Bir ‘makbul’ Agos aranıyor

Karin Karakaşlı'dan Markar Esayan'ın yazısı üzerine: 'Agos sıfat zengini bir gazete. Bugüne kadar kendisine küstah, hain, işbirlikçi, devletçi, ulusalcı, dinci, solcu, muhafazakâr, sapkın, radikal, Ermeni milliyetçisi, Kürtçü gibi sadece farklı değil tezat atıflarda bulunulmuştur. Açıkçası yayın politikası olarak doğru çizgide durduğumuzu, en çok da bu tersten sağlama ile anlarız.'

Agos’un en başından beri, tirajı ile açıklanamayacak simgesel bir önemi oldu. Ermeni meselesinin tabu olmaktan çıkıp konuşulabilir kılınmasında etkin rol oynayan gazete, kurucusu ve Genel Yayın Yönetmeni  Hrant Dink’in gazete binasının önünde öldürülmesiyle birlikte daha da özneleşti.

Talihin ne acı cilvesidir ki bizzat bu cinayet davasının kendisi iktidar ile Gülen cemaati arasındaki güçler ilişkisini ve bürokrasinin içindeki İttihatçı zihniyeti faş etti. Agos da jandarmasından, istihbaratına, emniyetten, bürokratına bu cinayette dahli olan her kesimin peşine düştü. Bu hükümet zamanında ülkenin yüzkarası bir müsamereye indirgenen cinayet davasına ilişkin “Dink davasının paralel yapının insafına bırakılması ve cinayetin manevi kaldıraç gücünün hesaplanamamış olmasından bahsetmek “Böylelikle Dink cinayeti üzerinden önce gazete sonra da cemaatin bir bölümü rehin alındı veya kendisini teslim etmeye hazırdı” diyebilmek insaf ve izandan hiç nasiplenmemeyi gerektiriyor.

Bu gereği layıkıyla yerine getiren Markar Esayan’ın Ermenilerin Önündeki Tercihler ve Agos yazısına  göre ortalık güllük gülistanlık. En iyi örnekse anadilde eğitimin önündeki engellerin kaldırılmasının sadece Kürtlerin değil diğer halkların da benzer sorunlarını çözüyor olmasıymış. Nitekim geçenlerde Süryani Mor Efrem Anaokulu açılmış. Önceki yıl da Gökçeada Rum İlkokulu’nun açılması yönünde engeller kaldırılmış.

Hani neredeyse kulağımda “Biz ayrı dünyaların insanlarıyız Necla” repliğini duyar gibiyim. Esayan devamla “Çok zor bir dönemdi. Arkasına sığınılacak sağlam gerekçeler var ama hiçbiri Agos gibi değerli bir mecraya yönelik özensiz editöryel tavrı haklı kılmıyor” buyurmuş. Sormadan duramıyorum. Cumhuriyet’in Ermeni ve Kürt meselesine ilişkin yakın dönem politikaları inkâr ve imha üzerine kurulu da  hükümetin bu iki konuya yaklaşımı pirüpak mı? Bunca ölüm, kayıp ve gasp edilen mal mülk üzerinden girişilen konjonktürel hamleler birer lütuf mu?  Özenli editöryel tavır, ‘afedersiniz’ eşittir koşulsuz biat mı?

Bir de şu bölüme bakalım: “Ama en nihayetinde etkisi ve temsiliyeti abartılmaması gereken küçük bir gazeteden söz ediyoruz. Kimse Ermenilerin alternatif fikir merkezleri üretmemesi için elini kolunu bağlamış değil…”

Buradan çıkardığım sonuç, Ermeni toplumunun da ülkenin de ‘kımıl’ Agos’a mecbur olmadığı ve alternatif dendiğine göre ‘makbul’ versiyon bir Ermeni gazetesi arayışı olduğudur. Ne alâ. Bizzat Hrant Dink’in hayattayken desteklediği bir girişimdir bu. Ne kadar çok, ne kadar farklı yayın, o kadar iyi. Buyrun hodri meydan, kurun gazetenizi. Yeter ki Agos’un isminden ‘kurucu özne’ gibi afili tanımlamalarla kendi siyasi ihtiraslarınıza uygun bir dökme kalıp çıkarmaya yeltenmeyin.

Zira Agos’u Agos yapan tam da bu kabına sığmama ve hiçbir kullanıma elverişli olmama halidir. Bu durumu en iyi Hrant Dink’in ‘İbadetse eğer demokratlık’ yazısındaki şu bölüm özetler: “Türk-Ermeni ilişkisi(zliği) üzerine yıllardır karalıyorum, dil döküyorum. Her seferinde Türkiyeli bir Ermeni olarak kaldım. Değişik adreslere konuşmak durumunda kalırken özellikle iki noktaya özen gösterdim. Birincisi hitap ettiğim adrese karşı eleştirel durabilmeye, ikincisi bu adresleri birbirine karıştırmamaya. Ne yazık ki aynı özeni hitap ettiğim adresler çoğunlukla göstermediler. Avrupalılarla konuşurken Avrupalıları eleştirdim ama bu eleştirilerimden Ermeniler ya da Türkler kendilerine pay çıkarıp, kendi sorumluluklarını boşladılar. Türklerle konuşurken Türkleri eleştirdim ama buradan da Avrupalılar ya da Ermeniler kendilerine pay çıkarıp kendi hatalarını örtmeye çabaladılar. Tabi Ermenilerle konuşurken de Ermenileri eleştirdim ama bundan da özellikle Türkler kendilerine pay çıkarıp, kendilerini avuttular. Diyeceğim o ki çok yerildim, çok övüldüm... Sanırım, bu benim gibi biri için bundan böyle de kaçınılmaz bir handikap. Ama ne çare ki bu duruma karşı benim samimi olmak dışında başkaca da alabileceğim bir tedbir yok. Adresler beni şaşırsa da ben adresleri şaşırmayacağım… Hepsi bu.”

Agos sıfat zengini bir gazete. Bugüne kadar kendisine küstah, hain, işbirlikçi, devletçi, ulusalcı, dinci, solcu, muhafazakâr, sapkın, radikal, Ermeni milliyetçisi, Kürtçü gibi sadece farklı değil tezat atıflarda bulunulmuştur. Açıkçası yayın politikası olarak doğru çizgide durduğumuzu, en çok da bu tersten sağlama ile anlarız.

Elbette hiçbir yayın organı hatadan azade değil. Agos en başından beri ve şimdilerde giderek sadece bildiren değil olduran bir yanı olduğunun bilinciyle hareket ediyor. Dolayısıyla manşetleri ve sözü ile önümüzdeki kritik dönemde etkin bir rol oynamanın gereği ve sorumluluğunu hissediyor.

Hal, duruş ve kadro buyken Agos’un Esayan’ın arzuladığı “Türkiye’nin ihtiyacı olan yeni medyanın özgün bir parçası” olamayacağı aşikâr. Zira bahsedilen şey, kısaca angajman. O noktada halihazırdaki gazetenin tabii Markar Esayan’la hiçbir zaman uzlaşamayacağı bir duruşu var. O duruş da Agos’un bir kişi ya da yapıya angaje olmadığı oranda Agos olduğu şiarından kaynaklanır. Belli ki ‘Agos’un ‘toparlanmasını bekleyen’ ve  Hrant Dink döneminde yazı yollamak dışında bir kere ayak basmadığı gazeteyi  ‘ilk yuvam’ olarak niteleyen Esayan’ın  bu ilkeden haberi yok. Tıpkı hayattayken ‘Hrant Abi’ diye hitap ettiği bir insandan ölümünün ardından  ‘dostum Hrant’ eşleşmeleri eşliğinde bahsedişindeki hadsizlikten bihaber oluşu gibi.

Ez cümle, aranan ‘makbul’ Agos burada bulunmuyor. Ne yapalım, tipi böyle.

Kategoriler

Güncel Basın