"Bugünkü tehlike: Çokkültürcülük"

‘Biz Kimiz? Ders Kitaplarında Kimlik, Yurttaşlık, Haklar’ raporundan yola çıkarak eğitimdeki biz algısını, çokkültürcü bakışı ve ders kitaplarının ‘mutfağını’ raporu hazırlayan SEÇBİR yöneticisi Doç. Kenan Çayır ve Tarih Vakfı yöneticisi Doç. Bülent Bilmez’le konuştuk.

Kenan Çayır ve Bülent Bilmez

GÖZDE KAZAZ
gozdekazaz@agos.com.tr

Tarih Vakfı ile İstanbul Bilgi Üniversitesi Sosyoloji ve Eğitim Çalışmaları Uygulama ve Araştırma Merkezi (SEÇBİR) tarafından yürütülen ‘Ders Kitaplarında İnsan Hakları III’ projesinin raporu yayımlandı. 2004’te gerçekleşen müfredat reformunun ardından yayımlanmış ders kitaplarını odağa alan çalışma, özellikle son yıllarda gittikçe artan toplumsal taleplerin ve siyasetteki gelişmelerin ders kitaplarında kendine yer bulamadığını ortaya koyuyor.

‘Biz Kimiz? Ders Kitaplarında Kimlik, Yurttaşlık, Haklar’ raporundan yola çıkarak eğitimdeki biz algısını, çokkültürcü bakışı ve ders kitaplarının ‘mutfağını’ raporu hazırlayan SEÇBİR yöneticisi Doç. Kenan Çayır ve Tarih Vakfı yöneticisi Doç. Bülent Bilmez’le konuştuk.

  • Raporda ortaya çıkan ‘biz’ algısı pek de şaşırtıcı değil. Kabaca ‘Türk’, ‘Sünni Müslüman’ ve orta sınıf bir kolektif kimlik. Kimdir bu ‘biz’?

Bülent Bilmez: Ders kitaplarıyla ilgili üçüncü raporumuz bu. Bu 10 küsur yıllık süreçte önceki raporlarla karşılaştırdığımda çok da değişmeyen bir şey var: okulun dışına baktığımızda Türkiye’nin ‘biz’ anlayışında çok katmanlılık ve çok anlamlılık vardır, insanlar istedikleri yerde esnetirler. Ama kitaplarda üst kimliğin en açık tanımında bile bir hiyerarşi var, bundan vazgeçilmediğini görüyoruz. Yani en geniş anlamda vatandaşlık kavramı üzerinden düşünsek bile, hepimiz bizi oluştursak da biraz daha ‘biz’ olanlar var. Üst kolektif kimlik tamam ama belirleyici çekirdek kolektif kimlik ne? En dar olan ulusun ta kendisi. “Ermeni ya Türkleştirilecek ya öldürülecek, Kızılbaşlar dinimizi öğrenecek” diyen bir çekirdek.

  • Bu kolektif kimlik tahayyülünün dışında kalan azınlıklara bakış nasıl?

Kenan Çayır: Ya hiç bahsedilmeyerek görmezden geliniyor, ya da mesela bazı edebiyat örneklerinde nostaljik figürlere dönüştürülüyor. Üçüncü olarak da, özellikle ‘İnkılap Tarihi ve Atatürkçülük’ kitaplarında azınlık kelimesi açıkça Türklüğün dışında tutuluyor.

  • Azınlıklar ‘yabancı’, ‘tehdit’ ve ‘düşman’ olarak gösterilirken bir yandan da sorunlu bir hoşgörü söylemi var. Öyle değil mi?

Evet. “Biz aslında azınlıkları hoş görüyorduk ama onlar başkaları tarafından kandırıldı.”  Türkiye’deki tehlikenin bu anlamda çokkültürcülük olduğunu düşünüyorum. Bugünkü mevcut iktidar CHP’yle karşılaştırıldığında farklılıklar konusunda daha rahat. Kürt meselesini, Aleviliği konuşabiliyor. Fakat farklılıklar hakkında konuşabilmek meseleyi çözeceğimiz anlamına gelmiyor. Tam tersine yeni bir ‘biz’ geliştirilebilir ama Türk ve Müslüman olmayan grupları aşağıda tutabilirsiniz.

  • Bunun ders kitaplarındaki yansıması farklılıklara bakışta nasıl ortaya çıkıyor?

Kenan Çayır: 2002’de hazırlanan ilk raporda çok daha açık ayrımcı ifadeler var. 2005’teki eğitim reformuyla bu tür açık ayrımcı ifadeleri kaldırdılar ama farklılıkların eşit temsili konusunda maalesef bir ilerleme yok. Hatta tehdit söylemiyle sanki azınlıklar yurtdışındaki bazı unsurların maşasıymış gibi sunuluyor. Ama şuna da karşıyız: Azınlıklar farklılıklar hoşgörü söylemi içinde ders kitaplarına konulacaksa; Kürtler ders kitaplarına poşu ve esmer insan olarak sunulacaksa bu da çok sorunlu. Çünkü kalıp yargı koyuyorsunuz. Kültürü “Kürt kültürü budur, Ermeni kültürü budur” gibi özcü bir şekilde aktarıyorsunuz. Bunlardan bahsetmek de incelikler istiyor. Sadece koymak sorunu çözmez, nasıl konulacağını da konuşmak gerekiyor. Bu anlamda çokkültürlü bir eğitim değil kültürlerarası bir eğitim sistemi kurulmalı.

  • Ders kitaplarının hazırlanma sürecini düşünürsek değişen bir şeyler var diyebilir miyiz peki? Kitapların yazımından sorumlu Talim Terbiye Kurulu nereden nereye geldi?

Kenan Çayır: Talim Terbiye Kurulu’nun yazarları özellikle ulusal kimlik ve azınlıklar konusunda hakim anlatıya teslim oluyor. Fakat bir yandan söylemek lazım ki kuruldaki yapı da değişiyor. Eskiden ömür boyu üyelik vardı, kaldırıldı. Ders kitabı incelemesi için ayrı panel sistemi konuldu.. Ama ders kitapları, müfredatı geliştirenler, Milli Eğitim Bakanlığı’ndaki bürokratlar, yazarlar ve yayınevleri arasında müzakereyle gerçekleşiyor.  Bir kurumu tek başına sorumlu göremediğimiz gibi yazarların hiç suçu yok da diyemeyiz.

Bülent Bilmez: Her şeye rağmen bir iyimserlik var. Türkiye’de eksikliği olan bir kurum, yani dış denetim gerçekleşti bu çalışmayla. Bağımsız olarak Milli Eğitim Bakanlığı’na diyoruz ki “Bakın sizin metinlerinizi sizin için analiz ettik. Ve bu anlayışa uygun tavsiyeler de yazdık.” Bağımsız bir dış denetim kırılma yaratabilir.


'Göç ettirilen Ermeniler’

Öğretmenlerin Kullandığı Kılavız kitaptan: 

“Öğrencilerinize Rusların bu cephede bazı Ermenileri de ayaklandırarak birçok sivil vatandaşımızı katlettirdiğini belirtiniz. Bu gelişimeler üzerine bazı önlemler alan Osmanlı Devleti’nin Mayıs 1915 tarihinde savaş alanı içindeki Ermenileri göç ettirme ve yerleştirme ile ilgili ‘Tehcir Kanunu’ çıkardığını belirtiniz. Göç ettirilen Ermenilerin yerleştirilecekleri yerlerde tarım arazilerinin verimli olmasına dikkat edildiğini, buralardaki güvenlikleri için karakollar kurulduğunu, ayrıca eski meslek ve işlerini yapmaları için imkan sağlandığını açıklayınız” (Sosyal Bilgiler 7 ÖKK, MEB, 229).

Kategoriler

Güncel İnsan Hakları