VADİP’in ve Ermeni toplumunun en önemli vakfı durumundaki Surp Pırgiç Hastanesi’nin Başkanı Bedros Şirinoğlu’na hem VADİP'le ilgili eleştirileri, hem de toplumun güncel sorunlarıyla ilgili görüşlerini sorduk.
BARUYR KUYUMCİYAN
baruyr@agos.com.tr
Ermeni toplumunun deneyimli yöneticilerinden Melkon Karaköse’nin Agos aracılığıyla toplumun dikkatine sunduğu yönetim modeli üzerinden yürüttüğümüz söyleşi dizisine devam ediyoruz. Bu görüşmelerde, toplumun yeniden organizasyonu için büyük umutlar bağlanan Vakıflar arası Dayanışma ve İletişim Platformu’na (VADİP) yönelik çeşitli eleştiriler dile getirilmişti. VADİP’in ve Ermeni toplumunun en önemli vakfı durumundaki Surp Pırgiç Hastanesi’nin Başkanı Bedros Şirinoğlu’na hem bu eleştirileri, hem de güncel sorunlarla ilgili görüşlerini sorduk. Sorularımızı içtenlikle yanıtlayan Şirinoğlu, Başepiskopos Aram Ateşyan ve bazı yöneticileri eleştirerek, artık Patrikliğin vekillikle idare edilemeyeceğini, bir eş patrik seçimi yaparak halkın takdir ettiği bir din adamının Patriklik makamına oturması gerektiğini söyledi. Beyoğlu Üç Horan ve Beykoz kiliselerinde yaşanan tartışmalara ilişkin de çarpıcı sözler söyleyen Şirinoğlu’nun açıklamalarını kendi ağzından aktarıyoruz.
Seçim için hükümete başvurulmalı
Patrik Mutafyan Hazretleri’nin hastalığı açıklandıktan sonra ortada bir seçim atmosferi ve heyecanı vardı. Bu atmosferde bazı hatalar yapıldı. Bazı adayların da hatası oldu. Esasında başlangıçta ‘Eş Patrik’ seçimi yönünde karar alındı. Fakat bu karar için yola çıkan müteşebbis heyet, daha sonra buna karşı çıktı. Denilen o ki, Vilayet’te yapılan görüşmelerde Patrikhane’den giden heyetten Patriğin sağlık raporu talep edilmiş ve din adamları da, aralarında aldıkları karara göre, ‘biz mucizelere inanan bir topluluğuz, patriğimizin iyileşeceğine inanıyoruz, dolayısıyla Patrik Genel Vekili seçilmesinin doğru olacağını düşünüyoruz’ yanıtını vermişler. Devlet de değerlendirmesini yaparak, ‘dini inançlarınıza saygımız var, Patrik Genel Vekili seçimi için gerekli adımları atabilirsiniz. Patrik Mutafyan iyileşene kadar da böyle devam edilebilir’ şeklinde bir tasarrufta bulundu. Bazı arkadaşlarımız bunun devletin takdiri olduğunu düşünüyorlarsa yanılıyorlar, çünkü bu cemaatimizi kırmamak adına verilmiş bir karardır.
Sonuç olarak ne oldu? Bugün üzerinden 7 sene geçti. Patriğimiz Hastane’deki odasında ama maalesef bitkisel hayatta. Dolayısıyla Patrikhane’nin artık toplumun isteklerine uyarak seçimlere gitmesi gerekiyor. Ancak bu sayede töhmetten kurtulunabilir ve bu adım tarihe geçebilir.
Gelinen noktada süreç Başepiskopos Aram Ateşyan’ın da aleyhine olmuştur. Çünkü yalan yanlış bilgilerle seçimlerin yapılmamasında benim payım olduğunu söyleyenler olduğu gibi, toplumdaki genel kanı seçimlerin önünün Ateşyan tarafından tıkandığı yönündedir. Bu da seçim olduğu taktirde kendisine ciddi puan kaybettirecektir ve kaybettirmeye de devam ediyor. Tablo kendisi açısından beş sene önce bu şekilde değildi. Bir an önce bu seçimin yapılması konusunda hükümete başvurulmasında hem kendisi açısından, hem de toplumumuz açısından büyük fayda olacaktır. Yapılması gereken Patriğimizin sağlık raporunu Hükümete sunmak, tüm çabalarımızın sonuçsuz kaldığını belirtmek ve bu nedenle seçimlerin bir an önce yapılmasını istemek olmalıdır.
Devlet bankalarından kredi almadım
Beykoz’daki arazi ve Hastane’nin karşısındaki arazi de dahil olmak üzere bugün konuştuğumuz tüm kazanımlar AK Parti döneminde gerçekleşti. Onlardan önceki hükümetler, azınlıklar için bıçak sırtında bir politika sürdürdüler. Bazen mallarımıza el koydular, bazıları çivi çakmamıza bile izin vermediler, bazen de ‘hadi sen yap, görmezden geliyorum’ diyerek, aslında hiçbir derdimize derman olmadılar. Öncesindekilerle kıyaslarsanız AK Parti döneminde yapılanlar bir lütuftur. Mesela CHP’li Bayram Meral, ‘Agop’un mallarıyla biz mi uğraşacağız’ dedi. Bunları söylediğimde insanlar hükümetten menfaatim olduğunu iddia ediyorlar. Hakkımda devlet bankalarından 500 milyon dolar kredi aldığımı, bu yüzden hükümete yakın olduğumu söyleyenler var. Bunu ispatlayana sizin aracılığınızla ilan ediyorum, 10 milyon dolar ödül vereceğim. Bu iddiaları dillendirenler bunu ispatlayamazlarsa, en alçak kişilerdirler.
Beykoz’da neler oldu?
Beykoz’da yaflananlar çok önemli. Surp P›rgiç Hastanesi ile Beykoz yönetimi bir süre önce toplumumuzun yarar›na olacak, özellikle de okullar›m›za büyük fayda sa€layacak bir proje üzerinde uzlaflm›flt›. Sonra, her ne olduysa bu anlaflma tek tarafl› olarak bozuldu. Oradaki yöneticiler bu anlaflmay› kimlerin telkini alt›nda bozduklar›n› aç›klamal›lar. Ben neler oldu€unu biliyorum. Bugün Hastane’nin karfl›s›ndaki arsa 42 dönüm ve 332 milyon 5 yüz bin TL rayiç bedeli var. Beykoz’daki alan ise 42 bin metrekare ve 200 milyon dolar rayiç bedeli var. Maalesef öylesine k›ymetli bir nokta paramparça edilerek heder edilecek ve cemaate hiçbir fayda sa€lamayacak noktaya getirilecek. Bu toplum Beykoz konusunda hesap sormak zorundad›r. Bunun da ucu ne üzücüdür ki hiç tahmin edilemeyecek kiflilere uzanacakt›r.
Patrikhane kendisine pay çıkarmamalı
Okullarımıza yapılan devlet yardımı konusunda basınımızda yayınlanmak üzere bir de teşekkür ilanı hazırlattım. Ve altında VADİP imzasının yer almasını istedim. VADİP sekreterliğinde hazırlanan ilana Başepiskopos Ateşyan bir şekilde müdahil olarak, Patrikhane imzasının da atılmasını istemiş. Bu konudaki temel görüşmeleri, şahıs olarak ben yaptım ve genç arkadaşlarımızın da emekleri oldu. Bu çalışmanın sonucunda VADİP’in de ivme kazanması için VADİP imzasını uygun gördük. Patrikhane’nin böyle bir şeyi sahiplenmesi doğru değil, ilan vermesi ise hiç doğru değil. Bence Patrikhane bu konuda bir şey yapmak istiyorsa, bu mektup göndermek olmalıdır. Tıbrevank’ın tüzel kişiliğinin kazanılması konusunda görüşmelerde de, Ahtamar’daki haçın kiliseye konulmasında da bizler çalıştığımız halde Patrikhane tüm bunlardan kendisine pay çıkartıyor. Evet sen bizim dini liderimizsin, tamam, Patrik seçimlerinde aday olacaksın, tabii ki tüm gelişmelerden kendine pay çıkarmaya çalışacaksın ama bunu yaparken bu iş için emek sarf edenleri ayaklar altına alamazsın.
Hastane gururumuzdur
Bir geleneğimiz var, Hastane’nin Yönetim Kurulu Başkanı aynı zamanda toplumun sivil başkanıdır. Bizden öncekileri böyle bildik, devlet de bunu böyle biliyor. Bu teamül olarak böyle. Bizden önce Setrak Tokat’ı böyle bildik. Bunu Melkon Karaköse de söylemiştir. Yarın bir gün yeni bir düzenleme yaparsak bu değişebilir, ama bugün durum böyledir. Bugün geldiğimiz noktada toplumumuz olmayacak derecede birbirine girmiş durumdadır. Herkes herkese düşman. Hastanede göreve geldiğimizde, eksi 300 bin dolar bütçe ile yıkık dökük, günde seksen kişinin geldiği, saat 12’de kapanan bir poliklinikle yönetimi devraldık. Vakfın malları satılmıştı ve Hastaneyi bugünkü noktaya tırnaklarımızla kazıyarak getirdik. Topluma verdiğimiz hizmetler ortadadır. Bugün bizi eleştirenler, çeşitli yerlere ispiyonlayanlar, maalesef o dönemlerde burada yöneticilik yapmış kimseler. Beni Ermenistan’a gidip Vehapar’a şikayet etmekle kimsenin eline bir şey geçmez.
Apik Bey en masumu
Biz fakirlikten geldik. Babam o zamanlar “İşkembeci Apik’in bu cemaatin kursağında çok ekmeği vardır” derdi. Dolayısıyla ben kendisinin bu işte maddi bir menfaatinin olacağını kesinlikle düşünmüyorum. Eğer öyle bir şey varsa günahı benim boynuma. Bugün kendisini el üstünde tutuyormuş gibi gözükenler, yarın kuyusunu kazabilir. Apik Abi de bunun farkında. Bu maalesef toplumumuzun genelindeki karakteristik bir özellik. Bazen 14 yıl önce keşke Hastane’ye yönetici olmasaydım diyorum. Çünkü daha önce Ermenileri mazlum bir millet olarak bilirdim. Şimdi ise bazı şeyleri gördüğümde en büyük şeytanlıkların bizde olduğunu görüyorum. Tabii ki bunu toplumun geneline mal edemeyiz. Tokatlıyan’da yönetimdeki bazı kişiler oranın kiraya verilmesini engellemeye çalışıyor. Buna karşılık da bir grup oluştu, onlar da vermek için uğraşıyorlar. Apik Abi yaşlandı ve bu kavgaları gördüğü halde gücü de yetişmiyor, sağlığında bu işin heder olmasını istemiyor. Ya da daha kuvvetli bir ihtimal, burası için rayiçten çok daha fazla bir bedel istiyorlar. Oraya çok itibarlı kişiler gönderdim, refüze ettiler, kaba davrandılar. Melkon Karaköse de çok güzel bir proje yönlendirdi, o da olmadı. Trump’a vermediler, Sabancılara vermediler.
VADİP’i bloke etmeye çalışanlar var
VADİP her şeyden önce toplumu gözlemleme imkanı sundu, taban ve tavan orada net olarak görülebiliyor. Karaköse modeli olarak yayınlanan şema bizim altı senedir VADİP’te ulaşmak istediğimiz noktadır. Bu bir ortak aklın ürünü olmalı ve hayata geçmeli. Bu komisyonları kurmak için emek sarf ediyoruz. Mali Komisyonu kuralım, Eğitim Komisyonu’nu kuralım diye büyük çaba sarf edildi. Bırakın bu komisyonları, VADİP’in sekreteryası için para toplayalım dedik, birisi çıktı ve dedi ki ‘bu para kimde duracak?’ Orada toplumun milyonlarca lirasının emanet edildiği insanlar var. Bu soru, yani 4 bin 200 TL kimde duracak demek öncelikle onlara hakarettir. Ayrıca bir protokol komisyonu oluşturalım dedik, bu komisyonun başkanlığına da en uygun kişi olarak Monik Ergan Hanım’ı getirmek istedik. 16 tane okulu olan vakıf ve Erganyan ailesinden her sene bağışlar alan vakıf temsilcileri, Monik Hanım’ı seçmedi. Her şeyden önce bu kadar yıllık hayırseverleriydi. Bir yandan kendisinden emin olanlar tüm bu çalışmaların arkasında dururken, diğer yandan VADİP, mevcut durumdan memnun olanların bu çalışmaları bloke etmeye çalıştığı bir oluşuma dönüştü. Bunlara engel olmaya çalışanlar, ya kendisinden şüpheli olanlar, şaibeli işlerin içerisinde olanlardır, ya da toplumun içerisinde olmadan toplumu yönetmeye çalışanların piyonlarıdırlar.
Okullara yardıma devam etmeliyiz
Okullarımıza yapılan yardım konusunda, Cumhurbaşkanımızla, danışmanlarıyla ve müsteşarlarıyla diyaloğumuz olmuştur ve bu iş de sonuca ulaşmıştır. Üç bin talebemiz olduğunu ve okullarımızda 8-10 milyon TL civarında bütçe açığımız olduğunu görüşmelerimizde bildirdik ve toplamda da 6 milyon TL bir yardım verildi. Maalesef bunun da toplumumuz tarafından doğru değerlendirilemeyeceğini görüyorum. Bazı veliler para vermek istemiyorlar, bazı okullar da velileri müşteri olarak görüyorlar ve sırf ‘rakip firmaya’ gitmesinler diye indirim yaparak lütufta bulunuyorlar. Bu şekilde davranılırsa bütçe açığımız belki de önümüzdeki yıl %10 fazlasıyla devam edecektir. Bu konuda esas sorumluluk yönetimlere düşüyor. Durumu olan velilerden gereken bağışı almak zorundadırlar. Bunları gördüğüm için şahıs olarak bu yıl madağlara katılmama kararı aldım. Perşembe günkü toplantımızda hastane olarak da bunu değerlendireceğiz. Hükümet de bunun takipçisi olarak, belki de önümüzdeki yıl bu yardımlardan vazgeçecektir.
Yönetici topluma güvenmeli
VADİP topluma lazımdır. Fakat platformda konuşulurken herkesin bir adabı düstur edinmesi şart. Orada herkes seçilmiş ve konum olarak eşit kişilerdir. Bazılarının katılmama sebebi bu azami saygının gösterilmemesi olabilir. Bazı arkadaşlarımız da benim VADİP Başkanı olmamı sindiremedikleri için toplantılara katılmıyorlardır. Bir iki arkadaşımız da toplantılarda telefonlarını açıp bu kişilere konuşulanları dinletiyorlar, ya da hemen çıkışta rapor veriyorlar. Bu davranışlar kesinlikle etik değil. Bu kişiler VADİP’e katılıp, orada söylemlerini dile getirmelidirler. Dışarıdan kuklalar vasıtasıyla, toplantıları bloke ederek hiç kimse bir şey elde edemez. Kliklerle, koalisyonlarla bir yere varılamaz. Zaten azalma eğilimindeyiz, bölünmeler bizi parçalayabilir. Dolayısıyla gruplaşmalardan artık vazgeçip, birlik olmak zorundayız. Bizler de bu toplumun bireyleri olarak topluma güvenmeliyiz. Toplum gerektiği zaman, gereken yanıtı verecektir. Hastane de dahil olmak üzere tüm vakıflarımız kendilerine emanet edilen mirası en iyi şekilde değerlendirmekle mükelleftirler. Bir vakıf başkanı bunu başarabildiği zaman helal olsun derim. Bu bağlamda vakıf yöneticilerimize baktığımızda, en çok İskender Şahingöz’ü takdir ediyorum. Kendisinden önce Markar Abi Ortaköy için çok emek sarf etti, bu işin arkasından çok koştu. Onun da emeklerini yadsımamak lazım. Şahingöz, bunu çok güzel takip etti ve toplum açısından en faydalı şekilde sonuca ulaştırdı