. Musaler ise hep vardı, ama ben şimdi burayı gördüm. Bir buçuk gün geçirdim burada; daha fazla zaman geçirseydim, daha derin bağlar kurabilirdim. Ermeni’yim, Kanadalıyım, Musa Dağlıyım ve Birecikliyim. Hepsine sahip olmak bir taraftan iyidir. Ama arada kalıyorsun. Bütün hayatım Diaspora içinde geçti, içlerinde değildim ama uzakta da değildim. Ermeni olmak, sadece Ermeni yemekleri yemek değil, daha derin bir şey olmalı…”

Yürek acısı hissettim, ama kötü anlamda değil. Duyduğum şeyler somutlaştı, ‘Hele hele ninno’ şarkısını bilirdim, ama şimdi bu şarkının nereden çıktığını da biliyorum.



Yazar Hakkında