Surp Agop eleştirileri yanıtladı

Geçen hafta gazetemizde, toplumun çeşitli vakıflarında uzun yıllar yöneticilik yapmış olan Nişan Kara’nın, Surp Agop Vakfı’nın Şan City Projesi’ne dair eleştirilerine ve Vakıf Yönetim Kurulu Başkanı Bernard Sarıbay’ın konuyla ilgili açıklamalarına yer vermiştik. Haberin yayımlanmasının ardından, yönetim kurulu üyeleri, kamuoyunu daha ayrıntılı bir şekilde bilgilendirmek amacıyla bir açıklama hazırladıklarını bildirdiler.

 


Surp Agop Vakfı'nın Şan City projesiyle ilgili açıklamasını olduğu gibi yayımlıyoruz:

1- “Binaların ekonomik ömrünün 20 ile 50 yıl arasında değiştiği varsayımıyla yapılacak binaların bu kadar uzun süre dayanmayacağı” savının kanımızca tutarlı bir yanı yoktur. Yüklenici şirketle vakfımız arasında aktedilen sözleşme gereği, tüm masrafların şirketçe karşılanması kaydıyla, alışveriş merkezinin 2025, 2035 ve 2045 yıllarında, otelin ise 2022, 2029, 2036, 2043 ve 2050 yıllarında köklü renovasyonla yenilenmesi öngörülmüştür. Günümüzün mimari teknikleriyle inşa edilen binaların 5-10 yıl arayla yenilenmeleriyle ekonomik ömürlerinin bir hayli uzayacağı herkesçe bilinen bir gerçektir. Bunun aksi olsaydı 50 yıl sonra yıkılacağı düşüncesiyle bugünlerde İstanbul’da hiçbir inşaat yapılmazdı.

2- “Gelir tablosunun sunulmadığı, bu nedenle yatırımın getirisinin meçhul olduğu” söyleniyor. Sözleşmemizdeki gizlilik anlaşmasına sadık kalarak, şimdilik mali konuları kamuoyuna açıklama durumunda değiliz. Bilinmesini isteriz ki, iki uzman proje değerlendirme firmasından ve Vakıflar Genel Müdürlüğü’nün isteği doğrultusunda ve onların önerdiği üçüncü bir firmadan alınan, “Şan City projesinin vakfa oldukça olumlu getiri sağlayacağını” belgeleyen değerlendirme raporları sonrasında sözleşme imzalanmıştır. Bu nedenle ekonomik açıdan endişe edilmesine gerek yoktur.

3- “Katolik toplumunun bugünkü nüfusu göz önünde tutulursa, 44 yıl sonraki durum her türlü hayalin ötesinde” denilerek ilerde hiç Katolik kalmayacağı varsayıldıktan sonra “gelecek nesillerden” bahsedilmesi tezat değil mi? Yönetimimiz, bugünkü Ermeni Katolik gençlerinin yarının yetişkinleri olarak yarınlarda görevi devralacaklarından emin olarak, 175 yıl önce atalarımızın da öngördükleri gibi vakfın daha çok uzun yıllar ayakta kalacağından emin olarak, gelecek nesillere getirisi hayli yüksek bir proje sunmaktadır.

4- “Üstlenici şirketle sözleşmeyi 44 yıllık kullanımın bir yap-işlet-devret modeli olmadığını, İngiltere ve bazı başka ülkelerde bunun bir satış biçimi olduğu bu nedenle projenin 44 yıl taksitli bir satışa dönüşeceği” iddiasının ise hiçbir tutarlı yanı yoktur. 29 Ocak’taki sunumumuzda, şirkete sadece intifa (kullanma) hakkının devredilerek, tapunun yani mülkiyetin vakıfta kaldığı açıkça belirtilmişti. Eleştirilerinden anlaşıldığı üzere, yap-işlet-devret modeli yerine, diğer bazı vakıflarımızın yaptığı gibi, tapunun ve inşaatın bir bölümünün müteahhide yüzde bazında satış modelinin daha uygun olacağında ısrar ediliyor. Bu görüşe de saygımız var, Ancak biz, seçimle göreve gelen yönetim kurulunun, zorunluluk halleri dışında, cemaatin malvarlığını satmaya hakkı olmadığını düşünüyoruz.

 

 

Kategoriler

Toplum Vakıflar