Norveç Helsinki Komitesi/İnanç Özgürlüğü Girişimi, AİHM’in zorunlu din dersi konusunda Türkiye’yi mahkum etmesi üzerine Başbakan Davutoğlu’na hitaben bir çağrı yayımladı. Çağrıda, zorunlu din dersinin mevcut haliyle insan hakları yükümlülükleriyle bağdaşmadığı belirtiliyor. Girişim, ders muafiyetinin Musevi ve Hıristiyan ailelerin çocuklarını damgalamak anlamına geldiğini de hatırlatıyor.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi( AİHM), 16 Eylül tarihinde yayımlanan 'Mansur Yalçın ve Diğerleri – Türkiye' davası kararında, Türkiye’nin Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (AİHS) 1 No.’lu Protokolü’nün 2. Maddesi’ni (eğitim hakkı) ihlal ettiğine karar vermişti. Alevilerin, zorunlu din dersinin kaldırılması için verdiği hukuki mücadelede önemli bir karar kabul edilen bu davayla ilgili Norveç Helsinki Komitesi / İnanç Özgürlüğü Girişimi bir çağrı yayımladı.
Yardımcı Genel Sekreter Gunnar M. Ekeløve-Slydal ve Proje Yöneticisi Mine Yıldırım imzasıyla yayımlanan çağrıda, ‘Din Kültürü Ahlak Bilgisi (DKAB) derslerine ilişkin program, ders kitapları ve uygulamanın Türkiye’nin düşünce, din veya inanç özgürlüğü alanındaki uluslararası insan hakları yükümlülükleriyle uyumlu hale getirilmesinin, demokratikleşme ve toplumsal barış için kilit konulardan biri olduğu vurgulanıyor.
Temel sorun, derslerin nesnel nitelik kazanmaması
‘Cumhuriyet tarihi boyunca Türkiye’de din eğitiminin niteliğinin belirlenmesinde insan hakları standartlarının gerekleri yerine, çoğu zaman siyasal gelişmeler belirleyici olduğunu’ belirten İnanç Özgürlüğü Girişimi, AİHM’in ‘Hasan ve Eylem Zengin – Türkiye davasında verdiği karara rağmen ders programının değiştirilmediğini aktarıyor:
“AİHM’nin 2007 yılında vermiş olduğu Hasan ve Eylem Zengin – Türkiye (Başvuru No. No.1448/04) üzerine ders programı değiştirilmeliydi. Maalesef, değişim son derece sınırlı olmuştur. Bazı eklemelerle, İslam’da farklı yorumlar konusuna geniş bir ünite ayrılmış ve ilgili ünitelerde Türkiye’de İslam içindeki çeşitli geleneklerin (Alevi-¬‐Bektaşi ve Caferi başta olmak üzere) terminoloji, uygulama ve bilgi kaynaklarına yer verilmiştir. Derslerin, belirli bir din öğretimi olma niteliğinin değişmemiş olması, objektif ve nesnel bir nitelik kazanamaması temel sorun olmaya devam etmektedir”
Devlet, yansızlık ilkesiyle yükümlü
Anayasa’nın 24. Maddesi’ne atıfta bulunan çağrı metni, ‘din eğitim ve öğretimi’ arasındaki farka şöyle değiniyor:
“İnsan hakları hukukuna göre devlet eğitim alanındaki faaliyetlerinde yansızlık ilkesini gözetmekle yükümlüdür. Bu alanda yükleneceği görevleri yerine getirirken ana ve babanın, bu eğitim ve öğretimin kendi dini ve felsefi inançlarına göre yapılmasını sağlama haklarına saygı gösterme konusunda yasal yükümlülük altındadır.
Birleşmiş Milletler Medeni ve Siyasal Haklar Sözleşmesi Madde 18(2) “Hiç kimse kendi seçtiği bir din ya da inanca sahip olma ya da bunu benimseme özgürlüğünü zedeleyecek bir baskıya maruz bırakılamaz” hükmüyle kişinin inanç alanında baskıya maruz bırakılamayacağının kesin, herhangi bir şekilde sınırlanamayacak, bir hak olmasını güvence altına alır.”
Zorunlu olacaksa nesnel niteliğe kavuşmalı
Zorunlu din dersi eğitiminin mevcut haliyle “ebeveynlerin çocuklarını kendi din, inanç veya felsefi görüşleriyle yetiştirme hakkına saygı göstermediğini belirten Girişim, derslerin zorunlu olmamasını; eğer zorunlu olacaksa da gözden geçirilerek dinler hakkında nesnel bir ders niteliğine kavuşması gerektiğini belirtiyor.
Dersten muafiyet
Öte yandan, sadece Musevi ve Hristiyan ailelerin çocuklarının zorunlu din dersinden muaf tutulduğunu hatırlatan çağrıda, öğrencilerin inançlarını açıklamasının zorunlu hale gelmesini eleştiriyor; “ Musevi ve Hristiyan çocukların DKAB derslerinden muaf olmasının nedeni bu derslerin dinler hakkında objektif bir ders olmak yerine, din öğretimi niteliğine sahip olmasıdır. Mevcut durumda, Aleviler, Bahailer, ateistler ve devlet eliyle sağlanan İslami eğitimi inançlarıyla uyumlu bulmayan Sünni Müslümanlar’ın çocukları bu dersi almak zorunda kalmaktadır.”
Girişim, muaf olan öğrencinin karnesinde “din/ahlak” alanının boş bırakılmasının, din veya inancını açıklamama hakkını zedeleyecek şekilde haksız bir damgalanmaya maruz kalmasına” neden olduğu gerekçesiyle AİHM mahkumiyet kararını hatırlatıyor:
“DKAB dersleri dinler hakkında tarafsız bir ders niteliğine sahip olmadığı sürece, öğrenciler basit bir şekilde muaf olma isteklerini belirterek dersten muaf olabilmelidir. Öğrencinin din veya inancını açıklaması gerekli olmamalıdır.” (GK)