Zakarya Mildanoğlu’nun Aras Yayıncılık’tan çıkan ‘Ermenice Süreli Yayınlar 1794-2000’ kitabı, ilk Ermenice gazete Aztarar’ın yayım tarihi olan 1794’ten başlayarak 2000’e dek yayımlanan 3.650’ye yakın Ermenice süreli yayını bir araya getiriyor. Zakarya Mildanoğlu ile aşağı yukarı 30 yıllık emeğinin ürünü olan kitabını ve Ermenice süreli yayınların 200 yılı aşkın tarihini konuştuk.
Fotoğraf: BERGE ARABIAN
FERDA BALANCAR
ferda@agos.com.tr
Zakarya Mildanoğlu’nun ‘Ermenice Süreli Yayınlar 1794-2000’ adlı kitabı Aras Yayıncılık’tan çıktı. Mildanoğlu’nun çalışması, ilk Ermenice gazete Aztarar’ın yayım tarihi olan 1794’ten başlayarak 2000’e dek yayımlanan 3.650’ye yakın Ermenice süreli yayını bir araya getiriyor. Başta Türkiye, Ermenistan, Rusya, Amerika, Gürcistan, Azerbaycan, Suriye, Lübnan, İtalya ve Fransa olmak üzere oldukça geniş bir coğrafyaya yayılmış haldeki Ermenice süreli yayınları okura kronolojik olarak sunan kitapta Mildanoğlu’nun kişisel arşivinin yanı sıra M. A. Paployan’ın ‘Hay Barperagan Mamulı, Madenakidagan Hamahavak Tsutsag 1794-1980’ (Ermenice Süreli Yayınlar Bibliyografyası 1794-1980, Erivan: Ermenistan Bilimler Akademisi, 1980) başlıklı çalışması ana kaynak olarak kullanılmış. 1981-2000 yıllarının süreli yayınları ise farklı çalışmalardan derlenmiş. Mildanoğlu, yayınlarla ilgili açıklamaları da yine ansiklopedik ve bibliyografik nitelikli kitaplardan derleyerek Türkçeye aktarmış. Kitapta yer alan görsellerin ise bir kısmı yine yazarın kendi arşivinden sağlanmış, bir kısmı ise Ermenice süreli yayın arşivi bulunan çeşitli Ermenistan ve Diaspora kütüphanelerinden bir araya toplanmış.
Zakarya Mildanoğlu ile aşağı yukarı 30 yıllık emeğinin ürünü olan kitabını ve Ermenice süreli yayınların 200 yılı aşkın tarihini konuştuk.
-
Kitabın sunumundan anladığımız kadarıyla 1980’lerden bu yana Ermenice süreli yayınlarla ilgili araştırma yapıyorsunuz. Mimarsınız ve o dönemde yoğun siyasi faaliyetler içerisindeymişsiniz. Bu konuyu çalışmak nereden aklınıza geldi?
Bu konuyla ilgilenmeme neden olan kişi Sarkis Çerkezyan’dır. Benim siyasi geçmişim de Sarkis Usta’yla çok ilişkilidir. 1974’te onun önerisiyle TKP’ye üye olarak kabul edildim. O her karşılaştığımızda Ermeni edebiyatı, sanatı, kültürü konusunda mutlaka bir şeyler anlatırdı. O kadar pozitif anlatırdı ki insanda merak duygusu uyandırırdı. 1983’te üç yıl kaldığım cezaevinden çıkınca, Ermeni okuluna giden çocuklarıma ders çalıştırmaya başladım. İşte o günlerde, Tıbrevank’ta öğrendiğim ve daha sonra neredeyse hiç konuşmadığım Ermenicemi hatırlamaya başladım.
-
Ermeniceyi lise yıllarından sonra unutmuş muydunuz?
Unutmuştum çünkü evde de Ermenice konuşulmazdı. Çocukları çalıştırırken süratle Ermenicemi hatırladım. O sıralar elime bir tomar Ermenice eski gazete geçti. Ama o tomarın elime nasıl geçtiğini hatırlamıyorum. Belki de Sarkis Usta vermiştir. O gazetelerden birinde, sanıyorum Püzantion’un bir sayısında, Ermeni basın yayın tarihi üzerine bir makale vardı. O makale çok ilgimi çekti. O makaleyle birlikte basın yayın tarihi konusuna dalmış oldum. Daha sonra Sarkis Usta elindeki gazeteleri verdi bana. Onun en büyük hayali Ermenistan’a gitmekti. Ben de onun bu hayalini gerçekleştirmesine yardımcı oldum. Ona Ermenistan’dan Ermeni basın yayın tarihiyle ilgili belli başlı kitapları sipariş ettim. Sarkis Usta da o kitapları zar zor da olsa bulup getirdi. O kitapların dipnotları, kaynakçaları filan derken, konuyla ilgili arşivim hızla büyüdü. Tabii bunun çok da yüksek bir ekonomik maliyeti oldu. Bu konuda bana anlayış gösteren eşim Jale’ye de teşekkür ederim.
2008’de ilk kez Ermenistan’a gittiğimde, basın yayın tarihiyle ilgili üç bavul kitap getirdim. Bu arada sadece Ermenistan ve Türkiye’yi değil, Amerika, Avrupa ve Ortadoğu’daki Ermeni basın yayın tarihini de izlemeye başladım. Özellikle Ermenistan Bilimler Akademisi Bülteni’ni yakından izliyorum. Akademiye bağlı enstitülerin yayınladığı bültenler de var. Onları da izliyorum. Ayrıca Viyana’ya gidip Mıhitaryanlar Birliği Merkezi’ni de gezdim. Orası muhteşem bir bilgi-belge hazinesi niteliği taşıyor. Sadece kitap değil, halıdan karikatüre kadar muhteşem bir hazine var orada. Kütüphanesi de öyle…
Bu konuya ilgimin sürekli hale gelmesinde Hrant Dink’in de büyük katkısı var aslında. Süreli yayınlar konusuna merak saldığımın beşinci yılı filandı, bu konuyla ilgilendiğimi duyunca, “Ne duruyorsun ahparik, sana Agos’ta bir köşe verelim Tarihte Bu Hafta diye, sen o gazetelerden oku çıkart” dedi. Ben daha kendimi bu konuda emekleme safhasında görürken Hrant’ın ısrarıyla bu işe giriştim. Bu da konuyla ilgimin yoğunlaşmasına neden oldu.
-
Kitabınızdan öğrendiğimiz kadarıyla Ermenice süreli yayınların içeriği sadece Ermenileri değil, bu coğrafyadaki bütün halkları ilgilendiriyor aslında. Öyle değil mi?
Evet, kesinlikle. Osmanlı coğrafyası üzerine kurulan her ülkeyi ilgilendiriyor. Bu yayınlarda bu coğrafyayla ilgili çok önemli bilgiler var. Ekonomiden edebiyata, savaştan ticarete kadar her konuda büyük bir bilgi kaynağı bunlar. Hani hükümet diyor ya “Ermeniler belgelerini çıkarsın”. Belge, işte bu süreli yayınlar. Bunlara bakan 1915’ten önce ve sonra bu coğrafyada neler yaşadığını hiçbir şüpheye yer bırakmayacak şekilde anlayabilir. Bu yayınlara gönderilen şikayet mektuplarından, reform taleplerine kadar pek çok şey Ermenilerin neler yaşadığını gözler önüne seriyor. Anadolu’da yaşanan tüm Ermeni katliamlarını günü gününe bu yayınlardan izleyebilirsiniz. Sadece bugünkü Cumhuriyet sınırları içerisindeki 42 farklı yerleşim biriminde gazete yayımlanmış. Mesela Van’da 20 gazete yayınlanmış. İstanbul, İzmir’i saymıyorum bile. Adapazarı, İzmit, Eskişehir, Sivas, Kayseri vesaire… Ermeni harfli Türkçe yayınlar da başlı başına bir kaynak. Tam 47 adet Ermeni harfli Türkçe süreli yayın yayımlanmış bu ülkede. Ayrıca Osmanlı Resmi Gazetesi de Rumca, Arapça,
Sırpça olduğu gibi Ermenice de yayınlanıyordu. Osmanlıdaki çok dilliliği resmi gazetede görüyoruz. Ermeni kültüründe üç ‘vazgeçilmez’ var. Kilise, okul ve gazete. Ermeniler nereye giderlerse, önce bir kilise kurmuşlar, sonra da onun yanına bir okul. Daha sonra da bir yaprak bile olsa bir yayın yapmışlar.
-
Peki, bu yayın geleneği nereden geliyor?
Bu, el yazmaları geleneğinden geliyor aslında. Yani Ermeniler, Ermeni alfabesinin keşfiyle birlikte Süryaniceden Yunancadan pek çok tercüme yapmışlar. Ayrıca manastır hayatı da bir tür üniversite gibi. Manastırlar el yazmalarının merkezi. Yazı geleneği var, Ermenilerde. Ayrıca el yazmaları da kutsaldır. Erken sayılabilecek tarihlerde global bir millet olmuş Ermeniler. İlk süreli yayın olan Aztarar’ın Hindistan’da yayımlanması, ilk kitabın Venedik’te basılması da bunu gösteriyor zaten. Hindistan’da ticari bir koloni kurmuşlar mesela. Ticaret yaşamı son derece zengin ve geniş ufuklu olduğu için tüccarlar süreli yayınları desteklemişler. Eğitim de sadece ders kitaplarından ibaret değil. Her okulun bir gazetesi var. Kadın derneklerinin, siyasi partilerin, hepsinin gazeteleri var. Ayrıca mizah, edebiyat gibi farklı konularda da pek çok süreli yayın var.
-
Bu kadar uzun süredir bu konuyla ilgili çalışıyorsunuz. Kitaba koymadığınız pek çok şey de vardır. Öyle değil mi?
Evet. En başta bu kitabın üç dört cilt olacağını düşünüyordum. Elimizdeki kitap, özetin özeti gibi oldu. Yazmadığımız, kitaba koyamadığımız çok şey var.
-
Neler koyamadınız kitaba?
Mesela Ermeni matbaacılık tarihiyle ilgili hiçbir şey koyamadık. Yazı işleri müdürleri, yayın yönetmenlerinin biyografilerini koyamadık. Bu tür eksikler var.
-
Peki, bu kitabın devamı gelecek mi?
Gelecek. En azından gelmesi gerektiğini düşünüyorum.
-
Önceliği neye vereceksiniz?
Süreli yayınların 1980’e kadar olan kısmını çok yoğun çalıştım ama 1980’den günümüze olan kısmı çok hızlı çıktı. 1980’den günümüze olan döneme çok fazla yoğunlaşamadım. Bu konuda ek bir çalışma yapmamız gerekiyor. Kısa sürede 300 civarında süreli yayını bir araya getirdik ama aslında 1980’den bu yana 600 civarında süreli yayın olduğunu tahmin ediyorum. Ayrıca biyografiler de hazır gibi aslında. Ermeni basın yayın tarihine girmiş yüzlerce insan var.
-
1915’e kadar ve 1915’ten sonra süreli yayınlarda ne değişmiş?
Bunun istatistiğini de çıkardım. 1910-1920 arasında süreli yayınlar sayı olarak zirve yapmış. 1920’den sonra ise inanılmaz bir düşüş var. 1920’den 1980’lere kadar sürekli bir düşüş var. Bugün baktığımızda ise Türkiye’de sadece üç gazete var.
-
1915’ten sonraki süreli yayınlarda içerik açısından ciddi farklılaşma var mı?
Öncelikle pek çok yayın zaten varlığını sürdüremiyor. Sürdürebilenlerin hepsinde içerik olarak büyük değişiklik var. Siyasi konulara ya hiç girmiyorlar ya da girseler bile son derece ölçülü bir dil kullanıyorlar. Öte yandan, Türkiye dışındaki ülkelerde ciddi bir süreli yayın faaliyeti 1915’ten sonra göze çarpıyor. Mesela ABD’de, Fransa’da, Suriye’de Mısır’da bu çok açık. Ermenistan’da ise özellikle Sovyet döneminde tam bir süreli yayın patlaması yaşanıyor ama Sovyet rejiminin kontrolünde tabii.
-
Tirajlarla ilgili bilgi var mı?
Somut bilgi yok ama gazetelerin içeriğinden, tirajlarının yüksek olduğunu anlıyorsun. Mesela gazetenin arkasında diyor ki “Püzantion’u Samsun’da tütüncü Garabet’in dükkanında bulabilirsin”. Haberlerin nerelerden geldiğinden de anlıyorsunuz gazetenin yaygınlığını. Çok geniş bir coğrafyadan okur mektupları ya da haber ve yorumlar geliyor.
-
Taşra ve İstanbul farkı var mı?
Var. Taşrada misyonerlik yayınları var. Bir de tabii siyasi partilerin yayınları var. Misyonerlerin yayınları toplumun sorunlarıyla ilgilenmiyor. Onların kaygısı kendi mezheplerini Ermeniler arasında yaymak. Ama tabii Taşnak, Hınçak ve Ramgavar gibi partilerin gazeteleri toplumsal sorunlarla yakından ilgili. Tabii İstanbul Ermeni Patrikhanesi’nin arşivine girebilsek, orada taşradaki süreli yayınlarla ilgili çok daha farklı bilgilere de ulaşabiliriz.
ZAKARYA MİLDANOĞLU KİMDİR?
1950 yılında Kayseri’nin Ekrek [Köprübaşı] köyünde doğdu. İlkokulu İstanbul Şişli’deki Karagözyan Yetimhanesi’nde, ortaokul ve liseyi Üsküdar Surp Haç Tıbrevank Okulu’nda okudu. İTÜ’de mimarlık eğitimi aldı. Üniversite yıllarında gençlik hareketlerinde ve Türkiye İşçi Partisi faaliyetlerinde aktif yer aldı; İlerici Gençler Derneği’nin kurucularından oldu. 1976’da Türkiye Komünist Partisi’ne girdi. 12 Eylül’de TKP İstanbul davasından tutuklanarak üç yıl hapis yattı. TBKP’nin kurucu kadrosunda yer aldı ve İstanbul İl Başkanlığı görevinde bulundu. 1986’da Türkiye Mimar Mühendis Odaları Birliği ikinci başkanlığını yaptı. Türkiye Sosyal Tarih Araştırma Vakfı (TUSTAV) ve Sosyalist Birlik Partisi’nin kurucu kadrosunda yer aldı. Mimarlık kariyeri boyunca, Türkiye’nin ilk havagazı fabrikası olan Kuzguncuk Gazhanesi ile Shell Türkiye Genel Müdürlük Binası’nın inşası; Ortaköy Andonyan Birliği Manastırı ve Beşiktaş Meryem Ana Kilisesi restorasyonu gibi projeleri hayata geçirdi. Türkiye Ermenileri Patrikliği gözlemcisi olarak Van Akhtamar Surp Haç Kilisesi’nin restorasyon çalışmalarına katıldı. 2012 Yerevan Bienali’ne sunduğu Diyarbakır Surp Giragos Kilisesi Restorasyonu projesi ile ödüle layık görüldü. 2008-2011 yılları arasında Agos’ta köşe yazarlığı yaptı. Amerika ve Avrupa’nın çeşitli kentlerinde, İstanbul, İzmir, Van ve Ankara’da Ermeni sanat tarihi, Anadolu Ermeni yerleşimleri, Ermeni basın tarihi üstüne pek çok konuşma yaptı, sempozyumlara katıldı.
KİTAPTAN
Cumhuriyet’in yayın yasağı gerekçesi: ‘Ermenicilik, Kürtçülük, bölücülük’
Osmanlı İmparatorluğu’nun son yüz yılına ve Cumhuriyet’in ilk dönemlerine bakıldığında yurt dışında yayımlanan Ermenice süreli yayınları hedef alan yasağın tek tip bir uygulama içerdiğini görürüz: İlgili dergi veya gazetenin yurda girişinin ve yurt içinde dağıtılmasının engellenmesi.
Osmanlı Arşivi’nde yapılabilecek kısa bir araştırmayla yurt dışındaki Ermenice süreli yayınlarla ilgili Osmanlı güç odaklarının uygulamalarına kolaylıkla ulaşılabilir. Bu dosyaları incelediğimizde bazı yayınların özel olarak takip edildiğini, ilgililerce sürekli olarak hükümete rapor edildiğini, bazı makalelerin çevrilerek üst makamlara iletildiğini ve sakıncalı görülen kimi yayınların yasaklanması için yabancı ülkelere resmî veya gayrıresmi girişimlerde bulunulduğunu tespit edebiliyoruz.
Cumhuriyet’in ilanından sonra da basın yasaklamalarının sert biçimde sürdürüldüğü gözlemlenir. 1923’te yürürlüğe giren Matbuat Kanunu ve 1925’teki Takrir-i Sükûn Yasası ile pek çok gazete ve dergi irili ufaklı cezalara çarptırılır, kapatılır. Özellikle 1940-1947 sıkıyönetim yıllarında basılı yayınlarla ilgili sansür yetkileri sıkıyönetim komutanlarına aktarılır ve basın ciddi kısıtlamalarla karşı karşıya kalır.
Basın ve Yayın Umum Müdürlüğü’nün 1946 yılında İstanbul’daki Ermenice Jamanak, Marmara ve Nor Or gazeteleriyle ilgili hazırladığı rapor, Ermenice süreli yayınlarla ilgili hassasiyetin Cumhuriyet yıllarında da sürdüğünün açık bir göstergesidir.
Cumhuriyet dönemi
Cumhuriyet dönemiyle birlikte Türkiye’de yayımlanan Ermenice süreli yayınların sayısında gözle görülür bir düşüş yaşanır. Yayın faaliyetleri katliamlardan kaçmayı başarıp Avrupa ülkelerine ve ABD’ye yerleşen Ermeniler tarafından gittikleri yerlerde sürdürülür. Öyle ki, genç Cumhuriyet’in gözü kendi sınırları içerde yayımlanan Ermenice süreli yayınların yanı sıra yurt dışındaki bu yayınlara da çevrilmiştir.
Cumhuriyet döneminde Ermenice yayınlara yönelik sansür uygulamalarının temel gerekçesini “Ermeni propagandası yapmak suçu” teşkil eder. Bu çerçevede 1915 katliamlarıyla ilgili anıların ve tarihsel nitelikli her türlü materyalin yurda girişi yasaklanır. Cumhuriyet tarihinin herhangi bir zaman dilimini bu açıdan incelemeye aldığımızda karşımıza uzun bir yasaklar listesi çıkacaktır. Örneğin 1960’lı yılların uygulamalarına göz attığımızda hemen her ay yasağa takılan bir Ermenice kitap veya süreli yayının söz konusu olduğu fark edilecektir. Çoğunlukla Ermeni edebiyatı ve Ermeni tarihi üzerine olan bu yayınlar “Ermeni propagandası yapmak”la itham edilir ve yasaklanır. Yasaklamalar genellikle eserlerin incelenip “zararlı” bulunan yerlerin rapor edilmesinin ardından gelir. Örneğin eserde “Ermenistan” kelimesi kullanılmış ve Ermeni tarihi anlatılırken Ermenilerin yaşadıkları coğrafyayı gösteren Anadolu haritaları kullanılmışsa yurda giriş yasağı kaçınılmazdır.
Ermenice dışındaki dillerde hazırlanan kitaplar da bu yasaklardan nasibini alır. İngilizce, Fransızca ve İspanyolca gibi Avrupa dillerinde yazılmış, Ermenilerle ilgili kitaplar sık sık Türkiye’ye giriş yasağı yemiştir. Bu dönemde Ermenice süreli yayınlara getirilen yasakların başlıca nedenlerinden biri de “komünizm propagandası yapmak”tır. Cumhuriyet’in ilk yıllarından başlayarak farklı dönemlerde bu iddiayla yasaklanan pek çok Ermenice süreli yayına rastlamak mümkün. Örneğin, İstanbul’da yayımlanan Ermenice gazete ‘Hağtanag’ “Ermeniler arasında Bolşevizm sempatisi uyandırmak” amacıyla yayımlandığı iddiasıyla süresiz olarak yayın durdurma cezası almıştır. Bir diğer yasaklanma nedeni, Paris’te yayımlanan Ermenice ‘Haraç’ gazetesinin maruz kaldığı “Ermenicilik, Kürtçülük ve bölücülük” suçlamasıdır. Bu gerekçeyle yasaklanan ilk gazete olan ‘Haraç’, “Kürt İstiklâl Komitesi”nin fotoğraflarını bastığı gerekçesiyle 1928 yılında Türkiye’ye giriş yasağı yer. Beyrut’tan ‘Aztag’, Yunanistan’dan ‘Nor Or’ ve ABD’den ‘Mşag’ yine aynı tarihlerde “Kürdistan ve Ermenistan davası”na hizmet eden yazılara yer verdikleri gerekçesiyle Türkiye’ye sokulmazlar. Bu suçlamayla kapatılan yayınlar “Ermeniler arasında Türkiye karşıtı düşünceler yaymak”, “Kürtçülük ideolojisini yaymak”, “bölücü fikirler yaymak” suçlamalarıyla çeşitli yasaklara çarptırılır.
KİTAPTAN
Ermeni Matbuat Nizamnamesi Taslağı
1860’lı yılların Ermeni basınına baktığımızda içeriğinde keskin bir mizaha ve ağır eleştirilere yer veren gazete ve dergiler çıkar karşımıza. İstanbul Ermeni Patrikhanesi çatısı altındaki Ermeni Milli Meclisi bu yayınların dizginlenmesi gerektiği kanaatine varır ve bir “basın düzenlemesi” hazırlamak üzere kolları sıvar.
Aralarında Nerses Varjabedyan, Doktor Serviçen, Isdepan Paşa Aslanyan, Krikor Odyan, Krikor Ağaton ve Arakel Bey Dadyan’ın yer aldığı bir komisyon, bu yönde yürüttüğü çalışmalar sonunda 14 maddelik bir “Matbuat Nizamnamesi” hazırlar.
Gazeteler aracılığıyla topluma duyurulan bu nizamname tasarısı Ermeni basın tarihinde emsalsizdir.
Nizamnamenin maddeleri
1. Matbuat, Devlet’in bahşettiği ölçüde, Millet içinde serbesttir. Dolayısıyla herhangi bir milli mesele serbestçe tenkit edilebilir, ancak dini meseleler Kilise’nin yetkisi dışında değildir.
2. Matbaacı ve yazar, yazının altına isimlerini koymalıdır.
3. Hiç kimsenin, isim verme veya ima yoluyla, Ermeni milletinin dinine, anayasasına ve yönetimine hakaret etmeye, bunları alaya almaya ya da kötülemeye hakkı yoktur.
4. Matbuatın, Ermeni milleti görevlilerini eleştirdiği takdirde, ortaya attığı iddiaları ispata gücü olmalıdır. Aksi halde bir görevlinin şan ve şerefine halel getirecek bir yayın yapamaz.
5. Patriğe, din adamlarına, ruhani veya sivil meclis üyelerine karşı matbuat yoluyla hakaret edilemez.
6. Matbuatın, herhangi bir bireyin şahsi veya ailevi işlerini yayımlayarak tenkit etmeye ve yermeye hakkı yoktur.
7. Ermeni Milli Meclisi’ne karşı kışkırtıcı bir üslupla yazılan ve millet içinde huzursuzluk yaratmak amacıyla kaleme alınan yazılar yayımlanamaz.
8. Ermeni milleti, mevzubahis düzenlemelere uymayanları yargılar.
9. Ermeni milleti, bu yargılama hakkını Ermeni Milli Meclisi tarafından gizli oylama yoluyla seçilmiş beş üyeden oluşan bir komisyon eliyle icra eder.
10. Matbuat Komisyonu, görevini Milli İdare’den bağımsız olarak icra eder; ancak her yasama yılı başında hesap vereceği Milli Meclis’e karşı sorumludur.
11. Üçüncü ve yedinci maddelere muhalif davrananlar için bizzat Komisyon savcılık yapacak ve yazının yazar ya da matbaacısını yargılayıp ceza verecektir. Diğer maddelere muhalif yazılar içinse Komisyon, savcılık yapmak mecburiyetinde olmamakla beraber zarar gören tarafından itiraz edildiği takdirde kanunların icrasını ihmal edemez.
12. Matbuat suçları için tanımlanan cezalar, mevzubahis suçların vehametine göre sırasıyla şunlardır:
a) Verilen hükmü, hüküm giymiş olan süreli yayında ve Ermeni milletinin Resmi Gazetesi’nde büyük harflerle yayımlatmak.
b) Hükümlü yazının hem yazarına hem de matbaacısına 100 kuruştan 500 kuruşa kadar para cezası ödetmek.
c) Hükümlü yayını iki haftadan üç aya kadar kapatma cezasına çarptırmak. Eğer hüküm giyen yayın kitap ise satıştan men etmek.
d) Hükümlü yayını süresiz olarak yayından kaldırmak.342
13. Matbuat Komisyonu, işlenen suçun ağırlığına, Devlet’in hazır ceza emsalleriyle karşılaştırarak karar verir.
14. Komisyon, gazeteler ve matbuat ile doğrudan ilişkiye geçer; ancak lüzum hâsıl olduğunda Devlet’e de müracaat eder.
Ancak bu nizamnameye hem İstanbul hem de İzmir Ermeni basınından itiraz ve isyan sesleri yükselmiş, ortaya çıkan karışıklık sebebiyle hayata geçirilememiştir.