Soykırımların inkârını suç sayan yasa teklifi Fransa meclisinden geçti, senatodan da geçerse yasalaşacak. Devlet tarafından, alışılmışın dışında tek söz, Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’ndan geldi. Anadolu’dan göçmüş herkesi kendi diasporaları olarak gördüklerini ve onlarla diyalog kuracaklarını söyledi. Umalım ki bu, temel bir politika değişikliğinin bir ön işareti olsun. Zaten ‘1915 meselesi’nin bu noktaya gelmesinin temel belirleyeni, Türkiye Cumhuriyeti devletinin onlarca yıldır takip ettiği –inkârcı– politikalardır. Bu sorunun bundan sonra nasıl gelişeceğini de yine Türkiye’nin devlet/hükümet politikaları belirleyecektir.
Türkiye bu sorunu, olayların kitlesel gösterilerle dünya kamuoyu gündemine geldiği 1965’te halledebilirdi. ‘Soykırım’ sözcüğünü kullanmasa bile, Ermenilere yapılan haksızlıklardan, kitlesel, öldürmelerden Türkiye olarak büyük üzüntü duyulduğunu, telafisi için alınacak bazı önlemlerin yanı sıra 1915 olaylarında ölen, öldürülen veya ülkeyi terk etmek zorunda bırakılanların çocukları ve torunlarına vatandaşlık verileceğini söyleseydi mesela, sorunu büyük ölçüde çözebilirdi. Ama Türkiye’yi o zamandan beri yönetenler önce “Yok, öyle bir şey olmadı, yalan!”, sonra “Asıl Ermeniler katliam yaptılar” dediler; en son gelebildikleri nokta, mukatele (karşılıklı katliam) iddiası oldu. Hadi diyelim ki o günlerde ne yerel ne de uluslararası siyasetin niteliği söylediğimiz politikaları uygulamaya müsaitti; ama artık böyle bir bahanenin arkasına sığınılamaz.
‘Ermeni sorunu’nda yeni yaklaşımın temel ilkesi, 1915’te başlayıp Cumhuriyet dönemi boyunca devam eden süreçte Ermenilerin kurban, en hafif deyimiyle mağdur olduğunu teslim etmek ve bazı şeyler için çok geç olsa da maddi-manevi zararları telafi etmeye gayret etmek olmalıdır. Bu, somutta neye tekabül ediyor? Her şeyden evvel, bugün hâlâ Ermeni kimliğini ve kültürünü eritmeye, yok etmeye yönelik politikaları sürdüren bir devletin 1915 konusunda dediklerini kimse ciddiye almaz. Dolayısıyla, 1915 konusunda samimiyetine inanılmasını isteyen bir hükümetin ilk yapacağı, bugün Türkiye Ermenilerinin okullar, vakıflar, ayrımcılık vs. ile ilgili sorunlarını, ivedilikle ve nihai bir biçimde çözmek; Ermeni dili ve kültürünün yaşatılması için hem engelleri kaldırmak hem de doğrudan destek vermektir. Ayrıca, sembolik/manevi düzeyde de, 1915’in 100. yılında kurbanların bu topraklarda anılmasına ön ayak olmalı, –vatandaşlık verme gibi– birtakım jest politikaları düşünmelidir. Ancak bu tip politikalar yoluyla Ermeni imgesine, kimliğine ve somut varlığına karşı hiçbir korkusu ve fobisi olmadığını kanıtlayan bir devlet/hükümet dünya kamuoyu tarafından ciddiye alınır ve 1915 konusunda söylediklerine kulak verilir. Aksi takdirde, ergen oğlan tepkileriyle 1965 fırsatı kaçırıldığı gibi, 2015 de gelip geçer, ama hepimiz için çok sıkıntılı geçer.