Alanlarında yetkin beş ünlü sosyal bilimci; Immanuel Wallerstein, Randal Collins, Michael Mann, Georgi Derluguian ve Craig Calhaun alışılmadık bir kitap yazmak için bir araya gelmişler. Amaçları ise gayet açık: Büyük durgunluktan çok daha büyük, çok daha derin bir sorunlar ve dönüşümler döneminin habercisi olacak olan bir kriz yaklaşmaktadır. Bunu aydınlatabilmek için tek bir sorunun peşine düşerler. Kapitalizmin geleceği var mı?
ONNO KURUŞYAN
Wallerstein’e göre yolun sonu
Immanuel Wallerstein kapitalist sistemin çökeceğini öngörmenin mantığını açıklıyor. Geçen yüzyıla kadar kapitalizmin kozmopolit ve hiyerarşik küresel piyasa ekonomisi çerçevesini ve coğrafi konumlarını kullanan seçkin şirketler büyük kârlar elde ediyorlardı. Fakat son yüzyılda küresel piyasalardaki aşırı doluluk ve büyüme oranı ile artan maliyetler, şirketler için alışılan yatırım kararlarını vermeyi imkânsız hale getiriyor. Wallerstein’e göre her tarihsel durum kendi dinamizmine rağmen her tarihsel sistem gibi sınırlarına gelip dayanmak zorunda kalıyor. Kapitalizm de doğrudan kapitalistlerin hüsranıyla son bulabilir.
Randal Collins ise tüm yeryüzünde yeni iletişim teknolojilerinin çığır açıcı şekilde iş alanlarını daraltması yüzünden eğitimli orta sınıfların büyük kısmının işsizlik tehlikesiyle karşı karşıya kaldığı tespitini yapıyor. Bunun yaratacağı siyasal ve toplumsal tepkileri anlamamızı sağlamaya çalışan Collins’e göre geçen yüzyılda kapitalizm, kol emeğini makineleştirmiş, buna bağlı olarak orta sınıf konumundaki sayıca artış sayesinde denge durumu oluşmuştu. Günümüzde ise ileri teknoloji, orta sınıfı giderek yalnızlaştırıyor. Gelinen noktada ise kapitalizm, orta sınıf yastığını kaybettiği için çökebilir.
Michael Mann ve ekolojik kriz
Michael Mann, gözden kaçırmamamız gereken bir başka tehlikeye dikkat çekiyor: Hızla büyüyen ekolojik kriz. Mann’e göre, doğal kaynakların ve çeşitli yaşam türlerinin hızla tükenmesi neticesinde, su ve gıda savaşları çıkması kuvvetle muhtemel. Bu savaşlar sonucunda ise oluşacak kirlilik ve kitlesel nüfus göçlerine karşı reaksiyon olarak kitlesel tota-
liter tepkiler doğabilir. Mann’a göre iklim değişikliği yüzünden doğabilecek krizleri durdurmak son derece zor, çünkü küresel, egemen güçler tamamen kapitalizme, bağımsız ulus devletlere ve tüketici haklarına dayanıyor. Sadece bu yüzen bile ekolojik krizin çözülebilmesi için gündelik yaşamın kurumsal aşamalarında büyük bir değişim şart.
Georgi Derluguian ise siyasal bir bakış açısıyla, Sovyetler Birliği’nin çöküşünden yola çıkarak bu durumun kapitalizmin geleceğini ne kadar garanti altına aldığını soruyor. Derluguian, komünizmin çöküşünden korkan Çin’in nasıl kapitalist büyüme mucizesi gerçekleştirdiğini anlatıyor.
Craig Calhoun’a göre ise kapitalizm ıslah edilebilirse, kurtulabilir. Calhoun, kapitalizmi sadece bir piyasa ekonomisi olarak düşünmemizi, bir siyasal ekonomi olduğunu görmemizi, kapitalizmin çerçevesini şekillendiren şeyin tamamen siyasal tercihler olduğunu iddia ediyor.
Felaket tellallığına kaçmadan, akıcı bir dille yazılmış kitapta, mesele sadece kapitalizmin gelecekte var olacak bir toplumdan daha mı iyi yoksa daha mı kötü olacağı değil; ‘Kapitalizmin Geleceği Var mı?’ çok daha geniş ve kapsamlı analizler içeriyor. Okuduktan sonra ise ister istemez kitabın başlığındaki soruya tekrar dönüyoruz: Gerçekten kapita-lizmin geleceği var mı?