Uzun zamandır sahnelerde sık göremediğimiz Alex Tataryan, 9 Ağustos Cumartesi gecesi Şişli ve Taksim Spor Külübü’nün Kınalıada Boncuk Restaurant’ta düzenlediği yemekte sahne aldı. Konserde, Türkçe ve Ermenice şarkılar söyleyen Alex’le, sahneye çıkmadan önce kısa bir söyleşi gerçekleştirdik.
SELİN KALKAN
selinkalkan@agos.com.tr
Uzun zamandır sahnelerde sık göremediğimiz Alex Tataryan, 9 Ağustos Cumartesi gecesi Şişli ve Taksim Spor Külübü’nün Kınalıada Boncuk Restaurant’ta düzenlediği yemekte sahne aldı. Konserde, Türkçe ve Ermenice şarkılar söyleyen Alex’le, sahneye çıkmadan önce sohbet ettik. Öğrendik ki hem yeni bir albüm, hem de bir televizyon programı hazırlığındaymış. Canlı yayınlanacak olan programda, çeşitli ülkelerden müzisyenler Alex’le birlikte Türkçe, Kürtçe, Ermenice,Yunanca, Azerice ve Balkan dillerinde şarkılar söyleyecekmiş.
-
Şarkı söylemeye gece kulüplerinde başladınız. Hep İstanbul’da mı sahne aldınız?
İlk olarak 1996 yılında Ortaköy’de sahneye çıktım. Sonra orkestramı kurdum ve ilk menajerim Liza Tuna’yla zorlu bir yolculuğa adım attım. Önce sadece bayi toplantılarında, özel gecelerde çıktık. 1999’da Etiler’de Keops’ta iki gün sahne alıyordum. Zamanla haftanın beş günü çalışır hale geldim. 2003’te Etiler’de arabesk ön plana çıkmaya başlayınca Bodrum, Çeşme gibi şehirlerden gelen teklifleri kabul ettim. Bir yandan da, orkestramda da yer alan Oktay Sevinç ve Tolga Arslaneli ile birlikte besteler yapıyorduk. 2005’te ‘Alex.t Prodüksiyon’ adında bir şirket kurup ilk albümüm ‘Çok Zor’u çıkardım. ‘Aşk Senin Adın’ hit oldu.
-
Albümün nasıl bir etkisi oldu?
Albüm çok ilgi gördü. Klibim Powerturk’te ve Kral Tv de 1 numaraya kadar çıktı. Kral TV’de ‘En iyi Çıkış Yapan Sanatçı’ ödülüne aday gösterildim. İki yıl durmaksızın çalıştım. Ardından 2007 yılında Kıvanç K ile tanıştım ve birlikte ilk albümümdeki hit şarkıların remikslerinden oluşan ‘Alextronika’ adlı bir albüm yaptık. Dinleyenlerim tarzımın çok sertleştiği, eski tarzımla devam etmem gerektiğini söylüyordu. Haklıydılar, kısa bir süre içinde iki işin birbirinden bu kadar farklı olması, tarzımı tamamen değiştirdiğimi düşündürdü insanlara. DJ’lerin hoşuna gitmişti ama yeni bir akustik albüm yapmakta gecikince sahne işlerim aksadı.
-
Nasıl çıktınız bunun içinden?
Daha fazla üretebilmek için biraz geri çekildim. 2008’de ‘Depresif Polyanna’ şarkısının klibini, 2010’da ‘İz’, 2012’de ise ‘Bilmece’ albümünü yaptım. Geçen yıl da, dijital ortamda, ‘Bir Hikâyem Var’ adlı albümünü yaptım. Bu yıl çıkacak olan şarkılarım da var; beğenileceklerinden eminim.
-
Alkollü mekânlarda seyircilerle uğraşmak zor mudur?
Sahnede içki içmem ama enerjimden dolayı, içtiğimi zannederler. Beni daha çok kadınlar izlediğinden, ciddi sorun yaşamadım. Ufak tefek olaylar olmuştur ama onlar sahnede kalır.
-
‘Farfara’ adlı mekânınız çok eğlenceli bir kulüp olarak nam salmıştı...
Farfara’yı 2000 yılında, Fatoş Çinkitaş’la birlikte açtık. ‘Oy Farfara’ türküsünü funk olarak düzenlemiştik, Ben gece 12’de çıkıyordum sahneye. ‘Oy Farfara’ çalınca 800 kişi oynuyordu. İki-üç yıl dolup taştı orası; hatta başka mekânlar “Burayı da alıp Farfara yapın” demeye başladılar bize. Bu arada “Alex ‘eller havaya’ müziği yapıyor” diye köşe yazıları çıktı. Amacımız tabii ki eğlendirmekti, küçümsenecek bir şey mi bu?
-
Repertuarınızı nasıl oluşturuyorsunuz?
Önceleri sevdiğim parçaları söylüyordum. Benim şarkılarımda eklendi bunlara. Benim işim insanları eğlendirmek ve bunu iyi yapabilen biriyim.
-
Daha önce sizden Ermenice şarkılar dinlememiştik. Bu alana ne kadar aşinasınız?
2010’da yaptığım albüme ‘Vıştov Letzun’u koymuştum. Başrolünde Türkan Şoray’ın olduğu ‘Buruk Acı’ filminin şarkısının Ermenice versiyonu... Benim müzik maceram babam Hayko’nunki gibi olmadı. Babam daha çok Ermenilerin dinlediği bir sanatçıydı. Bense çalıştığım şehirler ve bulunduğum mekânlar itibariyle daha geniş bir kitleyle buluştum. Şarkı söylemeye başladığım camiamız içinde bir çok derneğin etkinliklerine, özel düğünlere ve gecelere katıldım. Bu konuda elimden geleni yapmaya çalıştım ama tarzım, ermeni dinleyicilere babam kadar hitap etmiyor sanırım. Yine de, gerektiğinde büyük bir keyifle Ermenice şarkılar seslendirebilirim.
-
Son dönemde, ‘Alex’in yanında soyadınızı da kullanmaya başladınız. Neden?
Evet, ‘İz’ adlı albümümde sözünü ettiğim Ermenice şarkı olduğu için orada kullanmaya başladım soyadımı. “Bu çocuk “Ermeni mi, Rum mu?” diye bir karışıklık vardı kafalarda. Kimliğimde ne yazıyorsa onu kullanayım dedim ben de. Alex’in sahne adım olduğunu düşünenler, “Senin asıl adın ne?” diye soranlar var. Rize de askerlik yaptığımda mesela, uzaylıymışım gibi baktılar bana. Çok çektim ismimden. Alex de Souza’nın gelmesiyle insanlar bu adı telaffuz edebilmeye başladılar, iyi ki gelmiş vallahi...