LÜSAN BIÇAKÇI

Bu koşullar altında Ermenilerden (İstanbul dahil) Ermenice konuşmaya muktedir küçük bir zümre, sadece dilleriyle İstanbul Ermenilerini imtihan etmeye kalkıyor. Burada savunmaya geçecek kişi ben değilim ama şunun da hakkını teslim edelim: İstanbul’da yaşayan genç Ermeniler ellerinde tuttukları kalemlerini kendi öz hikayelerini yazmaya vakfederek o direnci sürdürüyorlar, sadece Türkçeyle bile olsa. Bu kıymetli vaka görmezden gelinmemelidir. İstanbul fail mi, mağdur mu bu hikâyede?

Anadolu şehirlerindeki güzelim Ermenice ve çeşit çeşit lehçeleri (parpar) artık susmuşlar. Çünkü barınacak dalları yok, kırılmış. Dillerin kaybolması canlı türlerinin kaybolması kadar acı! Şimdi konuştuğumuz Türkçe ve Ermenice ise ne anamızın babamızın konuştuğuna benziyor ne de çocuğumuzun konuştuğuna. Aşılanmış meyve ağaçları gibi ne elmaya benziyor ne armuda. İyi tarafından bakarsak, bu da üçüncü bir meyve tadında, ama işin fenası ilk meyvenin yok olması, tadının unutulup gitmesi.