BERCUHİ BERBERYAN

Bercuhi Berberyan

KAPLUMBAĞA

Paylaşılan anılar, acılar, sevgiler...

Her yıl yeniden; ölümünün üstünden bir yıl ancak geçmiş gibi hissediyoruz biz Arto’yu. Oysa tam oniki yıl oldu gideli. Acısı hiç bitmiyor, özlemi katlanarak artıyor. Benim zaten hep yanımdaymış gibi, her seslendiğimde duyacakmış gibi… Ki başım her sıkıştığında “Bana bir akıl ver” desem, vereceği akıl içime doğar.

Dostlar arasında onu anarken, bir türlü dilimiz varmaz ölenin arkasından edilen sözleri tekrarlamaya; “Rahmet olsun”lar, “Nur içinde yatsın”lar falan… “Kulağı çınlasın” deriz hep. Geçmiş zaman’la konuşmak bile zor gelir. Benim ise zaten kokusu bile burnumda. Az önce buradaymış da dışarı çıkmış gibi. Böyle söyleyince, bitmeyen bir aşk söz konusu sanmayın. Bana göre aşk, beden bedene vardır. Ben sevdiğim her şeye dokunmalıyım. O platonikler bana göre değil. Hem aşk dediğin bir gün mutlaka biter. Geriye kalandır önemli olan. Derin bir dostluk kalıyorsa eğer, aşktan geriye, esas odur unutulmayan ve en çok acıtan. O benim dostumdu; unutamam.

Bu yıl da yine öyle güzel andık ki biz onu… tam istediği gibi. Sade, tantanasız, törensiz ama duygusal ve yürekten. Hiç sevmezdi törenleri. Düzmece gelirdi ona her tören ve de sahte. Düğünümüzde bile zorla kabul ettirmiştim küçük ve sade bir töreni. Gençtim, istemiştim tabii tantanalı bir tören. Arkadaşlarımı bile çağıramamıştım, gecenin bir saati davetiyesi bile olmayan bir düğüne. Sanki üç beş kere evlenmişim gibi… Hay Allah nerden geldi şimdi bu aklıma? Haa… törenden.

Eveet, onikinci yıla göre yine oldukça iyi sayılan, bir grup seveni, toplandık mezarının başına. Arman Pınarbaşı, Haçik Sarılı ve Hraç Aslanyan, Armancımın beraberinde getirdiği küçük dua kitabından, okunması gereken duaları öyle güzel öyle içten okudular ki etkilenmemek mümkün değildi. Orada adeta küçük bir koro oluşuverdi. En son okunan ‘Hayr Mer’e herkes katılınca da büyükçe bir koroya dönüşüverdi. Gözlerimden süzülen başına buyruk yaşlara inat, dudaklarımdaki gülümseme hiç eksilmedi baştan sona. Doğrusu olay güzeldi.

Zaman zaman arkama dönüp bakmaktan kendimi alamıyordum. Her an bir yetkilinin merak edip “Burada neler oluyor?” diye gelip bakmasını bekliyordum. Çünkü bilirsiniz, bizde öyle papazlı, tbirli mezar okumalarında, bir takım kayıt kuyut işleri, önceden gün, saat alma zorunlulukları ve hesap kitap meseleleri vardır. Bizim oradan yükselen ses de olaya ilaveten bir de koro getirtilmiş gibiydi valla. Allahtan kimse merak etmedi. Her yıl bu olayda yanımızda olan sevgili Misak ve Hermon, bu yıl yattıkları yerden dinlediler bu içten duaları. Ki Hermon’la Arto, orada kapı komşusu gibiler. Bir ara Anahit’le bakıştık ve “Demek sonunda biz de komşu olacağız burada” diye fısıldaştık.

Çok fire verdik son birkaç yıldır. Alışamıyoruz. O derece ki bir ara kimler gelmiş diye etrafımıza bakınırken “Beco niye gelmedi acaba?” sorusu geldi dilimizin ucuna. Alışılmıyor. Sonunda, hiç de görev gibi olmayan bu görev bitince Boğos; “İşte bunun adı sevgidir arkadaşlar” dedi. Güzel bir şey böyle sevilmek.

Akşamını biliyorsunuz. Bunca yıldır aksatmadan tekrarlanan bir alışkanlık. Nazımızın geçeceği bir mekânda, kaç kişi olacağı hiçbir zaman önceden belli olmayan ve git gide uzayan bir masanın etrafında, sevgiyle bir araya gelen dostlarla yenen bir yemek. Özlemle kaldırılan kadehler, anılarla dolu sohbetler, sık sık yaşaran gözlerle tezat olacak kahkahalar… Sevgili Anta’nın da zorlu bir çekimden çıkar çıkmaz adeta koşarak gelip bize katılması öyle anlamlıydı ki. Bu beraberlikler bizim için çok önemli. Anılar ortak, acılar ortak, sevgiler ortak…

Biliyor musunuz, her yıl, bir yıl önceki yazımı tekrar açıp bakıyorum, o günden bu güne ne değişmiş diye. Geçen yıl “Misak Toros da gitti” demişim, bir önceki yıl “Zaven Alakuş da gitti” demişim, bu yıl “Hermon Variş de gitti” diyorum. Ve Arsen ve Murat… Ve yine isyan ettiren bir ölüm, sırasız bir ölüm; Kınar grubunun bel kemiği sayılan, Taniel Tuncer Koyuncu. Üzgünüm.

Bu geleneksel yıllık Arto anmalarını, birlikte anılanların iyice kalabalık bir hal almamasını umarak, aklım başımda oldukça, ben ölene kadar sürdüreceğim ve yazabildiğim sürece de paylaşacağım… inşallah. Ondan sonrasını bilemem. Elbet geride kalanlardan birileri “Ve Bercuhi Berberyan da gitti” diyecek bir gün. Ne şekilde diyecek? Onu da bilemem. Ama bu şekilde olmasını dilerim. Böyle güzel anılarla, yemekli, müzikli, keyifli… varsın dışardan eğlence gibi gözüksün. İçinde sevgi olsun yeter.