‘En korkutucu olan, kötülüğün sıradanlığı’

Haluk Bilginer’le, Oyun Atölyesi 15. yaşı vesilesiyle Türkiye’deki tiyatro ortamını, tiyatrocularla yapılan söyleşilerin olmazsa olmazı ödenekli tiyatrolar meselesini ve Altın Portakal Film Festivali’nde yaşananların ardından tekrar gündeme gelen ‘sanatta sansür’ü konuştuk.

ONUR ŞİMŞEK
onrsimsek@yahoo.com

Oyun Atölyesi 15. yaşını, ilk oyunu olan, Steven Berkoff’un ‘Dolu Düşün Boş Konuş’u (Kvetch) ile kutluyor. 31 Ekim’de sezon prömiyerini yapan oyunun yanında geçtiğimiz sezonlarda başlamış olan ‘Kim Korkar Hain Kurttan’, ‘Nehir’, ‘Araf’ ve ‘Testosteron’ da devam ediyor. Sezonun ikinci yarısında yeni bir oyununu daha izleyeceğimiz Oyun Atölyesi’nin kurucularından Haluk Bilginer’le, Türkiye’deki tiyatro ortamını, tiyatrocularla yapılan söyleşilerin olmazsa olmazı ödenekli tiyatrolar meselesini ve Altın Portakal Film Festivali’nde yaşananların ardından tekrar gündeme gelen ‘sanatta sansür’ü konuştuk.

  • Oyun Atölyesi’nin 15. yaşı kutlu olsun. Başlarken bugünlere gelebileceğinizi öngörmüş müydünüz?

Biz sadece tiyatro yapabileceğimiz bir ‘evimiz’ olsun niyetiyle açtık burayı. Burası hâlâ evimiz ve öyle kalacak. Bu evde yapılanların takdiri seyircinindir tabii.

  • Tiyatronun kurulduğu dönemden bugüne, Türkiye’deki kültür-sanat ortamında neler değişti? ‘Yeni Türkiye’ neler getirdi?

Tiyatro yapmak Türkiye’de her zaman zordu, maalesef daha da zorlaşıyor. Yılmadan yürümekten başka çaremiz yok.

  • Londra’dan dönüp, kendi tiyatronuzu kurmanız hakkında “Cennetin içinde hurilerle dolaşmaktansa, cehennemin içinde cennet yaratmaya çalışıyoruz” demişsiniz. Cehennem daha yakıcı olmaya başlamadı mı?

Cehennem hep yakıcıydı; biz kurbağa testindeki yakıcılığı, kurbağadan erken hissedip o doğrultuda tepki vermeye çalışıyoruz, kurbağalaşmamak için.

  • Bir oyunu tekrar sahnelemeyi sevmediğinizi biliyorum ama bu sezon, ilk oyununuz olan ‘Dolu Düşün Boş Konuş’u üçüncü kez farklı bir kadroyla yeniden yapıyorsunuz...

Röpriz yapmayı sevmiyorum gerçekten ama ‘Dolu Düşün Boş Konuş’ bizim ilk göz ağrımız olduğu için, 15. yılımızda yepyeni bir yorumla iyi bir sürpriz olur diye düşündüm.

  • Bir röpriz daha yapacak olsanız hangi oyunu seçerdiniz?

‘Hiçbir şey göründüğü gibi değildir’i anlatması açısından, ‘Ermişler ya da Günahkârlar’ı sanırım.

  • Geçen sezonun üç yeni oyunundan birinin yönetmenliğini Hira Tekindor’a emanet ettiniz. İlk yönetmenlik denemesi olmasına rağmen, sezonun en ses getirenlerinden biri oldu ‘Kim Korkar Hain Kurttan’.

Oyun Atölyesi’nin amaçlarından biri, gençlere fırsatlar yaratmaktır. O yüzden, Hira Tekindor’a yönetmenlik teklif ettiğim zaman çok iyi bir iş çıkacağını biliyordum, aynen geçen yıl ‘Araf’ta, bu yıl da ‘Dolu Düşün Boş Konuş’ ta Muharrem Özcan’ın çok iyi işler yapacağına emin olduğum gibi.

  • Oyun Atölyesi’nin yakın bir zamanda yazarlık ve oyunculuk atölyesi açmak gibi bir girişimi olacak mı?

Oyunculuk eğitiminin kursla olmayacağını düşünenlerdenim. Ama halihazırda başka bölümde okuyup tiyatro yapmak isteyen gençlerle yapılmayacak şey değil. Yazarlık atölyesini de bir gün hayata geçirmeyi umuyorum.

  • Peki Avrupa yakasında yeni bir salon?

Olsa da yesek.

  • Ya yerli oyun? Örneğin benim beklediğim bir ‘Oyunlarla Yaşayanlar’ var Oyun Atölyesi’nden...

Ben de bekliyorum ‘Oyunlarla Yaşayanlar’ı. Bir gün mutlaka!

  • Kişisel bir tercih olarak tiyatro ödüllerine katılmıyorsunuz. Tarafsızlığına inandığınız bir değerlendirme olsa, katılmayı düşünür müsünüz?

Neden olmasın... Konu sadece tarafsızlık değil, ödüllerin oluşturulma biçimleri. Tiyatro sadece İstanbul’da yapılmıyor, Türkiye’nin her yerinde yapılıyor.

  • Sinemaya daha çok zaman ayırmayı düşünüyor musunuz? ‘Kış Uykusu’nun Altın Palmiye kazanmış olması, sizi şevklendirdi mi?

Sinemayı çok seviyorum ama vakitsizlikten dolayı yılda sadece bir tane yapabiliyorum.

  • Altın Portakal’daki sansür meselesi hakkında ne düşünüyorsunuz?

Doğal olarak, sansürün her türlüsüne, özellikle savaşılması çok zor olan otosansüre kesinlikle karşıyım. Bu sorunun çözümü bireylerin özgürleşmesinden geçiyor.

  • Rol aldığınız bir film Altın Portakal’da yarışıyor olsaydı, tavrınız ne olurdu?

Protesto ederdim.

  • Tüm sanat alanlarında söz konusu olan sansürü, bu kadar kolayca soruyor ve cevaplıyor olmak, meselenin bu kadar normalleşmiş ve sıradanlaşmış olması size ne düşündürüyor?

Kötülüğün sıradanlığını düşündürüyor sadece, ve ne yazık ki en korkutucu olan da bu.

‘Bağnazlığın her türlüsü bela’

Haluk Bilginer, devletin, kendi tiyatrolarını özerkleştirerek, sadece ödenek verdiği ancak diğer her şeyden elini ayağını çektiği bir sistemden yana. Ne zaman bu konuya dair bir röportaj verse ‘tiyatro düşmanı’ olarak yaftalanıyor. Bu yaftalamanın sebeplerinden biri de, Bilginer’in bir söyleşide “Yetkim olsa Devlet Tiyatroları’nı bugün kapatırım” demiş olması. Çoğunluk, özerkleştirmenin Devlet Tiyatroları’nın tamamen kapatılması anlamına geleceğini düşünürken, Bilginer, özgür bir sanat ortamının, ancak, devletin oyunların içeriğine müdahil olmayıp, yalnızca maddi destek sağlaması durumunda oluşabileceği kanısında. Fakat son zamanlarda Devlet Tiyatroları’nda uygulanan sansür, istifalar, yeni atamalar ve Türkiye Sanat Kurumu (TÜSAK) yasası, Bilginer’in umduğu bu ‘ideal’ sistemin pek de yakın olmadığını gösteriyor.

  • Ödenekli tiyatrolar meselesine bu söyleşide girmeyi düşünmüyordum ama kısa süre önce, Devlet Tiyatroları Genel Müdürü Mustafa Kurt’un, bakanlık sansürü nedeniyle istifa etmesi ve benzer birkaç olay bunu imkânsız kıldı. Bu yaşananları uzun zaman önce öngörmüş ve uyarıda bulunmuştunuz. Buradan nereye gidilir?

Ödenekli tiyatrolar özerkleşmedikçe bu sorunları konuşmaya devam edeceğiz ne yazık ki.

  • Devlet Tiyatroları’nın özerkleştirilmesi yönündeki öneriniz, çoğunluk tarafından “Devlet Tiyatroları toptan kapatılmalı” şeklinde anlaşılıyor. Her söyleşinizde detaylı bir şekilde açıklamanıza rağmen, bir türlü anlaşılamamasını neye bağlıyorsunuz?

O insanların bunu anlamak istememelerine bağlıyorum, çünkü imtiyazlarını kaybetmek istemiyorlar.

  • Bu öneriye ilk yanıt “Devlet Tiyatroları olmasa Anadolu’da tiyatro kalmaz!” oluyor. Ancak sizin önerinizde, devletin özerkleştirdiği tiyatrolara, Anadolu’nun her köşesinde bir salon tahsis ederek, Anadolu’da tiyatroya daha geniş bir alan açılması fikri de var.

Tabii ki benim önerim buna çözüm sağlıyor ama gel de anlat.

  • Bu anlaşmazlığın sebebi biraz da “Ülkenin durumu belli, eleştirecek tek şey bu mu şimdi?” düşüncesi olabilir mi? Bir röportajınızda “Atatürk’ü olduğu gibi anlamaya çalışmalıyız” deyince Atatürk düşmanı ilan edilmiştiniz ve bu bakış geniş bir çevrede kabul gördü.

Bağnazlığın her türlüsü Türkiye’nin başına bela maalesef. Bu da ona çok güzel bir örnek. Ezberlerimizden kurtulamıyoruz bir türlü.

Kategoriler

Kültür Sanat Tiyatro