Hıristiyanların yerini Müslümanların belirlemesi eşit vatandaşlık değildir

'Benim Milletim: AK Parti İktidarı, Din ve Ulusal Kimlik' kitabı yeni yayımlanan Dr. Büke Koyuncu'yla AK Parti’nin Türk ve Türkiyeli algısından yola çıkarak Hristiyanlar ve diğer farklı inançlara mensup topluluklara yönelik AK Parti politikalarına uzanan bir söyleşi yaptık.

Fotoğraf: BERGE ARABIAN

FERDA BALANCAR

Dr. Büke Koyuncu, halen Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Sosyoloji Bölümü’nde öğretim üyesi olarak görev yapıyor. Koyuncu’nun ‘Benim Milletim: AK Parti İktidarı, Din ve Ulusal Kimlik’ adlı kitabı İletişim Yayınları’ndan çıktı. Türkiye’de ulusal kimliğin ve milliyetçiliğin tarihsel dönüşüm seyrine ışık tutan kitapta, AK Parti’nin milliyetçilik ve ulusal kimlik anlayışının ve buna bağlı olarak ‘Muhafazakâr demokrasi’ projesinin kapsamlı bir analizi yer alıyor.

Büke Koyuncu ile AK Parti’nin Türk ve Türkiyeli algısından yola çıkarak Hristiyanlar ve diğer farklı inançlara mensup topluluklara yönelik AK Parti politikalarına uzanan bir söyleşi yaptık. Koyuncu, AK Parti’nin Sünni Müslümanlık vurgusunu, Cumhuriyet’in ilk dönemlerindeki laiklik vurgusuna benzetiyor.

  • AK Parti özellikle anayasa tartışmasında Türkiyelilik vurgusunu sık sık yaptı. Sizin sözünü ettiğiniz Müslümanlık vurgulu ulusal kimlik ile Türkiyelilik arasında nasıl bir ilişki var?

AK Parti’nin, özellikle de Tayyip Erdoğan’ın söylemlerinde – ki kısa süre önce Cumhurbaşkanı olduktan sonraki konuşmalarında da benzer örnekleri gördük -  iki tür halka sesleniş şekli dikkat çekiyor. Erdoğan gayrimüslimlere yönelik konuşmalarında diğer zamanlarda yoğun olarak kullandığı ‘benim milletim’ ifadesini kullanmıyor. Daha ziyade, örneğin ‘Musevi vatandaşlarımız’ ya da ‘Ermeni vatandaşlarımız’ diyor. Kısaca kitapta da bahsettiğim Cumhuriyet’in kuruluşunda ortaya çıkan ulusdaş ile vatandaş arasındaki ayrım belki daha da derinleştirilerek korunmuş oluyor. Açıkçası Anayasadaki Türkiyelilik vurgusunun da bu ayımı ortadan kaldırmaya yeterli olacağını düşünmüyorum. Zaten kitapta anlatmaya çalıştığım şey de yasal vatandaşlık tanımı kapsayıcı olsa bile, toplumsal hiyerarşileri belirleyecek şekilde Müslüman millet varsayımının güçlendiği ve bunun yansımasının çoğu pratikte görüldüğü. 

  • ‘Birinci Meclis’ vurgusunu da bu çerçevede mi anlamamız gerekiyor? Geçen hafta Hollanda Leiden Üniversitesi Türkiye Araştırmaları Bölüm Başkanı Prof. Erik-Jan Zürcher ile yaptığımız ropörtajda Birinci Meclis’te hiç gayrimüslim olmadığına dikkat çekti.

Ben ‘Birinci Meclis’ vurgusu ile doğrudan Meclis’te hiç gayrimüslim olmadığının vurgulanmaya çalışıldığını düşünmüyorum. Birinci Meclis’te İslamcı düşüncenin ağır basmasına gönderme yapılıyor sanki daha ziyade. Ama tabii bu gönderme de dolaylı yoldan ulusu ve ulusal kimliğin Müslümanlığının altını daha fazla çizerek yeniden kuruyor.

  • AK Parti’nin İstanbul’un Fethi kutlamalarına bakış açısının, modernleşme, ileri teknoloji, demokrasi ve özgürlük ile açıklaması, geçmişe göre, örneğin RP’nin Fetih algısından farklı. Siz de kitabınızda bunu belirtiyorsunuz. Bunu biraz açar mısınız?

İstanbul’un fethi kutlamalarında iki nokta dikkat çekiyor. Birincisi vurgunun fetihten çok, modernlik göstergesi olarak ileri teknik bilgi düzeyine ve demokrasi gibi değerlere kayması. Fetih’in bu özellikleri ile Avrupa ve dünya tarihini değiştirdiğinin altı çiziliyor. İkincisi de muhalif bir hareket olan fetih kutlamalarının iktidarın sağladığı konforla da festivalleşmesi. ‘Panorama 1453 Tarih Müzesi’nin broşürüne bakıldığında Osmanlı’nın o dönem kullandığı tekniklerle ne kadar modern bir devlet olduğunun vurgulandığı görülüyor. Fatih Sultan Mehmet’in kişiliği üzerine yapılan, azmini, disiplinli çalışmasını, bilime olan merakını öne çıkaran yorumlar da bu vurguyu desteklemek için kullanılıyor. Fethe ilişkin olarak İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş, “Fethin sadece militarist bir hareket olmadığı, kale şehirlerden idare edilen devlet ve milletlerin yerine halkla bütünleşen bir anlayış getirdiği”ni vurguluyor. Kısacası “Biz modern olmayı iyi biliriz” denilmek isteniyor. Bu anlamda AK Parti’nin durumu oyundaki diğer aktörlerden çok da farklı değil. ‘Modernlik’ ulus-devlet alanının önemli bir sembolik sermayesi olarak oyunda yer almak isteyen tüm aktörlerin sahiplendiği bir unsur.

  • AK Parti’nin Müslümanlık vurgulu ulusal kimlik anlayışıyla Kürt sorunu nasıl çözülecek? Bu anlayışın zorlukları ya da avantajları neler?

Müslümanlık üzerinden AK Parti’nin ilişki kurduğu ve oy aldığı bir Kürt tabanı var. Bunun genişleyip genişleyemeyeceği birçok değişkene bağlı. BDP/HDP’nin siyaseti ve söylemi, Kürt siyasetinin Müslümanlıkla kurduğu ilişki de bu değişkenlerden biri olarak düşünülebilir. Fakat genel anlamda Kürt meselesini çözüme kavuşturmak dersek, bu anlayışın elbette sınırları var.

  • Bu sınırları biraz açar mısınız?

AK Parti’nin ulusal kimlik vizyonundaki Müslümanlığın zaten belli sınırları var. Tükiye’de söylemi devlete sadakat üzerinden tanımlanan laikliğin yerini, bu sefer devlete sadakat üzerinden tanımlanan bir dindarlık alıyor. AK Parti din üzerinden siyaset yaptıkça, o dinin, o Müslümanlığın içeriğini de yeniden tanımlıyor.

  • Nasıl bir Müslümanlık tanımı yapılıyor?

Sünni bir vurgu Cumhuriyet’in kuruluşundan beri var zaten. Bu vurgu devam ediyor. Ama yine de bu Sünni Müslümanlık tanımı çok net değil. Aynı cumhuriyetin kuruluşundaki laiklik tanımına benziyor. Özü devlete sadakat olan, onun dışında farklı unsurlarının çok fazla tanımlanmadığı, devletin istediği gibi kullanabilmesi için maddeleri yazılmamış bir sözleşme gibi…

  • CHP’de din adamı parlamenterler görüyoruz. Solda da anti-kapitalist Müslümanlar var. Bu yeni olguların AK Parti’nin ulusal kimlik algısıyla ilgisi var mı?

Tam da benim kitapta “oyunun kuralları değişiyor” dediğim şey bu. Deniz Baykal döneminde de bu tür örnekler görülmüştü. Herkes aynı kurallar içinden konuşmaya başlıyor. Bir sermaye olarak İslam’ın değeri yükseliyor, oyunda etkin olmak isteyenler onu sahipleniyor. Onu sahiplenen herkes de aynı zamanda onu tanımlamaya çalışıyor. “Gerçek, bilimsel İslam” tartışmaları yapılıyor. CHP’nin “doğru din budur” demesi ile AK Parti’nin Kürtlerin “sivil Cuma” eylemleri karşısında “Cuma camide kılınabilir, işin doğrusu budur” demesi arasında çok da bir fark yok aslında.

  • Sık sözü edilen toplumsal kutuplaşma ile AK Parti’nin din algısı arasında nasıl bir ilişki var?

Bu, aslında “ulusal kimliği kim kime kaptırıyor” gerilimi. Bir başka deyişle “kim ulusal kimliğin dışında kalıyor?” gerilimi. Ben bunun çok ciddi bir çatışma alanı olduğunu düşünüyorum. AK Parti iktidara ilk geldiği zamanlarda artık ulusal kimliğin çok da önemli birşey olmadığı konuşuluyordu. Tam tersine mücadele tam da o alanda başladı. İnsanların yaşam biçimlerine müdahale edilebileceği korkusu da haklı olarak var tabii ama sanki asıl mesele kendini ulusal kimliğin gerçek sahibi olarak düşünenlerin git gide kendilerini dışlanmış hissetmeleri, hatta bu konuda artık tamamen umutlarını yitirmeleri.

  • AK Parti döneminde Cumhuriyet tarihinin diğer dönemlerine göre gayrimüslimlere karşı oldukça olumlu bir tutum takınıldı. Bunun din algısıyla ilişkisi nedir?

Din konusunda herkese değil, belli gruplara hoşgörü var. Bunu da Osmanlıdaki millet sistemi ile ilişkilendirebiliriz. Mesela ateistler için son 12 yıl pek de parlak olmasa gerek. Hristiyanlar, Museviler ile ilişkide Osmanlı mirasının etkisi var. Millet sistemi, ardınan da Lozan’ın izleri var. Cumhuriyetin kuruluşunda toplumu homojenize etme çabası daha ağır basıyordu, dolayısı ile belki devletle ilişkiler daha sorunluydu. AK Parti’de ise Osmanlı mirası daha ağır basıyor. Fakat burada da söz konusu olan “eşit vatandaşlık” değil, daha çok Müslümanların Hristiyanların yerini belirlemesidir. “Herkesin yerini bildiği”, bazılarının ise – ateistler gibi – pek de yerinin olmadığı bir düzen.

  • Önümüzdeki sene 1915’in 100. Yılı. AK Parti iktidarının bu konuda Cumhuriyet’in geleneksel refleksinden daha farklı bir tutum takınacaklar mı sizce?

Ben açıkçası günümüzde yaşanandan farklı bir şey beklemiyorum, hele ki AK Parti’nin güç kaybetme korkusu yaşadığı böyle bir dönemde.

‘Sadece AK Parti değil, tüm kesimler laiklik algılarını sorgulamalı’

  • AK Parti’nin din algısıyla Alevilerin sorunları nasıl çözülecek?

Elbette çok zor ama bu sadece AK Parti’nin anlayışı ile ilişkili bir konu değil. Geçenlerde ilköğretimde başörtüsü serbestisine ilişkin düzenleme üzerine başlayan tartışma, zorunlu din dersleri için aynı yoğunlukta yapılmadı. Oysa zorunlu din dersi laiklik anlayışı ile çok daha fazla çelişiyor ama Sünni Müslümanlar çok dindar olmasalar da bunu o kadar sorun etmediler. Bu Alevilerin sorunu olarak kaldı. Bu sorunlar laiklik prensibinin daha radikal bir şekilde ele alınması ile çözülebilir gibi geliyor bana. Bunun için de sadece AK Parti’nin değil, tüm kesimlerin kendi laiklik algılarını sorgulamaları gerek.

Etiketler

Büke Koyuncu