6 Ocak’ta Kare Sanat Galerisi’nde açılacak olan ‘Kötülüğün Şeffaflığı ya da Ötekine Bakmak’ sergisinde, Suat Öğüt’ün, 1982’de ‘faili meçhul’ cinayete kurban giden devrimci Nubar Yalım’ın hayatından ve şiirlerinden esinlenerek ürettiği bir yerleştirme de bulunuyor.
Nişantaşı’ndaki Kare Sanat Galerisi’nde 6 Ocak’ta açılacak olan ‘Kötülüğün Şeffaflığı ya da Ötekine Bakmak’ başlıklı sergide, Hollanda’da yaşayan sanatçı Suat Öğüt’ün, Nubar Yalım’ın 1977’de yazdığı ‘Eğer Ressam Olsaydım’ başlıklı şiirinden esinlenerek yaptığı bir çalışma bulunuyor. Yerleştirmede, Yalım’ın şiirinin İngilizce çevirisiyle birlikte Ermenice seslendirmesine de yer veriliyor.
Genç sanatçı, Yalım’ın şiirleriyle, 2012’de başladığı ‘İlk Türk Göçmen ya da Devrimin İsimsiz Kahramanları’ serisi üzerine çalışırken karşılaşmış. 60’lardan itibaren özellikle politik nedenlerle Türkiye’den Avrupa’ya göç eden insanların hayatlarına ve sanatla kurdukları bağlara odaklanan bu seride, Yalım da, sanatçının ‘isimsiz kahramanlarından’ biri olmuş. 1957 yılında Hakkâri’deki Ermeni Varto Aşireti’nin bir üyesi olarak doğan Yalım, devrimci bir şairdi. Türkiye’nin baskıcı politik koşullarından dolayı 1978’de Hollanda’ya göç etti. Kısa yaşamının son yıllarını geçirdiği bu ülkede ‘Baykar’ (Mücadele) adlı dergiyi yayımladı. 1982’de, Hollanda’daki evinde faili meçhul bir cinayete kurban gitti.
Göçe zorlanan insanların hikâyelerini işleyerek, tarihin gizli kalmış detaylarını görünür kılan Öğüt’le, Yalım’ın hayat öyküsü ve şiirleriyle karşılaşma hikâyesini ve onun sanatla devrimci pratiği arasında kurduğu ilişkinin kendi üretimine nasıl yansıdığını konuştuk.
‘Eğer Ressam Olsaydım’ başlıklı işinizin de dahil olduğu ‘İlk Türk Göçmen ya da Devrimin İsimsiz Kahramanları’ serisini konuşarak başlayalım...
Belçika’ya yeni taşındığım dönemde, 60’larda yapılan ‘konuk göçmen’ anlaşmasını ve bu anlaşmanın uygulandığı dokuz Avrupa ülkesinde göçmen meselesini araştırmaya başladım. Aslında bu mesele, bugüne dek fazlasıyla işlenmiş. Ben, daha farklı nedenlerle göç eden insanları araştırıyordum. Zaten görünür olan göçmenlik konularının yanı sıra, bunun alt başlıkları ilgimi çekiyordu. 60’lar, 70’ler ve 80’ler Türkiye için pek de iç açıcı dönemler değil. Askerî darbeler ve çeşitli olaylar sonucunda, çıkış noktası bulamayan birçok insan Avrupa’ya göç etmek zorunda kaldı. Politik göçmenler, Türkiye’de de, Avrupa’da da, tarihsel bir çerçevede pek ele alınmamış, arada kalmış bir mesele. Serideki ‘devrimin isimsiz kahramanları’ onlar. Bu, alternatif tarihe odaklanan araştırmalarımı ve biyografik yaklaşımımı yansıtan bir başlık.
Nubar Yalım’ın yaşadıkları ve yaptıkları nasıl dahil oldu projeye?
Araştırmam esnasında, 70’li yıllarda Türkiye’yi politik nedenlerden ötürü terk eden, Ant Dergisi’nin kurucularından olan Doğan Özgüden ve eşiyle tanıştım. Özgüden’in, iki ciltlik, ‘Vatansız Gazeteci’ adlı bir kitabı var; 50’lerden bugüne hem Türkiye’nin, hem de Avrupa’nın politik duruşunu işliyor. O kitap, projemin önemli kaynaklarından. Kitapta Nubar Yalım’dan da bahsediliyor.
Özgüden’in kitabında ne anlatılıyordu Yalım’la ilgili?
Genç yaşta öldürülen Yalım hakkında bilgiye ulaşmak çok zor. 1978’de Hollanda’ya göç etmiş. Daha sonra cunta yönetiminin aldığı kararlar sonucu, Avrupa’da yaşayan Ermenilere karşı bir hareket başlatıldı. Kitapta da, Nubar Yalım’ın cunta yönetiminin kararıyla Türk gizli servisleri tarafından öldürülmesinden bahsediliyor. Susurluk olayının ardından bulunan belgeler ve yapılan açıklamalar da buna işaret ediyor. Yalım 1982’de Hollanda’da, Utrecht’teki evinde ölü bulundu. Faili meçhul cinayete kurban gitti.
Aris Yalman Nalcı aracılığıyla Yalım’ın kuzenine ulaştım, hakkındaki hikâyeleri ondan öğrendim ve Ermenice yayımlanan şiir kitabını gördüm.
Kitap nerede basılmış?
Sanırım Brüksel’de. Yalım’ın o dönem Hollanda’da çıkardığı dergilerde ve Türkiye’deki gazetelerde yayımlanan şiirlerinin yer aldığı bir kitap. Sanatçı arkadaşım Hera Büyüktaşçıyan, kitaptaki şiirlerin büyük bir kısmını benim için çevirdi. Şiirler çevrildikçe benim için bazı şeyler daha da netleşmeye başladı. Dil üzerinden bir diyalog oluştu.
Neden özellikle ‘Eğer Ressam Olsaydım’ şiiri?
Yalım hem bir devrimci, hem de şair. Şiirlerini öncelikle kendisi için yazsa da, düzenli olarak Ermeni gazetelerinde yayımlamış. Şiirlerinde, genellikle, yaşamı boyunca verdiği mücadeleyi anlatmış. 1977’de yazdığı, bir devrimcinin mücadelesini bir ressamın gözünden aktardığı ‘Eğer Ressam Olsaydım’ da bunlardan biri. Benim asıl ilgimi çeken nokta, sanat ile devrim arasında kurduğu bağ. Yalım, yaşadıklarını bir şairin bakışıyla anlatıyor. Ben de, bir sanatçı olarak, kendi yaptıklarımı onun gözünden nasıl yorumlayabilirim diye düşündüm. Bir devrimcinin şiir ve sanat üzerinden kendi durumunu ve verdiği mücadeleyi değerlendirmesi ile benim onun hayatına bakışım arasında bir ilişki kurdum.
Şiir ayna üzerinde yer alıyor. Ziyaretçiler şiiri okurken, şiirin Ermenicesini dinleyebiliyorlar...
Aslında Yalım’ın şiiri, söyleyecek pek bir şey bırakmıyor bana. Şiirin üzerine yazıldığı ayna, ‘Eğer Ressam Olsaydım’ şiirinin şeffaflığıyla bütünleşiyor. Yapılan ses enstalasyonunda da şiir Ermenice seslendiriliyor. “Dil bilmeye gerek olmadan duyguya nasıl ulaşabilirim?” diye düşündüm ve böyle bir yol seçtim. İnsanlar dili bilmese de duygu ses aracılığıyla aktarılabiliyor.