Osmanlı arşivlerinden günümüze farklı isimlerle de anılmış olan Setbaşı İpekçilik caddesinde bulunan Aziz Meryem Ana Ermeni Kilisesi, 12 Eylül 1980 darbe sonrasında dönemin yöneticileri tarafından verilen emirle yıkılarak Setbaşı Ortaokuluna dönüştürülüyor. Kilise hakkında bilgi toplarken aslında bu mahallenin Bursa Ermenilerine ait kaybolmuş hikâyelerle dolu olduğunu görülüyor.
ZÜBEYR KAVIK
zubeyr@outlook.com
Osmangazi Metro istasyonunda indiğinizde Bursa’nın tarihi yapılarına ait fotoğraflar karşılıyor sizi. Bu fotoğraflar arasında dikkat çeken ve çarpıcı bir hikâyesi olan Aziz Meryem Ana Ermeni Kilisesini görebilirsiniz. Osmanlı arşivlerinden günümüze farklı isimlerle de anılmış olan Setbaşı İpekçilik caddesinde bulunan Ermeni kilisesi, 12 Eylül 1980 darbe sonrasında dönemin yöneticileri tarafından verilen emirle yıkılarak Setbaşı Ortaokuluna dönüştürülüyor. Kilise hakkında bilgi toplarken aslında bu mahallenin Bursa Ermenilerine ait kaybolmuş hikâyelerle dolu olduğunu görülüyor.
Aziz Meryem Ana Ermeni Kilisesi, bir ibadethane olmanın dışında aynı zamanda Bursa ve çevresindeki Ermenilerin dini ve idari merkeziydi. Kaynaklara göre, aynı avlunun içerisinde bir Ermeni okulu da vardı. Yıkılmadan önce sinema, daha sonrasında nikâh dairesi ve tütün deposu olarak kullanıldığı kayıtlara geçmiş. Kiliseden arda kalan iki katlı bir köşk ise bakımsızlığına rağmen hala olduğu yerde duruyor. Döneminin önemli din adamlarını misafir eden bu köşk, mahallenin Ermeni halkı tarafından boşlatılması ile kiliseden varislerine devredildi. Mahalle sakinleri bu köşkün belediye tarafından önemsenmemesi ve tarihi bir yapının çürümesinden şikâyetçi.
Kilisenin varlığını hatırlayan ve o yıllarda İpekçilik caddesinde ikamet eden Lerzan Akbaş ‘’ Şu anda bir marketin olduğu binanın yanında bir kilise vardı. Sonradan orası tütün deposu oldu. Maskları, amforaları, sahnesi, orgu duruyordu. Konser salonu da varmış; annemler oraya konsere gidiyorlarmış. 1980 yılından sonra da yıkıldı. Mahallemiz eskiden iki katlı eski evlerle doluydu şimdi olduğu gibi apartmanlar yoktu“ diyor.
Okuldan cezaevine
Mahallenin 1844 yılına ait Temettuat defterlerine göre mahallede o tarihlerde sadece gayrimüslimler ikamet etmiş. Tanzimat’ın ilanından sonra vergilerin adil bir şekilde toplanılması için oluşturulmuş bu defterlerde, 100 haneden oluşan bir mahalle Setbaşı. Nişan Taktakyan’ın ipek fabrikası o tarihlerde bulunduğu caddeye yani İpekçilik caddesine isim verdiği gibi mahalle sakini Ermenilerin çoğunluğu ipekçilik üzerine çalışıyordu. Kilise yakınındaki Ermeni Okulu hükümet tarafından tutuklanan Ermeni ve Rumlar için cezaevine dönüştürüldü. Ermeniler tehcir, Rumlar ise mübadele yolu ile şehirden uzaklaştırılıp okul boşaltılınca Setbaşı İlköğretim Okulu olarak vazifesini sürdürdü.
Eski mahalle sakinlerinden Özcan Göçmenöz, İpekçilik Caddesi’nin eski günlerinden şöyle bahsetti; ‘’Mahallemiz eskiden Ermeni mahallesiymiş. Evimizin karşısında çok güzel ahşap bir ev bulunurdu. O eve papazın evi derlerdi. Bir gün evimizin önüne bir fayton geldi. Meğer bu hanım bizim evimizin Ermeni sahibiymiş. İkramda bulunmak istedik ama sadece su istedi. Bizim semtin suyu Bursa’nın en güzel suyuydu. Hanım özellikle o sudan içmek istemişti. Bugün kiliseden kalan ahşap bina bir dönem Devlet Su İşleri olarak kullanılıyordu. Şimdi caddede eski binalardan bir tek o kaldı.”
Caddenin biraz daha ilerisinde bir Ermeni Mezarlığı olduğu ve bu mezarlığın yerinden taşınıp kütüphane inşa edildiğini belirtildi. Kütüphane yetkilisi bu ifadenin çok kişi tarafından dile getirildiğini fakat herhangi bir kayıt bulunmadığını söylüyor. Mezarlığın 1951 yılında belediye tarafından İskan Müdürlüğü’ne devredildiği ve daha sonrasında mezarlığın taşındığı bilgisini edinirken, ne yazık ki taşınan mezarlığın günümüzde nerede olduğu belli değil. Mezarlıktan günümüze sadece eski bir havuz kalmış ve şimdi kütüphanenin hemen yanındaki Milli Eğitim binasının bahçesinde yer alıyor.
İpekçilik Caddesinde ilerledikçe üzeri betonarme binalarla kapatılmış hikâyelere ve bir tarihe şahit oluyorsunuz. Bugün Osmangazi Metrosu’nda gururla sergilenen ve birçoğu o dönemin Ermeni, Rum halkına ait olan yapılar ne yazık ki artık yok.