Orta yeri sinema - 6 Şubat haftası

Bu hafta sinemalarda; içgüdülerinin kurbanı olan erkeklerin filmi 'Turist', bir aksiyon parodisi olarak 'Jüpiter Yükseliyor' ile siyahların ve beyazların ortak gururu 'Özgürlük Yürüyüşü' var.

Yuvayı erkek kuş bozar
‘Turist’ (Ruben Östlund)

Sadece Almancaya özgü olan ve ‘bir başkası adına utanma’ anlamına gelen ‘Fremdscham’ duygusunu her saniye hissettiriyor ‘Turist’. Filmin hikâyesi kısaca şöyle: Fransa Alpleri’nde, beş günlük bir kayak tatiline giden İsveçli çocuklu bir ailenin, otel terasındaki öğle yemekleri sırasında üzerlerine karşıki dağdan çığ düşüyor. ‘Evin direği’ babaysa buna karşılık, iPhone’unu ve eldivenlerini yanına almayı unutmadan, çocuğunu bir kenara iterek kaçıyor. Neticede kimseye bir zarar gelmiyor ve baba tıpış tıpış hızla uzaklaştığı masaya geri dönüyor. Bunu yaşamaktansa, çığ altında kalaydım dedirten anlardan tam. Sadece baba için değil, tüm aile ve izleyici için de fazlasıyla rahatsız edici. Elbette sadece anlık bir utançla sınırlı kalmıyor mesele. Ailede babaya duyulan güvenin yıkılması, beklendik bir tepki. Asıl seyirlik olan, Östlund’un bu olayla başlangıcını verdiği yapısal bir erkek-kadın karşıtlığının parça pinçik edilişi. Böyle bir hikâyede tahmin edersiniz ki, erkek doğasının ‘bug’ları (kusurları) gözler önünde. Arada sırada erkeklerin de kendilerini kötü hissedebilecekleri filmleri izlemek iyi gelse de, günün sonunda ‘içgüdülerimin asıl kurbanı benim’ diyen erkeklere merhamet duymadan edemiyoruz.

 

Uzaylı külkedisi insan hasadına dur diyor
‘Jüpiter Yükseliyor’ (Wachowski Kardeşler)

Bu film, bir aksiyon parodisi olarak görülürse epey başarılı bulunabilir, ama değil. Binalar, köprüler, hatta bir gezegen havaya uçuyor. Kapitalist uzaylılardan kurtarılması gereken bir dünya ve de bir kadın var. Dünya bir kez, kadın galiba dört kez kurtarılıyor. Bir de bu filmin tam ortasına yerleştirilen vıcık vıcık bir aşk var. Filmin başkahramanı Jupiter (Mila Kunis) kurt-insan geni karışımı Caine’e (Channing Tatum) sürekli yazıyor. Caine de onu reddetmek zorunda, çünkü Jupiter aslında kraliyetten, ama aslında dünyada bir temizlikçi. Baştan alıyorum; başka bir galaksideki Abrasax Hanedanı’nın kraliçesi ölüyor ve dünyalı Jupiter’de reankarne oluyor. Yeryüzü bu Hanedan’ın tarlası, insanlar da ekini. Hanedan, insan geninden elde ettikleri ve uzayda devasa bir pazarı olan iksirle zenginliklerine zenginlik katıyor, hem de binlerce yıl hayatta kalıyor. Kraliçe ölüp, vesayet reankarnasyonla Jupiter’e geçince, hanedan mensupları Jupiter’i öldürmeye çalışıyorlar. Kötü adamın aklında da dünyaya erken hasat yapmak olduğu için onu da durdurmak gerekiyor. (Zalim Abrasax’ların, kötülük yaparken hanedanlık kurallarını ve bürokrasiyi gözetmeleri, yozlaşmamış vicdansızlar olmaları da filmin ayrıca sevdiğim yanı.)

Siyah gururu, beyaz gururu
‘Özgürlük Yürüyüşü ’ (Ava DuVernay)

Film, 1965’te, siyahların oy kullanma hakkını garanti altına alan federal yasanın çıkmasına sebep olan, Martin Luther King Jr.’ın öncülük ettiği, Selma- Montgomery protesto yürüyüşünü anlatıyor gibi dursa da, özünde bir ‘siyah olmaktan gurur duyalım, bakın biz bu uğurda ne kayıplar verdik’ filmi. Üstelik her ‘siyah gururu’ filminde olduğu gibi, siyahların savaşında onların yanında yer alan beyazlarla da övünerek duygulanmak serbest. Çünkü film, tam da buna oynuyor. Bu protesto yürüyüşü esnasında kameraya uzun uzun, başı dik, gözü pek bakışlar atan siyahlar ve beyazlar el ele ırkçılığa karşı… Kötü kalpli ırkçı Güneylilerin karşısında, sevimli bir ABD. Irkçı Güneyliler olmasa, ben de hayatın süper olacağı konusunda hemfikirim, ama sırf duygu sömürüsü yapmak, izleyiciyi salya sümük ağlatmak için bu kadar romantize edilemez bir ulus.

Filmin üstüne basa basa çok kötü ve tüm bu kötülüğüne rağmen bu yıl Oscar’larda en iyi film kategorisinde ‘beyaz vicdan azabı’ kontenjanından aday olduğunu da söylemeden geçmeyelim. 

Kategoriler

Kültür Sanat Sinema

Etiketler

Orta Yeri Sinema


Yazar Hakkında

1989 İstanbul doğumlu. Ermeni dili ve kültürü, yaşam, popüler kültür, müzik ve sinema haberleri yapıyor.