Filistin sorununa Hıristiyan çözümü

Laurent Mignon, Filistinli Hıristiyan din adamı, düşünür ve aktivist Naim Stifan Ateek’in ‘Adalet ve Sadece Adalet’ kitabından yola çıkarak Filistin sorununa Türkiye’de pek bilinmeyen çok farklı bir bakış açısını ortaya koyuyor. Oxford Üniversitesi Türkiye Çalışmaları Bölüm Başkanı Laurent Mignon’un 19. ve 20. yüzyıl Türk edebiyatı, modern Arap edebiyatı gibi pek çok alanda yayımlanmış eserleri var.

LAURENT MİGNON

İsrail - Filistin sorunu konusunda çok şey yazılıp çizildi. Hiç kuşku yok ki, daha da yazılacaktır. Oysa konuyla alakalı az bilinen bazı eski kitapları yeniden keşfetmekte fayda var. Türkçeye çevrilmemiş olan Naim Stifan Ateek’in New York’ta 1989’da yayımladığı ‘Adalet ve Sadece Adalet: Filistinli Bir Kurtuluş İlahiyatı’ (Justice and Only Justice: A Palestinian Theology of Liberation), o önemli kitaplardandır.

Ateek, kendi kimliğini bütün klişeleri ve basmakalıpları altüst edebilecek bir biçimde şöyle tanımlıyor: “Kimliğimi birlikte oluşturan dört sözcük var: Ben bir Hıristiyan, bir Filistinli, bir Arap ve bir İsrailliyim. Okuru daha da çok şaşırtmak ve resmi tamamlamak istesem, Episkopal (Anglikan) ve din adamı olduğumu da eklerim”. Evet, Ateek İsrail vatandaşı, anadili Arapça olan, Filistinli bir Anglikan rahiptir. Kurucusu olduğu Kudüs’teki ‘Sabeel’ yani ‘sebil’ adlı Kurtuluş İlahiyatı İçin Ekümenik Merkez’in yöneticisidir.

Hâla güncel

İlk İntifada sırasında yayımlanmış olan bu kitapta sunulan fikirler günümüzde de tartışmaya değer. Bugünlerde onları çok farklı bir bağlamda okusak da: Hamas’la birlikte İslamcı hareketin yükselişi, Filistin bölgelerinin kısmi özerkliği, ikinci İntifada, Batı Şeria’daki duvarın inşası ve tampon bölgelerin oluşturulması, Gazze ablukası, sözde Arap baharı ve son Gazze harekâtı gibi olgu ve olaylar, bölgeyi değiştirip ideolojik olarak yeniden şekillendirdi. Doğal olarak, Ateek’in çalışmasında bu gelişmelerden söz edilmiyor. Fakat bu kitap, sadece güncel siyasi sorunları değil, ilahiyatı ve tarihi de tartıştığı için değişen dünyaya rağmen entelektüel anlamda önemini koruyor: ‘Adalet ve Sadece Adalet’in Filistin bağlamında Kitab-ı Mukaddes’i ve Hıristiyanlığı yeniden yorumlayan bir çalışmadır. Bununla birlikte kitabın ilk sayfalarında özgeçmişsel boyut ağır basıyor ve Filistinli bir Hıristiyan’ın bakış açısından İsrail - Filistin çatışmasının tarihini sunuyor. Sonra bölgede Hıristiyanlığın ve Hıristiyanların tarihine genel bir bakış atıyor. Özel ve genel tarihe bu yaklaşımlar ve yazarın ilahiyat yorumu, kitabın son bölümlerinde sunduğu bölgede sürdürülebilir bir barış için önerilerin arka planını oluşturuyor.

Naim Stifan Ateek: “Kimliğimi birlikte oluşturan dört sözcük var: Ben bir Hıristiyan, bir Filistinli, bir Arap ve bir İsrailliyim. Okuru daha da çok şaşırtmak ve resmi tamamlamak istesem, Episkopal (Anglikan) ve din adamı olduğumu da eklerim.”

Evrenselci yorum

Ateek, ilahiyatın üretildiği bağlamdan bağımsız olarak düşünülemeyeceğini söylüyor. Bu hem fikir tarihçisi için bir yöntem meselesidir, hem de ilahiyatçı için gerçek hayatla uğraşmaya bir davettir. Yazar, temel meseleyi şöyle özetliyor: 1948’de, İsrail’in kurulmasıyla birlikte, Filistinliler bir haksızlığa uğradılar ve doğup yaşadıkları toprakların bir kısmını kaybettiler. Onun için yazar Filistinli bir kurtuluş ilahiyatının her şeyden önce, bir adalet arayışı olması gerektiğinin altını çiziyor. Oysa dünyanın birçok yerindeki kurtuluş ilahiyatçılarının Yahudilerin Mısır’daki esirlikten kurtuluşunu anlatan ‘Çıkış’ yani İbranice ismiyle ‘Şemot’un metninden yararlandıklarını yazıyor. Filistinli kurtuluş ilahiyatçıları için, Tevrat’ın metinlerinin bu bağlamda kullanılması hassas bir sorun. İsrail’in, yani Yahudi devletinin kuruluşuyla birlikte ‘topraklarını kaybetmiş’ bir Filistinli köylünün torunları Yahudi halkının tarihiyle nasıl özdeşleşebilir?  Ateek’in çözümü, adalet, empati ve şiddet karşıtlığı ilkelerini temel alarak evrenselci bir yaklaşımla kutsal metinlerin yeniden okunması. Sonuçta, Kitab-ı Mukaddes’in, yeni olmasa da ilerici bir yorumunu sunuyor. Ancak, Filistin bağlamında bu okumanın tartışılmaz bir önemi var.

Az konuşulanlar

Siyonizm’in tarihi ile İsrail - Filistin çatışmasının tarihini anlatan bölüm birçok açıdan kayda değer. Ateek, on dokuzuncu yüzyıl Avrupa’sında yoğun antisemitizm ve sömürgecilik bağlamlarında ortaya çıkmış Siyonist ideolojinin oluşum şartlarını gösteriyor. Ezilmiş Yahudi azınlıklar için özgürleştirici boyutu olan Siyonizm’in ilk kuramcılarına göre hareketin ayrıca ‘medenileştirici’ bir görevi de vardı. Avrupalı olan ve zamanının değerlerini yansıtan Theodor Herzl, geleceğin Yahudi devleti üzerine yazarken, onu “Avrupa’nın Asya’ya karşı surlarının bir parçası, barbarlığa karşı medeniyetin bir ileri karakolu olacağını” ifade etmişti (Der Judenstaat, Berlin, 1920: 24). Ateek, Arap Filistinlilerinin tarihini özetlerken genel olarak, hele Hamas’ın ideolojik olarak hüküm sürdüğü günümüzde, az konuşulan noktaları öne çıkarıyor. İsrail Komünist Partisi’nin hem İsrail sınırları içinde hem de dışında yaşayan Filistinliler için yürüttüğü mücadeleye, birinci İntifada sırasındaki grevlerin rolüne ve de aynı dönemde hem camilerin, hem de kiliselerin çıkışında yapılan ani gösteriler gibi olaylara dikkat çekiyor. Ona göre birinci İntifada Filistinlilerin mücadelesinin dönüm noktalarından biriydi, çünkü Avrupa’nın İsrail olgusunu değiştirmişti: Şimdiye kadar deve karşı savaşan Davut olarak algılanan İsrail artık Batılı medya söyleminde taşlarla direnen çocuklara saldıran bir çeşit Golyat (Câlût) olmuştu.

Batı’ya eleştiri

Filistinli Hıristiyanların tarihini anlattığı bölümde Ateek, özellikle Batılı Hıristiyanları sert bir biçimde eleştiriyor. Batı’daki kiliselerin çoğu İsrail’i desteklediğinden, ABD ve Avrupa’daki dindaşlarıyla Filistin sorununu konuşurken çok zor anlar yaşayan yazar, Batılıların Filistinlilerin dinî, kültürel ve siyasi konumundan genel olarak habersiz olmalarından şikâyet ediyor. Yakındoğu’da Hıristiyan azınlıklarının zor durumda olduğunu ve Müslüman çoğunluk tarafından nasıl baskı altında tutulduğunu yazıyor - ki kitabın basıldığı 1989’da durum şimdikinden çok daha iyiydi:  Günümüzde, Hıristiyanlığın doğduğu topraklarda Hıristiyanlar yok olmak üzereler.

İlahiyatçı, kitabında Filistinli Arapların maruz kaldıkları adaletsizliği ve ayrımları kınasa da çoğulcu ve birleştirilmiş, Yahudilerin ve Arapların barış içinde yaşadıkları Filistin’in hayalini kuruyor. Ama bunun bir hayal olduğunu bildiği için ‘iki halk iki devlet’ çözümünü destekliyor ve daha aydınlanmış bir çağda bu iki devletin Lübnan ve Ürdün’le bir federasyon kurabileceğini ümit ediyor. Ancak o günleri beklerken de bir barış ve diyalog kültürünü yaygınlaştırmaya çalışıyor. Bu kültürün temeli olarak karşılıklı empatiyi, ve ‘Şoah’ yani Yahudi soykırımının ve Filistinlilerin topraklarının kaybetmelerinin neden olduğu acıların karşılıklı bir kabul edilişini görüyor: “Belki de bir gün kötülüğün boyutu, derinliği ve esrarını dünyaya sergilemek üzere soykırımda ölenlerin müzesi olan Yad Vaşem’de Filistinlilerin de acılarını gösteren bir bölüm olacak”, diye umuyor Ateek. 

Selam ve Şalom

Hıristiyanlık adına, Ateek de dinler ve halklar arasında diyalogun bir kurtuluş ilahiyatının önemli eylemlerinden sayıyor. Ve bu arayışta etimolojinin yön gösterebileceğini hatırlatıyor: “Barış anlamına gelen Arapça “selâm” ve İbranice “şalom” sözcükleri aynı etimolojik kökten geliyor ve aynı anlam yelpazesini karşılıyor: bütünlük, sağlık, güven ve güvenlik. Tarihsel olarak gündelik hayatta tecrübe edilen ve yaşanan bir barışa işaret ediyor. Barış karşılıklı bir ilişki bağlamında anlaşılıyor”.  Ateek’in okunup tartışılması gereken bu kitabı böylesi bir yaratıcı ilişkinin inşasında önemli bir adım.

Kategoriler

Toplum Kilise Güncel Dünya