Yaklaşık 2 milyon Suriyeli mülteciyi ilgilendiren yönetmelik ve statü sorunu iki ay içerisinde çözüme kavuşturuluyor. Göç İdaresi Genel Müdürlüğü’ne yakın bir kaynaktan alınan bilgiye göre, Suriyelilere “geçici sığınmacı” statüsü verilmesi bekleniyor.
EMRE CAN DAĞLIOĞLU
misakmanusyan@gmail.com
Hâlihazırda resmi sayılara göre 1,4 milyon, gayriresmi tahminlere göre 2 milyon civarında Suriyeli mülteci için yeni bir dönem açılıyor. Suriyeli mültecilerin yasal ve idari işlerinden sorumlu olan İçişleri Bakanlığı’na bağlı Göç İdaresi Genel Müdürlüğü’ne yakın bir kaynaktan alınan habere göre, Nisan ayından beri beklenen uygulama yönetmeliğinin iki ay içerisinde hazırlanması ve böylece Suriyeli mültecilerin resmi statü kazanmaları bekleniyor. Söz konusu yönetmelik, Suriyeli mültecilere yönelik uygulamaların dayanağı olacak ve aynı zamanda Suriyelilere verilecek olan statünün kapsadığı hakları içerecek. Aynı kaynağın verdiği bilgiye göre, Suriyelilere “geçici sığınmacı” statüsü verilmesi bekleniyor.
2011’den bu yana
Suriye’de savaşın başlamasıyla birlikte, Suriyeli mültecilerin Nisan 2011’de Türkiye’ye kaçmaya başlamasının ardından, Türkiye Ekim 2011’de Suriyelilerin ‘geçici koruma’ rejimine tâbi olacaklarını açıklamıştı. Çerçevesi ‘açık kapı’ politikası, zorla geri göndermeme ve kamplarda temel ihtiyaçların karşılanması şeklinde çizilen ‘geçici koruma’ rejimi, yetkili ağızlar tarafından sıkça ‘misafirlik’ olarak adlandırıldı. Suriyeli mültecilere yönelik sahada çalışmalar yapan Hayata Destek Derneği’nden Elif Gündüzyeli’ne göre hâlihazırdaki bu durum, daha çok ‘statüsüzlük’ demek ve birçok sorunun esas kaynağı.
Bu sorunların başında Suriyeli mültecilerin çalışma ve oturma izinlerinin olmaması geliyor. Gündüzyeli, çalışma izinlerinin olmamasının Suriyelilerin Türkiyelilerden çok daha düşük ücretle kaçak olarak çalıştırılabilmelerinin önünü açtığını söylüyor. Bu durumun mevcut ayrımcı söylemleri derinleştirdiğini belirten Gündüzyeli’ne göre, Suriyeli ailelerin geçici ekonomik çözüm olarak kızlarını başlık parası karşılığında evlendirmek ve okula gidemeyen çocuklarını karın tokluğuna çalıştırmak zorunda kalıyorlar. Suriyeli mültecilere oturma izni verilmemesi de aynı sorunların ev kiralama durumunda baş göstermesine yol açıyor.
Keyfiyet sorunu
Bu statüsüzlüğe yol açansa, yürütülen rejiminin detayları, yapılacak işlemler ve bu rejim altında koruma sağlanan kişilerin hak ve yükümlülüklerini belirleyen mevzuatın detaylarının şimdiye kadar gizli tutulması. Zira devletin sivil toplum örgütlerinden sakladığı tek ‘sır’ bu değil. Uluslararası Af Örgütü’nden Volkan Görendağ’ın Göç İdare Genel Müdürlüğü’ne sorduğu Suriyeli mültecilerin sayısı sorusuna aldığı cevap, bu bilginin ‘devlet sırrı’ statüsünde olduğuydu. Fakat sorun sadece yönetimin şeffaf olmamasından kaynaklanmıyor. Zira yönetmeliğin olmaması veya bilinmemesi, uygulamadaki keyfiyet sorununa da yol açıyor.
Mülteci-Der’den Pırıl Erçoban’a göre, bu alandan doğrudan sorumlu Göç İdaresi, Yabancılar Şube gibi kurumların personelleri bile ne gibi işlemler yapmaları gerektiği ve gelenlerin hak ve yükümlükleri konusunda net değiller. Aynı zamanda Ağustos ayının sonunda, AK Parti Sözcüsü Beşir Atalay’ın ‘kamu güvenliğini bozan’ Suriyelilere yönelik sınır dışı etme yaptırımı açıklaması, bu konudaki keyfi uygulamaların en üst düzeye kadar ulaşabildiğinin göstergesi.
‘Statü’ adımı
Statüsüzlük sorunun çözümünde ilk umut ışığı, Nisan ayında tüm hükümleriyle yürürlüğe giren Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunu olmuştu. Helsinki Yurttaşlar Derneği’nden Hakan Ataman, bu kanunun taslak halinden başlanarak konuyla ilgili birçok STK ve kurumla görüşülerek hazırlandığını söylüyor. Keza bu kanunun 91. maddesinde “zulümden kaçanların Türkiye’ye kabulü, ülkede kalışları, hak ve yükümlükleri, Türkiye’den çıkışlarına ilişkin işlemler, ilgili kurumların görev ve yetkileri” dair Bakanlar Kurulu’nun çıkaracağı yönetmelikten bahsediliyor. Kanundan farklı olarak yönetmelik konusunda kendileriyle işbirliği içine girilmediğini belirten Ataman’ın verdiği bilgiye göre, STK’lardan sadece 1 hafta süre verilerek yönetmelik hakkında görüş istenmiş.
Avukat Özgür Bozkır’a göre, “geçici sığınmacı” statüsüyle birlikte Suriyeliler, şimdiye kadar faydalandıkları sağlık haklarının yanı sıra, eğitim, çalışma ve barınma haklarından faydalanabilecek ve bunlara dair düzenleme ve düzeltmelerin yapılmaması halinde devletten talepte bulunabilecek olmaları çok büyük avantaj. Erçoban ise Türkiye’nin 1951 Cenevre Sözleşmesi’ne koyduğu Avrupa Konseyi’ne üye olmayan ülkelere karşı “coğrafi sınırlama” şartı sebebiyle bu ülkelerden gelenlere değerlendirme aşamasından sonra “geçici sığınma” hakkı verildiğini hatırlatıyor. Böyle bir statü verilmesi için Göç İdaresi ile ilgili Birleşmiş Milletler teşkilatının her kişi için ayrı ayrı bireysel değerlendirme yapması gerektiğini söyleyen Erçoban’a göre, yaklaşık 2 milyon kişi için böyle bir süreç başlatmak pek gerçekçi görünmüyor.
Gündüzyeli ise statünün yanı sıra önemli olanın uzun dönemli düşünülüp, Suriyeli kadın, erkek ve çocukların temel insan haklarına rahatlıkla erişebileceği ve hayatlarını idame ettirebilecekleri bir çözüme ulaşılması olduğunun altını çiziyor ve ekliyor: “Sonu görünmeyen bir krizden kaçıp başka bir ülkeye gelen insanların hayatları boyunca teller arkasındaki bir kampta kalması, çalışmadan, Türkiyeli insanlarla sosyalleşmeden bir yaşam sürdürmesi düşünülemez”.
Hedef: 2018
Bu anlamda, bir başka sevindirici gelişme de Kalkınma Bakanlığı’ndan geldi. Bakanlığın 10 yıllık kalkınma planı çerçevesinde yayımladığı ‘Göç’ konulu ‘Özel İhtisas Komisyonu Raporu’nda, Türkiye’ye gelenlerin entegrasyonu konusunda şimdiye kadar bir düzenleme yapılmadığından, ancak bu yönde yapılacak çalışmaların gerekli olduğundan bahsediliyor. Rapor, 2018 planları dahilinde, çalışma izni ve statü verilmesi gerekliliğinin yanı sıra artan ayrımcılığın kamu/STK işbirliğiyle üstünden gelinmesi gerektiğine de yer veriyor.