Surp Pırgiç Hastanesi Vakfı Başkanı Bedros Şirinoğlu geçtiğimiz hafta kendisi ile yaptığımız söyleşide çeşitli kesimlere eleştiriler, suçlamalar yöneltmişti. Karagözyan Vakfı Başkanı Dikran Gülmezgil Agos’a yaptığı değerlendirmede hem Patrik seçimi konusunda yaşanan gelişmeleri yorumladı hem de Şirinoğlu’nun sözlerine yanıt verdi. Gülmezgil’in konu başlıkları halinde yaptığı değerlendirmeleri sunuyoruz.
Patrikhane
Patriklik seçimlerinde maalesef süreci çok kötü yönettik. Maalesef doğru işler yapmadık. Seçimin gerçekleştirilememesinin sorumlusu maalesef bizleriz. ‘Maalesef’ diyorum çünkü biz eğer planlı ve birlikte çalışabilseydik, bugün gündemimizde bu başlıklar olmayacaktı. Bilinçsiz ve ehliyetsiz hareket ettik. Kendi içimizde güvensizlik ve kaos ortamı hakimdi, çelişkiler yaşadık. Uzun lafın kısası, tabiri caizse beceriksizliğimiz yüzünden seçimi gerçekleştiremedik.
Bu gidişata son noktayı devletimiz koydu. İçişleri Bakanımız Sayın Süleyman Soylu Bey ile gerçekleştirdiğimiz son toplantıda, birçok konu görüşüldü. Çok verimli bir toplantıydı ve devlet, Ermeni toplumumuza Patrikhane işleyişi konusundaki yol haritasını koydu.
İçişleri Bakanlığı “18.08.2010 tarihli ve 853 sayılı Bakanlar Kurulu kararı ile Aram Ateşyan'a dini kisve giymesi müsaadesi verildiği, aynı Bakanlar Kurulu Kararı ile II. Mesrob Mutafyan'ın dini kisve giyme izninin ise iptal edildiği, Patrik Genel Vekili Aram Ateşyan'ın hali hazırda görevine devam ettiği” açıklamasıyla Patrik Vekili Başepiskopos Aram Ateşyan ile devam etmemizi istedi. Bizler de devletimizin kararına saygılıyız. Devletimize karşı gelemeyiz ve yolumuza devletimizin öngördüğü şekilde devam etmeliyiz. Geçmişte yaşananları unutup yeni bir sayfa açmalıyız. Tekrar güçlü ve otoriter bir Patrikhane inşa etmeliyiz. Güçlü bir Patrikhane, güçlü Ermeni cemaati demektir ve güçlü Ermeni cemaati yeni Balyanlar, Krikor Zohrablar, Gomidas Vartabedler demek... Yani hem ülkemize, hem coğrafyamıza hem de dünyaya iz bırakan eserler kazımak demek. Çünkü güçlü bir Patrikhanenin aynı zamanda Ankara’da devlet nezdinde karşılığı vardır.
Patrikhane’nin güçlü ve sorunsuz dönemlerinde Ankara'da gerçekleştirdiğimiz mesai ve toplantılarda, başta Sayın Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan Beyefendinin bizzat ilgilenmeleri sonucunda toplumumuz içerisinde birçok sorunu hallettik. Halletme yoluna girdik… Yine o günlere dönmeliyiz. Unutmamamız gereken önemli bir noktaya dikkat çekmek istiyorum, bizler Ankara ile teması yalnızca AK Parti iktidarı döneminde gerçekleştirmedik. Bizler o temasları uzun yıllardır gerçekleştiriyoruz fakat su götürmez bir gerçek var ise o da; bizler ilk kez AK Parti iktidarı, Sayın Recep Tayyip Erdoğan Beyefendinin döneminde, devlet nezdinde bu kadar olumlu ilgi gördük ve problemlerimizi çözüme kavuşturduk.
Yine Patrik Vekilimizin ve Patrikhanemizin yanında olmalıyız, kendilerine destek olmalıyız, tekrar güçlü ve herkes tarafından ortak sevginin paylaşıldığı bir merkez haline getirmeliyiz. Geçmişteki kazanımlarımızın tamamında Patrik Vekilimiz Başepiskopos Aram Ateşyan’ın ciddi katkısı olduğunu unutmamalıyız. Sevip, sevmemek mevzu değil inanın. Ortada bu toplum için gerçekleştirilmiş olumlu bir kırıntı dahi olsa, ben açık yüreklilikle alkışlarım ve unutmam. Unutmadan söyleyeyim; bu toplumun aleyhine yapılan bir kum tanesini de aynı şekilde unutmam. Artık Patrikhanemizi ve vekilimizi yıpratıcı hareketlerden ve konuşmalardan vazgeçmeliyiz. Patrikhanemizi güçlendirmeliyiz. Ankara ile diyaloğumuzu tekrar tesis etmeliyiz, güçlü bir diyaloga verilecek mesailer ve toplantılar ardından kalan problemlerimizin çözüme kavuşacağına inanıyorum. Seçime kadar bu birlik ve beraberliğimizi devam ettirmeliyiz ve seçim sonucu hangi Ruhanimiz kazanırsa da onun etrafında birleşmeliyiz.
Vakıf seçimleri
Patrik seçimlerinde gösterdiğimiz basiretsizlik ve beceriksizliği maalesef vakıf yönetim kurulu seçimlerinde de gösterdik, gösteriyoruz. Ankara’da gerçekleştirdiğim temaslarda edindiğim bilgilere göre cemaatimizin en büyük vakfının başkanı, seçimin yapılamaması için, kendi iktidarının devamı için Ankara’da farklı bir düşünce empoze ediyor.
Şimdi sizlere soruyorum; senelerce cemaat vakıflarına kim sahip çıktı?
Örneğin, Feriköy Merametciyan Okulu Vakfı’na senelerce sahip çıkan Sivaslı soydaşımız rahmetli Artin Yıldız, Avedis Özgül, Harun Keçeci ve birçok Sivaslı Feriköy’e sahip çıkmadılar mı?
Yine Samatya Surp Kevork Kilisesi Vakfı'na Melkon Karaköse başta olmak üzere Yozgatlı soydaşlarımız sahip çıkmadılar mı?
Ortaköy Tarkmanças Okulu kapanmıştı, Ortaköy Tarkmanças Okulu’nun açılmasına, yeniden hizmet vermesine Hayk Aslanyan, Kevork Santalu aileleri, Sivaslı ve Kayserili soydaşlarımız sahip çıkmadılar mı?
Kumkapı Meryam Ana Kilisesi Vakfı’na kimse sahip çıkmazken, Efrim Bağ başkanlığında Bitlisli ve Sasonlu soydaşlarımız sahip çıkmadılar mı ?
Yedikule Surp Pırgiç Hastanesi’ne geçmişte tam 20 sene Sivaslı soydaşımız rahmetli Pilo Atan sahip çıkmadı mı? Hastaneye verdiği mesai yüzünden işini kayıp etmedi mi?
Kapanmak üzere olan Topkapı Levon Vartuhyan Okulu Vakfımıza yine bir İstanbullu soydaşımız olan Monik- Aret Ergan çifti sahip çıkmadı mı?
Bu gibi örnekler say say bitmez! Tüm vakıflarımızda, derneklerimizde, sivil toplum kuruluşlarımızda, her yöreden, her bölgeden kardeşlerimiz ile biz birlikte çalışmıyor muyuz?
Bizi ayırmaya çalışan bu zihniyeti, asla kabul etmiyorum. Biz hepimiz biriz. Aksi en hafif söylemle abesle iştigaldir. Hiç kimseyi ötekileştirmemeliyiz, karalamamalıyız. Hatalar olabilir, bu her toplumda yaşanıyor. Fakat bu hatalar münferittir. Bunu bir memlekete veya bir bölgeye mal etmek art niyetten başka bir şey değildir. Şu an Surp Pırgiç Hastanesi Vakfı yönetiminde Doğu, Güneydoğu Anadolu kökenli Ermeni soydaşımız yok mu? Peki seni başkanlığa getiren oylar, bu yörelerin insanlarından değil miydi?
Gelelim o düşünceye: Ankara’ya verilen bilgi “Seçim olduğu anda, cemaat vakıflarımız Doğu ve Güneydoğu kökenli Ermeniler tarafından işgal edilecek”… İşgalci olan, devletin verdiği demokratik hakkını kullanarak seçime katılmayı arzulayan Doğulu bir Ermeni mi yoksa seçim olmasın diye türlü yalanlarla yarattığı iç karışıklıklar yetmezmiş gibi, bir de devlete kendi toplum üyesini şikayet ederek koltuğunda kalan kişi midir? Bunu da sizlere sorarım.
Değerli toplum üyelerimize söyleyeceğim, seçimleri ivedilikle yapmalıyız. Geçmişte yaptığımız hatalardan ders alarak barış ve sükunet ortamında en doğru şekilde planlı ve programlı olarak bu seçimleri gerçekleştirmeliyiz... Seçimden kaçan ,seçim yapılmasını istemeyen vakıf başkanı işgalci ve gaspçı konumundadır , hiçbir yetkisi ve etkisi yoktur.
Karagözyan
Agos’un geçen sayısınzda Surp Pırgiç Hastanesi Vakfı Başkanı “Karagözyan’la ilgili ona hesap sorarsam” demiş. Karagözyan’la ilgili bana ne hesabı sorabilir? Başta ben yatakhanesinde büyüdüğüm, koridorlarında koştuğum okuluma zarar verecek bir insan değilim! Yönetim Kurulu olarak biz Karagözyan’ın rutin işleri dışında yapılan tüm adımları toplumumuza danışıp atıyoruz. Ayrıca bu adımları acemice kararlarla değil, konusunda uzman profesyonellerle, toplumumuzun kanaat önderleriyle yaptığımız istişareler sonrasında alıyoruz. Ayrıca göreve geldiğimizden beri geçmiş ve bugünkü yönetim kurulu üyeleri olarak yaptığımız icraatlardan gurur duyuyoruz, bu da böyle biline. Karagözyan bugün olağanüstü bir hale geldi. Çağdaş seviyede eğitim veren kurumlar arasında yer alıyor ve ilerlemeye devam ediyor.
Bizler de bunun meyvelerini toplum üyelerimizin takdirleriyle görüyoruz.
Karagözyan bugün, kurumsal bir çerçevede yönetiliyor. Tüm kararlar bu çerçevede alınıyor. Ayrıca bir parantez açmak isterim, aslında herkes bunu çok iyi biliyor, geçmiş değil şimdiki zamandan söz edeceğim.
Uzun bir anlaşma, planlama, inşaat süreci sonrası iki yıldır vakıf olarak taşınmazlardan elde edilen gelirle kâr açıklıyoruz ve bu kârı tüm ihtiyaç sahibi vakıflarımızla seve seve paylaşıyoruz. Hani derler ya bir ekmeğin yarısını… Kenarımızda büyük bir birikim tutmuyoruz, parayı gömmüyoruz! Renovasyon, tadilat, kültür merkezi vs. birçok yatırımların yanında toplumumuzla paylaşıyoruz. 200’ü aşkın öğrenciye ücret mecburiyeti olmadan, yani okul ücretini veremeyen aileye baskı yapmadan kucaklıyoruz. Öyle ki, önümüzdeki yıl kontenjanımız bu günden bitmiş bulunuyor. Demek ki, biz doğru iş yapıyoruz… Benim Surp Pırgiç Hastanesi Vakfı Başkanı’na tavsiyem; Karagözyan Vakfı yönetim modelini kullanın. Danışarak, paylaşarak, adaletli paylaşarak, tek adamın değil, yönetim kurulunun iradesinde karar alarak. Milyon TL’ler saklayarak değil, cemaatin her kuruşunu Ermeni cemaatimize geri döndürerek yönetin!
Harutyun Amira Bezciyan, Surp Pırgiç Ermeni Hastanesi Vakfı’nı ‘Azkayin Hivantanots’ yani Ermeni toplumunun hastanesi olarak kurmuş. Yani onlar istifade edebilsin, bir ayrıcalıkları olsun, hizmet görsünler diye inşa etmiş. Her gün kapısından içeri girerken, ‘Azkayin Hivantanots’ yazısını okuyarak, nasıl bu hizmet aracını farklı kullanıyorsunuz hayret!
Okul vakıf yöneticisi arkadaşlarım diyeceklerimi çok iyi anlayacaklardır. Biz, nasıl okul kayıt dönemlerinde kayda gelen ailelere, veremeyeceğini söylediğinde “git, başka okulda okut” demeden kucaklayıp, kabul ediyorsak (ki olması gereken budur) hastanemiz de kapısına gelen hastasına bu zihniyetle yaklaşmalıdır. Orası Ermeni etnik kimliğine sahip herkesin hastanesidir ve bu ücretli veya ücretsiz her müracaatı kabul etmesi, geri çevirmemesi gerekmektedir.
Gelelim bu leş konusuna! Yine gazetenizde yayınlanan röportajda, ben Surp Pırgiç Hastanesi Başkanı için “6-7 tane leşi var” demişim. Ben böyle bir beyanatta bulunmadım! Bu konu ile ilgili benim sahip olduğum birçok bilgi ve herkes tarafından da bilinen gerçekler var. Bunlar bende kalsın fakat gerçekten çok arzu ediyorsa açıklayabilirim. Zaten devletin arşivinde ve internet ortamında tüm bilgilere erişebilirsiniz.
Surp Pırgiç Hastanesi Başkanı tarafından 8. leş olarak da hedef tahtasına koyulduğumu anlıyorum! Kendisine şöyle bir cevap vermek istiyorum… Tabii onun anlayacağı biçimde ifade edeceğim; ben Karagözyan Yetimhanesi’nde büyüdüm. Bileğimle, yüreğimle, beynimle bir yerlere geldim. Benim ne şirketlerimde ne de hayatımda ne özel ne tüzel korumam yok. Yolda yürürüm arkama bakmam. Omuzları düşük, varoş kabadayılarının yaptığı tehditlere pabuç bırakmam! O tehditler bana vız gelir, tırıs gider. O kendisine baksın! Yaptığı haksızlıklar yüzünde her gün koruma sayısını arttırmak zorunda kalmasın.
Sonuç olarak
Bu kısır döngüden, hiçbirimize fayda gelmez. Cumartesi günü Kupkapı Meryem Ana Kilisesi’nde sevgili Prof. Dr. Agop Kotoğyan’ın cenazesi aslında hepimize gerçekten bir ders niteliğindeydi. İkinci ders de Episkopos Sahak Maşalyan’ın o günkü karozuydu. Ayrıca bu karoz gelecek için ümit vadediyordu. Maşalyan, “Biz Patrikhane olarak, buradayız! Okullarımız, derneklerimiz kısacası bir bütün olarak buradayız. Hepimiz biriz!” dedi.
Benim bütün amacım TC devletine , cemaatime ve aileme hizmet etmektir.
İşte bu kadar!