Maksim Gorki’ye yazdığı bir mektupta “Bir Sovyet yazarı olabilir miyim sahiden? Yoksa nesnel olarak imkânsız mı? diye sorar Andrey Platonov…
Gorki ise 1929 yılında şöyle yazar cevap olarak: “Gücenmeyin, üzülmeyin, her şey gelip geçer ve tek bir gerçek kalır...
Ve kalan tek gerçek Platonov’un hikâyelerinde bütün çarpıcılığıyla karşımıza çıkar. Okudukça Platonov’un kurduğu kendine özgü şiirsel dilin, anlattığı gerçekçi dünyanın cazibesine kapılır ve farkına varırız ki izini sürdüğümüz o tek gerçek var oluşumuzdur, o gerçek insan oluşumuzdur. İnsanın özündeki çekirdeğin içini görebilecek kadar derin bir sezgiyle yazan Platnov’un temelde derinden kavramamızı sağladığı insanlık dramı dediğimiz şey ve onurlu bir yaşam mücadelesidir... Platonov’a göre bu dünyada insan olmak büyük bir şans ve ömür büyük bir fırsattır.
Yaşam karşısında direnmeye karar verenler
‘Muhteşem Vahşi Dünya’da karşımıza çıkan hikâyelerden birinde, yeteneğinden yanlızlığından sıkıldığı gibi sıkılan ve yaşadığı geçici körlük sonrasında dünyayı hayal gücünde görmeyi sürdürerek ve o gerçekliğe inanarak trenini kullanmaya devam eden makinist Aleksandr Vasilyeviç ve kendi içinde tabiatın dış güçlerinde ve kaderimizde olamayacak bir şeyin varlığını, kendi insani niteliğini hissederek yaşam karşısında direnmeye karar veren yardımcısıyla tanışırız.
Bir başka hikâyede, evrenin büyük dilsiz acısını duyumsayıp bunu ancak insanın anlayıp dillendirerek üstesinden gelebileceği bir şey olduğunu fark eden ve üzerine düşen bu insanlık görevine sevinen ve bir gün ortadan kaybolan karısı Afrodit’e olan aşkından ve sadakatinden kendisine bir ruh huzuru kuran ve ulaşamayacağını bile bile karısına sayısız mektuplar yazan
Nazar Formin çıkar karşımıza... Savaş devam etmektedir bir diğer hikâyede ve insanın iyilikten kötülüğe doğru yaptığı bir yolculuğun önce çaresizlikten sonra inanç ve tatminkârlıkla nasıl gerçeğe dönüştüğünü görürüz Gerşanoviç’in anlattıklarında ve bu yolculuğun sadece dehşetten ölmemek için yapıldığını. Çağımıza özgü bu hal eskiden ne bilinirdi ne de olanaklıydı ama insan bir şekilde üstesinden gelir ve hayatın tanıdık sıcaklığına sokulurdu. Şimdi ise insanlık kendini ve başkalarını yakarak ısınıp yaşayabilmek kabiliyetine kavuşturuldu.
Evet savaş devam etmektedir, yıkım her yerdedir fakat Platonov’un melankolik, hüzünlü, savaşın ve doğanın hışmına uğramış, giderek yalnızlaşmış ama bir kabulleniş hali içinde olmayıp geleceğe ve insanlığa dair umutlarını asla kaybetmemiş insanları, şiirsel bir anlatım eşliğinde bize de insan olma insan kalabilme dersi verirler adeta. Ne olursa olsun hepimiz kendimize insanlığımıza bir yolculuk halindeyiz ve hepimizin özünde çekirdek bir sevme dürtüsü var her şeye rağmen ve yaşayan her canlı bir iz bırakmadan ardında yok olmayacaktır ne de olsa.
Şöyle seslenir hikâyelerinden birinden bize. Her insan içten içe avlusundan yalnızlığından çıkıp tüm evreni görmeyi ve tecrübe etmeyi arzular fakat bunun için herkesin erişip hakkından gelebileceği yollar bulmak gerekir ve ekler kendi ağzından Platonov: “Bir şeyleri sevebilmek için önce yüreğimin gideceği karanlık bir yol bulmalıyım her daim, beni çağıran şeye doğru uzanan bir yol, düşünce ise yüreğin peşinden gelir”.
Yıllar süren yasaklar yüzünden basılamayan kitapları Sovyet Gizli Servisi KGB’nin edebiyat arşivlerinin bir kısmını açması sayesinde gün yüzüne çıkan Platonov,.. 1920’lerin başlarında ülkede baş gösteren kuraklık felaketi yüzünden edebiyata ara verip kendisini toprağın tamirine adayacak kadar da tabiat aşığı cesur bu adam yıllar sonra yüreğimizin gidebileceği o yolu bulabilmemize ışık tutabilmek için yanımızda. İnsan kalmanın ve var oluşun zevkli, mucizevi ve onurlu bir yaşam mücadelesine dönüşebileceği bir dünyada…
Tıpkı bir şiirinde yazdığı gibi;
Yorgun güneşi söndüreceğiz
Başka bir ışık yakacağız evrende.