Parçalanmış, topluma ve kendine yabancılaşmış modern bireyin; öteki-arzu nesnesi ve kitle psikolojisi sarmalındaki yalıtılmışlığını bir dehanın ayak izleri eşliğinde takip etmek Girard’ın mazoşizmi anlamak için önerdiği tavsiyesini de ister istemez akla getiriyor; kuramlar bir tarafta dursun, Dostoyevski okumalı.
ELİF ATALAY
Alman felsefe geleneği yabancılaşma kavramı üzerine 1800’lerde büyük tartışmalar yaşarken, bu gelenekten süzülen Karl Marx, ‘El Yazmaları’nda kavramı bir olgu halinde ele aldığında yıl 1844’tü. Marx’ın çağdaşı Fyodor Mihailoviç Dostoyevski ise bu yabancılaşmış-parçalanmış bireyin edebi adını 1863’te koydu: ‘Yeraltı İnsanı’.
Fransız edebiyat eleştirmeni, antropolog, filozof René Girard, ‘Dostoyevski-Yeraltı İnsanı’ isimli eserinde, Dostoyevski’nin romantizmden yeraltı insanına oradan da bir dehaya dönüşmesini yazarın kitaplarından karşılaştırmalı okumalarla çözümlüyor. Girard’ın edebiyat eleştirisinin, psikoloji, sosyal psikoloji, biyografi gibi farklı alanlarla harmanlanması tabii ki Dostoyevski külliyatının sil baştan tekrar elden geçmesine neden oluyor.
Kitap; ‘Cehenneme İniş’, ‘Yeraltı Psikolojisi’, ‘Yeraltında Doğaötesi’, ‘Diriliş’ başlıkları altında dört bölümden oluşuyor.
Birinci bölümde Girard, Dostoyevski’nin ilk dönem olarak adlandırılabilecek yapıtlarını yazarın özgeçmişinden de yaptığı alıntılarla birleştirdiği bir okuma sunuyor. Aslında bölüm, Girard’ın ismiyle anılan ‘Üçgen Arzu Modeli’nin de yinelenen bir sağlaması. ‘İnsancıklar’, ‘Öteki’, ‘Ev Sahibesi’, ‘Bir Yufka Yürekli’, ‘Beyaz Geceler’ ve ‘Ezilenler’de, modeldeki ‘öteki’ ya da ‘rekabet nesnesi’nin kahraman ve arzu nesnesi arasındaki ilişkiyi diri tutan, şekillendiren rolüne tanık olunuyor.
Yeraltı psikolojisi, mazoşizm, gurur
René Girard, ‘Yeraltı Psikolojisi’ bölümünde ise ‘Ebedi Koca’nın kahramanı Trusotski üzerinden yeraltı insanın iki karakteristik özelliği; mazoşizm ve gurur ile tam bir psikolojik çözümlemeye giriyor ve mazoşizmi anlamak için kavramı komplike hale getiren tıp aygıtını unutmayı ve Edebi Koca’yı okumayı salık veriyor.
Girard, Dostoyevski sanatının zirvesinde ise gururla bencilliğin gizlendikleri yerden artık çıktığına işaret ederken, yeraltındaki bu dönüşümü yazardaki gerçek bir psikolojik dönüşüme bağlıyor. René Girard’a göre bu dönüşümün tarihi aynı zamanda ‘deha’nın da yeryüzüne çıktığı 1863, yani ‘Yeraltından Notlar’.
‘Yeraltında Doğaötesi’, bir başka yeraltı insanı, Raskolnikov ile karşılıyor okuyucuyu. Artık gerçek bir şüphelidir kahraman ve varlığı yine ‘öteki’nin vereceği karara bağlıdır. Para izleği de artık iyiden iyiye ortaya çıkmaya başlar ‘Suç ve Ceza’da… ‘Kumarbaz’, ‘Delikanlı’ ve ‘Budala’yı da içerisine alan paralel okumalarda yeraltı mekanizmasının o meşhur diyalektiğine rulet metaforu ile erişiyor Girard; ‘efendi-köle düzeni.
Kitabın son bölümü ‘Diriliş’te yeraltı insanı olarak Dostoyevski’nin kendisi hakkında belki de en çok tartışma konusu olan dinsel deneyimleri ‘Karamazov Kardeşler’ ve ‘Ecinniler’ merkezinde ele alınıyor. Ecinnilerde nihilizmden kopuşun –ama kaçmadan– ‘Karamozov Kardeşler’de tamamlandığını söyleyen Girard, sanki en vurucu satırlarını bu son bölüme saklamış gibi duruyor. Belki en öznel yorumlarını da… Ve ‘Cinler’den yaptığı bir alıntılamayla soruyor: “Tanrı’ya inanmadan cinlere inanmak olur mu?”
Kuramlar bir tarafta dursun
Kitabın bir diğer önemli özelliği yarı akademik –ve bu dille– ‘disiplinler arası’ olarak da görülebilecek karşılaştırmalı çözümlemelerin Dostoyevski okurunu romantizmden söküp alarak edebiyattaki hakikatin içerisine çekmesi şüphesiz ki. René Girard bunu “romansal hakikat” olarak niteliyor. Parçalanmış, topluma ve kendine yabancılaşmış modern bireyin; öteki-arzu nesnesi ve kitle psikolojisi sarmalındaki yalıtılmışlığını bir dehanın ayak izleri eşliğinde takip etmek Girard’ın mazoşizmi anlamak için önerdiği tavsiyesini de ister istemez akla getiriyor; kuramlar bir tarafta dursun, Dostoyevski okumalı.