ORAL ÇALIŞLAR

Oral Çalışlar

Sıfır Noktası

Deniz Gezmiş ve “Devrim” kitabı...

“Devrim”(Evrim Yayınları) kitabı, Türkiye Halk Kurtuluş Ordusu(THKO)'nun kurucularından Tuncer Sümer tarafından yazıldı. 1968'li hapishane arkadaşım Tuncer, 637 sayfalık kitabında bir çok belgeyi ilk kez yayınlıyor.

O günlerde yaşamış birisi olarak çarpıcı anılardan söz ediyorum. Aynı ölçüde etkileyici ve hüzünlendirici. “Devrim”de adı geçenlerin tamamına yakınını tanıyorum. Kimi pırıltılı isimleri o günlerde yitirdik. Darbeciler, bizim kuşağın en atak militanlarını, dağlarda, şehirlerde ve darağaçlarında ölüme gönderdi.

Tuncer, süreci kendi yaşadıklarından yola çıkarak abartısız bir dille anlatıyor. Çok kısa bir tarihsel dönem olan o yoğun günlerin son 40 yılımıza vurduğu damga ortada…

68 kuşağı üzerine başlayan tartışma daha çok sürer. Kimisine göre bizim kuşak darbeci ve milliyetçiydi. Kimisine göre her şeyi doğru yapmış, hata işlemez bir grup, adeta bir “kutsal kuşak”tı… Tuncer'in kitabı bu tartışmalara ışık tutabilecek belgeler içeriyor.

Hüseyin İnan kaleme aldı

THKO davasının sanıklarından Gülay Ünüvar’ın(Özdeş), 12 Mart 1971 askeri müdahalesini anlatan sözleri “Denizler darbeciydi” tartışmalarına yol gösterecek nitelikte.

Gülay, “...Hüseyin(İnan) ve ben Siyasal Bilgiler(Ankara) yakınındaki evde kalmaya devam ettik. 12 Mart 1971 günü öğle haberlerini birlikte dinledik ve Muhtıra'nın verildiğini öğrendik” diye anlatıyor.

Haberleri dinleyen Hüseyin,  el yazısıyla 1.5 sayfalık bir bildiri kaleme alıyor. Bildiri'nin orijinalinin elinde olmadığını söyleyen Gülay Ünüvar, Bildiride “reform hükümeti” görünümlü kabinenin başına geçecek kişinin Portekizin faşist diktatörü Salazar'a benzetildiğini çok iyi hatırlıyor. Gülay'ın anlatımından, Hüseyin İnan'ın kaleme aldığı, Deniz Gezmiş ve arkadaşlarının da onayladığı metnin, 12 Mart askeri müdahalesini bir “faşist darbe” olarak gördüğü ortaya çıkıyor.

Solda hiç mi darbeci yoktu 

Tuncer'in kitabındaki savunmalarda da görülüyor ki, 1968 kuşağı, 27 Mayıs 1960 askeri darbesi sonrası kuşaktır. Bu darbenin yarım kaldığı düşüncesi etkili bir düşüncedir. 60’lı yıllarda yetişen solcu gençliğin önemli bir kesimi; 27 Mayıs Anayasasındaki demokratik hükümleri önemsemiş, çelişmeli şekilde askerin siyaset içindeki kalıcı varlığını da normal karşılamıştır.

1960'ların ortalarından itibaren yaygınlaşan işçi, köylü ve gençlik hareketleri, “gençliğin düzenle çatışmasını” da beraberinde getirdi. Başlangıçta orduyu 'olumlu' bir güç olarak gören gençler giderek bu anlayıştan (çeşitli biçimlerde ve çeşitli oranlarda) uzaklaştılar. Dünya sosyalist hareketinin tezleri ve yöntemlerini öne çıkartan bir dil yaygınlık kazandı.

68 kuşağını “darbecilik” üzerinden okumak yüzeysel bir bakış açısı. Denizler de darbeci değillerdi.

Tabii o dönemin devrimci gençliği içinde Kemalizmin kuvvetli etkileri olduğunu bugün daha iyi değerlendirebiliyoruz. Bu etkiyi onların savunmalarında da görebiliyoruz. Kemalizmi açıkça eleştirenler de vardı, bu isimlerin içinde en ciddi eleştirileri yapan İbrahim Kaypakkaya o günlerde sadece 21 yaşındaydı.

Tuncer'in kitabını okudukça, o dönem gençliğini, düzeni değiştirmek amacıyla kendilerini feda etmeye gönüllü ruh hallerini görebiliyoruz.

Bu özveri ve iyi niyeti görmek, o dönemde yaşananları kutsamayı ve dokunulmaz saymayı gerektirmiyor.  Gencecik insanlardı. Ütopyaları, umutları vardı. Hataları da vardı, üstünlükleri de... Tabii “solun şiddetle ilişkisi” üzerine de hala söylenecek çok söz var.

Bence ne olursa olsun asıl eleştirilmesi gereken, o gençleri acımasızca katletmekten, idam etmekten geri durmayan darbeci yapı, yani “şiddet üreten devlet”...

Tuncer Sümer, bizim kuşağın en azından bir kesitinin yaşadıklarını ayrıntılarıyla ve üzerinde değerlendirme yapılabilecek bir olgunluk ve samimiyetle aktarmış...

Ellerine sağlık diyorum...