Ermeni toplumunun başarılı modacılarına yer verdiğimiz söyleşi dizimizin bu haftaki konuğu Paris Kaftancı. 50 yıllık sektör tecrübesi ve couture (ince işçilik) tasarımlarıyla tanınan Kaftancı’yla, geçmişten bugüne dikiş serüveni, tasarımları ve moda üzerine söyleştik.
Fotoğraf: BERGE ARABIAN
KARİN BAL
karinbal89@gmail.com
Ermeni toplumunun başarılı modacılarına yer verdiğimiz söyleşi dizimizin bu haftaki konuğu Paris Kaftancı. 50 yıllık sektör tecrübesi ve couture (ince işçilik) tasarımlarıyla tanınan Kaftancı’yla, geçmişten bugüne dikiş serüveni, tasarımları ve moda üzerine söyleştik.
-
Dikiş dikmeye nasıl başladınız?
Bazı insanların, içinde bulundukları ortamlar ve şartlar nedeniyle meslekleri doğuştan belli olur, ben de onlardan biriyim. Ailemde birçok kişi, özellikle de annem, memleketim Amasya’nın iyi terzilerindendi. Benim kundağımı dikişin içinde açtılar. Küçük yaşlarda etrafımdakilere bilinçli olarak bakmaya başladığımda, ilk olarak gördüğüm şeyler iğneler, iplikler, kumaşlar, mezuralar, yaka ve kol kalıplarıydı; oyuncaklarım da dikiş malzemeleriydi. O zamanki şartlarda, aile büyükleri, kızların eğitim görmesini doğru bulmuyorlardı. Gideceğimiz yer belliydi, dikiş okulu. Ortaokuldan sonra ailem beni dikiş okuluna yönlendirdi. Dikiş eğitimim bitince, profesyonel bir terzinin yanında, öğrendiklerimi pekiştirmeye başladım. 16-17 yaşımdayken ailemle Amasya’dan ayrılıp İstanbul’a geldik. Dört-beş sene Vakko’da modelci olarak çalıştım, orada elde ettiğim deneyim bana çok şey kattı. 25 yıldır da Osmanbey Şafak sokaktaki atölyemde çalışmalarıma devam ediyorum.
-
Bu işi ne zamandan beri profesyonel olarak yapıyorsunuz?
1965’te bu işten para kazanmaya başladım. Bu arada anneliği ve ev kadınlığını da aksatmamaya çalışarak, dikişe durmadan devam ettim. İşler o kadar büyüdü ki beni aşmaya başladı ve bir yer açmak durumunda hissettim kendimi. Dikişte dört dörtlüktüm ama mühendisliğim yoktu. Bir karar verdim ve eksikliğini gördüğüm konularda eğitimler almaya başladım. İlk olarak modelistliğe gittim ve başarıyla bitirdim. Ama onun da tek başına yeterli olmadığını düşündüm. 25 yıl önce kendi yerimi açtığım için okula gidecek zamanım yoktu. Stilistliği de özel dersler alarak öğrendim. İşin ucunu asla bırakmadım, dikişte “Tamamım, oldu bu iş, bundan fazlası olmaz” dediğin anda dibe çökersin. Daima amatör ruhla, coşkuyla, bu işe tamamen konsantre olarak çalışırsan başarılı olursun.
-
Moda sizin için ne ifade ediyor?
Bence moda kişinin sezon trendleri arasından vücuduna, ten rengine, tarzına uygun olanları tercih etmesi, bu doğrultuda kombinler oluşturması ve mutlaka kişisel dokunuşlarla özelleştirmesi anlamına geliyor. Ama ben modaya çok rağbet eden biri değilim; müşterilerimin üzerlerinde taşıyamayacakları ve onları komik duruma düşürecek şeyleri giymelerini asla tasvip etmem.
-
Nasıl bir yöntemle çalışıyorsunuz?
Atölyemizde daima düğün, nişan, söz, vaftiz gibi özel günler için parçalar çalışıyoruz. Bunlar tamamen kişinin vücuduna, tarzına ve kıyafetin giyileceği yere uygun tasarımlar oluyor. Çalışırken, önce, benden talebi olan kişiyi analiz ederim. İyi bir gözüm vardır, hatayı çok iyi görürüm; o kişiye ne gidecek, ne gitmeyecek bilirim. Bunu yıllar içinde edindiğim tecrübeler kazandırdı bana. Kumaşları tanımak ve doğru seçmek de işin önemli bir parçası. Çalışacağınız kumaşın akımı, dökümü, yapacağınız modele uygun olmalı.
-
Tasarımlarınızın tarzını nasıl tanımlarsınız?
Kişilere göre değişiklik gösteriyor ve bunu da kişinin anatomik özellikleri belirliyor. Dünyada kabul görmüş, marka olmuş modacıların son koleksiyonlarından esinlenip, üzerinde değişiklikler yaparak, kendi çizimlerimle kıyafetler yaratıyorum. Kıyafet tasarımında en önemli nokta, kişiyle kıyafetin bütünleşmesi, vücudun kusurlarının gizlenip, kusursuz noktaların ön plana çıkarılmasıdır. Birkaç tüyoyla örneklendirmek gerekirse; üçgen yüzü olan birine V yaka kullanılmamalı; bel boyu kısa, bacak boyu uzun bir kişiye bel altından kesilen modeller, bel boyu uzun olan kişiye kalça korsajlı modeller çalışılmamalı. Müşteri o kadar zeki ki, senin bu işi ne kadar bilip bilmediğini anlıyor. Çünkü kendini doğru ifade edebilmek, karşındakini incitmeden ona hangi modelin neden olmayacağını anlatmak çok önemli. Şanslıyım ki, müşterilerim beni dinliyor.
-
Şık olmak için çok para harcamak gerekiyor mu?
Diyelim, çok ucuz bir kumaşa, dümdüz, detaysız, siyah bir elbise diktirdiniz. Onu dört-beş farklı şekilde giyip zenginleştirebilirsiniz. Farklı fularlarla, şık bir takıyla, yaka çiçeğiyle, üstüne giyeceğiniz küçük bir ceketle renk katarak kullanabilirsiniz, tamamıyla size kalmış. Hiç, pahalı kıyafetle şık olma tutkusuna kapılmasın kimse; ucuza şık olmak da mümkündür, çok pahalıya rüküş de.
-
Gelecek sezonun trendleri neler olacak?
Yavaş yavaş 60’lı yıllara dönüş olacak. Çan etekler, katmanlı (tek parçadan oluşmayan, ceketli ya da iki kat etekli) kıyafetler, ara renklerden yapılmış çiçek desenleri kullanılacak. Ayrıca toprak tonları, parlak renkler ve parıltılar da ön planda olacak.
-
Modacı olmak isteyen gençlere neler tavsiye edersiniz?
Her alanda tasarım, yaratıcılık gerektirir. Kıyafet tasarlamak için de yaratıcılık olmalı. Onun ötesinde, anatomi bilgisi, kumaş bilgisi, modelistlik ve stilistlik teknikleri de, olmazsa olmazlar. Bu işi gerçekten seviyorlarsa, yaratıcı kabiliyetleri varsa, iyi gözlemcilerse, emin adımlarla ilerlesinler ve mutlaka üzerine eğitimi de ekleyerek, kendilerini takviye etsinler ve amatör ruhu hiçbir zaman kaybetmesinler.