9 Aralık Tüm Soykırımları Anma Günü ve Lemkin’in mücadelesi

Ermenistan Meclisi Bakanlar Kurulu, 12 Şubat’ta düzenlenen oturumda, 9 Aralık tarihinin Ermenistan’da “Tüm Soykırımları Anma Günü” olarak anılmasını kararlaştırdı. Bu tarih, Birleşmiş Milletler (BM) Genel Kurulu tarafından Soykırım Suçunun Önlenmesi ve Cezalandırılması Sözleşmesi’nin 9 Aralık 1948 tarihinde resmen kabul edilmesine atıfta bulunuyor. Yaklaşık 6 milyon insanın hayatını kaybettiği Holokost’un ardından, “soykırımları etkin ve sürdürülebilir şekilde engelleme” amacıyla ortaya konan bu sözleşmenin yazılabilmesi, II. Dünya Savaşı’nın tüm yıkıcılığına rağmen kolay olmamıştı. Bu sözleşmenin ortaya çıkışını, avukat Raphael Lemkin’in uzun soluklu mücadelesine borçluyuz.

Otobiyografisinde belirttiği üzere, bu uzun mücadele, Lemkin’in, Nobel ödüllü Henryk Sienkiewicz’in Roma İmparatoru Neron’un Hıristiyanlara yönelik zulmünü konu alan ‘Quo Vadis?’ romanını okumasıyla başladı. Gençliğinde kitlesel suçlar üzerine düşünen Lemkin’i sarsan ikinci olay ise, 15 Mart 1921’de Soghomon Tehlirian’ın Berlin’de Talat Paşa’yı öldürmesi oldu. Lvov Üniversitesi’nde öğrenciyken Tehlirian’ın davasını takip eden Lemkin, hukukçu olmaya karar verir. Ermeni Soykırımı suçlularının Malta Yargılamaları’ndan beraat etmeleriyle oluşan cezasızlık durumu, Lemkin’i “soykırımları engellemek için uluslararası bağlayıcılığı olan bir anlaşma” planlamaya yönlendirir. Lemkin’e göre, devletlerin anayasasında azınlıkları korumaya yönelik maddeler bulunması, kitlesel suçların önüne geçememektedir ve bu yüzden, özellikle savaş durumlarında, azınlık toplumlara mensup kadın ve çocuklara yönelik suçları cezalandıracak bir mekanizmaya ihtiyaç vardır. Bu kapsamda, 1933’te Madrid’de düzenlenen V. Uluslararası Ceza Hukukunu Birleştirme Konferansı’nda ‘soykırım’ teriminin öncülü olarak ‘barbarlık eylemleri’ terimini ortaya atar ve ceza hukukunda bu terime yer verilmesini önerir; fakat bu önerisi kabul görmez.

Nazilerin Almanya’da iktidara gelmesiyle, “bir zamanlar Doğu’da olan şeyin Avrupa’nın göbeğinde de olabileceği konusunda” Cemiyet-i Akvam diplomatlarını ısrarla uyaran Lemkin’in bu çabaları sonuç vermez. Almanların 1939’da Polonya’yı işgal etmesi üzerine, Lemkin, orduya yazılır; ancak Polonya’nın Nazilere teslim olması üzerine, önce İsveç’e, oradan da ABD’ye kaçar. Ailesinden 40 kişiyi toplama kamplarında kaybeden Lemkin, önce Duke Üniversitesi’nde hocalık yapar, sonrasında ise dönemin ABD Başkanı Theodore Roosevelt’in Savaş Bakanlığı bünyesinde görev alır. Lemkin, ‘genocide’ (soykırım) terimini ilk kez 1944’te, ‘Axis Rule in Occupied Europe: Laws of Occupation - Analysis of Government-Proposals for Redress’ adlı eserinde kullanır. Lemkin, bu suçun örnekleri olarak Ermeni Soykırımı ve Holokost’un yanı sıra, Batılı güçlerin kolonyal dönemdeki uygulamalarını da gösterir.

Bu suçun tanımlanması için büyük bir şans olarak gördüğü, 24 kişi ve 6 organizasyonun “insanlık suçu, savaş suçları, dünya barışına karşı işlenen suçlar ve savaşa sebep olmak”tan yargılandığı Nürnberg Uluslararası Ceza Mahkemesi’nin 1946’da vardığı hüküm, Lemkin için tam bir hayal kırıklığıdır. “Hayatımın en kara günü” olarak tanımladığı karar gününde, yargılanan Nazi Partililer özel olarak tanımlanan bir suça iştirak etmekten mahkûm edilmemiştir. Mahkemenin savaşla ilişkilendirdiği ‘insanlığa karşı suç’ tanımının ‘barış zamanları’nı kapsamamasının cezalandırma sürecinde soruna yol açacağını düşünen Lemkin, uluslararası ceza hukukunda ‘soykırım’ tanımının kabulü için tekrar harekete geçer. Birleşmiş Milletler’in böyle bir girişimi sahiplenmesi için lobi faaliyetlerini sürdüren Lemkin, Güney Amerika ve Asya bloklarının desteğiyle, bu tasarıyı Birleşmiş Milletler’in gündemine sokar.

Bunun üzerinde, Nisan 1947’de, Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Trygve Lie, soykırıma karşı uluslararası ceza kanununun taslağını hazırlamaları için, Raphael Lemkin, Uluslararası Ceza Hukuku Birliği Başkanı Vespasian V. Pella ve Nürnberg’de hâkim olarak da görev yapan Fransız hukuku profesörü Henri Donnedieu de Vabres’yi görevlendirir. Lemkin’in ‘soykırım’ terimi tanımı bu taslağın temeli olurken, Pella ve de Vabres, bu tanımın kapsadığı zorla asimilasyonun da soykırım eyleminin içinde yer alması gerekliliğini (çocuklara zorla el koymak dışında) kabul etmez.

5 Nisan ve 26 Ağustos 1948 tarihleri arasında alt komisyonda tartışılan bu taslağın en önemli gündem maddesi ise ‘soykırımın gerekçesi’ tartışmasıdır. Lemkin’e göre, bir grubun hedef alınması ve imhasının amaçlanması, soykırım suçunu oluşturmakta yeterlidir. İngiltere’nin “Grubun imhası amacı bir kere mevcut olduktan sonra, fail hangi amaçla cinayeti işlerse işlesin, bu soykırımdır” fikrini, Norveç de desteklerken, metin, Venezuela’nın önerisiyle, tüm saikleri kapsayacak “as such” (bu anlamda) ifadesiyle yazılır.

Uzun tartışmalardan sonra, 9 Aralık 1948’de, Hindistan’ın ilk kabul oyunu takiben, yoğun alkışlar arasında 55 ülkenin evet oyuyla, yani oybirliğiyle kabul edilen Soykırım Sözleşmesi’nde, suç teşkil eden fiiller şöyle sıralanır: “a) Grup üyelerini öldürmek, b) Grup üyelerine ciddi bedensel ve zihinsel zarar vermek, c) Grubu, fiziksel varlığını kısmen veya tamamen yok olmasına yol açacak hayat şartlarına tabi tutmak, d) Grup içinde doğumları önlemek amacıyla önlemler almak, e) Grubun çocuklarını bir başka gruba zorla nakletmektir.” 20 ülkenin parlamentolarında onaylanmasıyla Ocak 1951’de yürürlüğe giren bu sözleşmede, Türkiye de 31 Temmuz 1950’de aldığı kararla, ‘imzasız taraf’ olarak yer alır. 

Kaynaklar: Ayşe Hür (7 Aralık 2008), “1948 Soykırım Sözleşmesi’nin 60 yılı”, Taraf; Dominik J. Schaller ve Jürgen Zimmerer (2009), ‘The Origins of Genocide: Raphael Lemkin as a historian of mass violence’, Routledge; John Cooper (2008), ‘Raphael Lemkin and the Struggle for the Genocide Struggle’, Palgrave Macmillan; Raphael Lemkin (2013), ‘Totally Unofficial: The Autobiography of Raphael Lemkin’, Yale University Press.

Etiketler

Soykırım Lemkin


Yazar Hakkında

1986 doğumlu. İnsan hakları, güncel politika ve tarih haberleri yapıyor.