Korsan Parti Hareketi'nden Gürkan Özturan, 'TİB'in tasfiye edilip görevlerinin MİT'e devredileceği' tartışmalarını Agos'a değerlendirdi.
GÜRKAN ÖZTURAN
gurkanozturan@korsanparti.org
Gözetim ve fişlemenin her daim başlıca sorunlardan biri olduğu coğrafyamızda, geçen yıllarla birlikte bu konudaki tek değişim, muhtemelen teknolojik olarak daha üstün araçlarla gözetimin yapılması olmuştur. Hatırlanacağı gibi, geçtiğimiz yıl Gezi Parkı protestolarında sosyal medya başta olmak üzere mümkün olan tüm iletişim araçlarını kullanarak insanları sokağa davet edenlerin bir listesi çıkarılmak istenmişti. Başbakanın, Milli İstihbarat Teşkilatı’na (MİT) talimat verdiğini belirtmesinin ardından, böyle bir altyapının mevcut olmadığının basına bildirilmesi de uzun sürmemişti. Aradan geçen bir yılda internet ortamındaki yayınları düzenleyen, sansür temelli 5651 sayılı kanun geldi. MİT yasasında yapılan değişikliklerle gözetim ve fişlemeler olağanlaştırıldı, 17 Aralık sonrası çeşitli kurumların telekulak dinlemeleri yaptığının ortaya çıkmasıyla birlikte baskınlar yapıldı/yapılıyor; velhasıl günden güne artan bir “daha fazla denetim” arzusu var.
TİB neden MİT’e devredilir?
Başbakan, Ordu mitinginde Telekomünikasyon İletişim Başkanlığı’nın (TIB) görevlerini zaten MİT'in de yapabildiğini belirterek, TİB'in kurumsal olarak kapatılacağını ve yetkilerinin de MİT'e devredileceğini haber verdi. Peki neden başkanlığını zaten bir MİT mensubu olan Cemaleddin Çelik'in yürüttüğü TİB kapatılarak yetkileri MİT'e devredilir?
MİT yasası hazırlanırken dünya çapında ve Türkiye'de hürriyetleri savunan sivil toplum kuruluşları çekincelerini dile getirmiş, yasanın bir gözetim devletini oluşturacağını, ileride hem yurttaşlar ve hem de hak ihlalleri dolayısıyla devlet için çok sayıda sorun yaratacağını belirtmişlerdi. Şimdi TİB'in yetkileriyle donatılmış bir süper-güçlü istihbarat teşkilatı olma yolunda olan MİT, son günlerdeki deyimle ‘Dijital Gestapo’ olmaya aday. Kuvvetler ayrılığı ilkesinin önüne konan bir engel olarak tüm yetkileri olabildiğince merkezileştirme eğiliminin bir parçası olan bu tavır, akıllara bu eğilimin diğer devletlerdeki uygulamalarını getiriyor.
NSA skandalının öğrettiği
Edward Snowden'in ortaya çıkardığı NSA dinleme skandalının ardından, internet yönetimi alanında devletlerin hem daha fazla yatırım hem de daha fazla gizlilik planlarıyla paralel değerlendirilebilecek MİT girişimi, dünyadaki gözetim ve fişleme uygulamalarından ayrı düşünülmemelidir. 11 Eylül saldırıları sonrası çıkarılan yasalarla üstün nitelikli gözetim mekanizmaları kurmaya başlayan ABD'de, 2003'ten bu yana binlerce insanın yaşamı, telefonları ve dijital cihazlarındaki kameralar aracılığıyla yasalara aykırı şekilde kayıt altında tutularak taciz edilmişti.
Karşılıklı ifşa riski
TİB kurulmadan önce farklı devlet organlarının yasadışı dinlemeler yürütmüş olması, bir noktada birbirlerini ifşa etmelerine neden olmuştu. İktidarların güvencesinin gizlilik olduğu ortamlarda ise bu vaziyet büyük bir risk demek. Bugün daha da üstün niteliklerle donatılan ve dokunulmaz addedilen yepyeni kurumlar/yapılar ortaya çıkarılırken hatırlanması gereken en önemli husus, bir gün bu kurumların da denetimsizlikle raydan çıkması halinde her türlü hukuk ihlalinin ifşa olacağıdır.
Bireylerin hak ve hürriyetleri kapsamında yer alan, uluslararası hukuk ve anayasa güvencesindeki mahremiyet hakkı ve henüz Türkiye'de devlet tarafından tanınmayan anonimlik hakkına rağmen MİT süper yetkilerle donatılmış bir muhaberat unsuruna dönüşüyor. Yine de devlet büyüklerimizin bireyin ve yurttaşın haklarını hiçbir zaman gözetmediğini söylemek de haksızlık olur. Öyle ki herkesin her hareketinin takip edildiği, her telefon görüşmesinin kayıt altında tutulduğu ve özel yaşamın sistemli bir biçimde ihlal edildiği bir ortamda, güzide bakanlarımızdan Binali Yıldırım “Dinlenilmek istemiyorsanız telefonla konuşmayın” diyerek bizleri uyarmıştı.
‘TİB, zaten MİT’e benzer bir kuruma dönüşmüştü’
Korsan Parti Hareketi’nden Serhat Koç, Başbakan Erdoğan’ın ‘TİB’in yetkilerinin MİT’e devredileceği’ açıklamasının hukuki zeminde tartışılmasından ziyade siyasi zeminde değerlendirilmesi gereken bir karar olduğu görüşünde: “TİB, 2007 yılında 5651 sayılı kanunla görevleri belirlenmiş olan, tüm teknolojileri düzenleme yetkisine sahip olan ‘Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu’na (BTK) bağlı bir kurum. Mahkeme kararıyla alınmış dinleme kararlarını uyguluyor ama tek yaptığı bu değil; yer sağlayıcı (hosting) faaliyet belgesini onaylama, IP adreslerinin trafik bilgilerini kaydetmek gibi görevleri var. Hal böyleyken ‘TİB’i kapatacağız’ söyleminin arkasında, yasal veya yasal olmayan yollarla dinlenmemesi gereken insanların dinlenmesinin TİB kanalıyla olduğunu düşüncesi var.” 17 ve 25 Aralık operasyonlarını ardından TİB’in hukuk daire başkanı, telekomünikasyon daire başkanı gibi uzun yıllardır çalışan üst düzey bürokratların görevden alındığını hatırlatan Koç, böylesine güçlü bir teknik altyapıya sahip olan kurumun kim için ne zaman çalışacağı kestirilemediğinden tamamen kapatma yolunun seçilebileceğini belirtiyor. “Zaten son yapılan değişikliklerle TİB, MİT’e benzer bir kurum haline getirilmişti. TİB çalışanlarına da TİB’de olduğu gibi sorumsuzluk getirilmişti. Öte yandan MİT her türlü dinleme faaliyetini de yapabiliyor.” Koç’a göre TİB’in feshedilmesi durumunda TİB’in yasal dinleme dışındaki görevleri BTK’nın diğer birimlerine dağıtılacak.'