Bu yılki Eurovision’a Türkiye adına katılacak olan Can Bonomo, “ ‘Love Me Back’e ve müziğime güveniyorum. Türkiye’yi en iyi şekilde temsil edeceğime inanıyorum” diyor. Bonomo, ‘Love Me Back’in, Eurovision’a uygun olması için hazırlanmış bir parça değil, kendi müzikal çizgisini yansıtan, ‘İstanbul müziği’ tarzında bir şarkı olduğunu söylüyor.
LORA BAYTAR
Bu yıl Mayıs ayında Azerbaycan’da yapılacak olan, Ermenistan’ın katılmama kararı aldığı Eurovision Şarkı Yarışması’nda Türkiye’yi ilk kez Yahudi bir sanatçı temsil edecek. Televizyonculuk ve radyoculukla başlayan müzik yaşamının merdivenlerini hızla tırmanan Can Bonomo’yu ‘Meczup’ şarkısıyla tanımıştık.
2011’de düzenlenen 8. Radyo Boğaziçi Müzik Ödülleri’nde ‘En İyi Çıkış Yapan Sanatçı’, ve ‘38. Altın Kelebek Televizyon Ödülleri’nde ‘En İyi Çıkış Yapan Solist’ ödüllerini alan ve henüz 24 yaşındayken, dünya ülkelerinin bakışlarını üzerinde toplayan bir müzik yarışmasına katılma şansını yakalayan Bonomo’yla, Türkiye’nin Eurovision grafiği, pek çok dinleyici tarafından ‘tipik bir Eurovision şarkısı’ olarak tanımlanan ‘Love Me Back’ adlı şarkısı ve Türkiye’yi temsil edecek olmanın getirdiği sorumluluk üzerine konuştuk.
• Türkiye’yi Eurovision’da temsil etme teklifini nasıl aldınız?
Haftalar önce menajerim Ece’ye bir telefon geliyor. “Bugün mutlaka görüşmemiz gerek, saat kaçta olursa olsun” diyorlar. “Ne konuşacağız?” diyor Ece, “Genel” diye yanıt veriyorlar. Bir programa davet gibi bir konu bekliyorduk. O gece TRT’ye, İsmail Güngör’le görüşmeye gittik. Bir süre sohbet ettikten sonra “Bu yıl Türkiye’yi Eurovision’da temsil etmek ister misiniz?” diye sordu İsmail Bey. Ece’yle bir süre birbirimize baktık. Sonra bizi yalnız bıraktılar ve ekip olarak kabul etmeye karar verdik. Çok çok şaşırdım ve çok gurur duydum.
• ‘Love Me Back’, Eurovision’a uygun olması için özel bir çabayla hazırlanmış bir şarkı mı?
Eurovision’a seçildiğimi öğrendiğimde, beraber çalıştığım arkadaşlarıma tek bir ricada bulundum: Ne olursa olsun kendi çizgimizin dışına çıkmayalım, kendi sahnemizde ne yapıyorsak Eurovision’da da onu yapalım. Çünkü aksi yönde vereceğimiz bütün çabalar boşa çıkacak, sağlam bir duruşumuz varken bir yarışma için bunu eğriltmeye çalışırsak müziğimizin samimiyeti kaçacaktı. Dolayısıyla, Eurovision için özel olarak yaptığımız şarkı, bizim ‘İstanbul müziği’ olarak betimlediğimiz tarzda bir eser oldu.
• Şarkınızın Gogol Bordello’nun bir şarkısına çok benzediği söyleniyor...
Her yıl katılan şarkılar için bir sürü yakıştırma yapılıyor. Bunları çok önemsemiyoruz.
• Eurovision’a katılan en genç sanatçılardansınız. Bu ağır bir yük değil mi?
Ben bildiğim ve sevdiğim işi, keyif alarak yapıyorum. Ama sonuç olarak Türkiye bayrağının altında gidiyorum yarışmaya. Bu büyük bir sorumluluk. ‘Love Me Back’e ve müziğime güveniyorum. Türkiye’yi en iyi şekilde temsil edeceğime inanıyorum.
• Çocukluğunuzdan ve müzikle ilişkinizden bahseder misiniz?
İzmir doğumluyum. 8 yaşında klasik gitar eğitimi almaya başladım. Birkaç sene klasik müzik çalıştıktan sonra çağdaş müzik derslerine devam ettim. Üniversite için 17 yaşında İstanbul’a taşındım. Bilgi Üniversitesi’nde Sinema okudum. Aynı dönemde grafik ve çizim dersleri aldım. Küçük yaştan beri en büyük hevesim olan şiirle müziğimi birleştirme kararı aldığımda ilk bestelerimi çıkardım.
• Eurovision sizin için ne ifade ediyor? Yarışmayı heyecanla takip edenlerden misiniz?
Benim gibi genç bir müzisen için çok büyük bir şans Eurovision’a katılmak. Sertab Erener kazandığı zaman bütün ev pek sevinmiştik!
• Türkiye’nin Eurovision’daki yükselen başarı grafiği hakında ne düşünüyorsunuz?
Bugüne dek, kendi dallarında başarılı birçok sanatçı, türlerinin en iyi eserleriyle ülkelerini başarıyla temsil ettiler. Eurovision’da, istatistiki olarak, son yıllarda büyük bir çıkış yaşamışız. Konvansiyonel Türk Pop Müziği’nden sıyrılma cesaretini bulup özgün eserler vermeye başladığımızı ve bunun müziğimizi evrensel boyutlara getirdiğini düşünüyorum.
• Neler dinler, neler okursunuz?
Çok uzun zamandan beri dinlediğim ve bana ciddi anlamda ilham vermiş gruplar arasında The Kinks, The Beatles, The Libertines, Beirut ve The Shins’i sayabilirim. Türkiye’de beğendiğim isimler ise Duman, MFÖ, Barış Manço ve Cem Karaca.
Okumaya gelince; annem tam bir kitap kurduydu ve bizi de öyle büyüttü. Bir kitabı bitirip ikincisine geçmediğim zaman kendimi arafta hissederdim. Hâlâ da kitap benim için öyle bir tutku. Çok okurum.