Kilise kapatıldığı için, cemaat, ayin ve toplantılarını dışarıda yapma zorunluluğuyla baş başa kaldı. Dışarda yapılan toplantılarında da rahat bırakılmayan cemaat, bu defa polisin taciziyle karşı karşıya kaldı.
UYGAR GÜLTEKİN
uygargultekin@agos.com.tr
Antep’te, Yeni Yaşam Protestan Kilisesi’nin “kaçak işçi çalıştırdığı” iddia edilmiş; kilisenin pastörüne işçi, kiliseye de işyeri muamelesi yapılarak 25 Ağustos’ta kapatılmıştı. Kilise kapatıldığı için, cemaat, ayin ve toplantılarını dışarıda yapma zorunluluğuyla baş başa kaldı. Dışarda yapılan toplantılarında da rahat bırakılmayan cemaat, bu defa polisin taciziyle karşı karşıya kaldı. Toplantılardan sonra polisin cemaat üyelerine kimlik kontrolü yapması, “bu yabancılarla ne işiniz var” tarzı uyarılarda bulunması, Protestan cemaatinin tedirginliğini daha da arttırdı.
Din adamı sorunu
Türkiye genelinde, tahminlere göre 120 Protestan cemaati var. Bu da cemaate rehberlik edecek en az 120 kişinin varlığını gerekli kılıyor. Din adamı yetiştirmekle ilgili yaşanan sıkıntılar yüzünden, kiliselerde görev almaları için yurt dışından din adamı davet edilerek sorun çözülmeye çalışıyor. Türkiye’de Müslümanlık dışındaki inançlar, kendi din adamlarını yetiştiren okullar açamıyorlar. Okulları olmadığı için de cemaatler, kendi içlerinde seminer programları düzenleyerek ya da seçtikleri kişileri yurt dışında eğitim almaya göndererek çözümler üretmek zorunda kalıyorlar.
Türkiye Protestan Kiliseleri Birliği Genel Sekreteri Umut Şahin, uygulamanın tamamen keyfi olduğuna dikkat çekerek şunları söyledi: “Din adamları yabancı uyruklu olduğu için çalışma izinleri konusunda sorun yaşanıyor. Hangi kriterlere göre evet ya da hayır dedikleri bile belli değil. Şu anda sadece dört Protestan kilisesinin önderi, bu vize statüsünü alarak çalışabiliyor.”
2003’te yasa değişti ama keyfilik değişmedi
Norveç Helsinki Komitesi İnanç Özgürlüğü Girişimi Proje Yöneticisi Mine Yıldırım, Antep’te yaşananları Agos’a değerlendirdi.
“Devlet, Hıristiyan din görevlisi yetiştirmiyor. Dolayısıyla, özellikle küçük ve nispeten yeni inanç grupları, yabancı din görevlisine ihtiyaç duyuyor. Ancak bu kişileri resmi bir şekilde getirebilmesinin açık, basit ve öngörülebilir bir yolu yok. Sonuç olarak, yetkililer zaten etkili bir şekilde işlemeyecek olan bir prosedürü dayatıp, uyulmadığı bahanesiyle, istedikleri kişileri kolayca cezalandırabiliyor; kaçak işçi gibi tanımlamalarla o kişileri marjinalleştirebiliyorlar. 2003’te İmar Kanunu değişmiş ve ‘cami’ kelimesi yerine ‘ibadet yeri’ terimi kullanılmaya başlanmıştı. Böylece cami dışında, başka ibadet yerleri de kurulabilecekti. Ancak 10 yıl geçmesine karşın, sadece bir elin parmaklarını geçemeyecek sayıda ibadet yeri kurulabildi. Türkiye’de cami dışında başka ibadet yeri kurulabildiğini kanıtlama yükümlülüğü, artık devletin sorumluluğundadır.”