Celal Şeker isimli diyaliz hastasının mahkumiyeti, gözleri yine cezaevlerindeki sağlık hizmeti eksikliğine ve hasta mahkumların hak ihlalleri sorununa çevirdi. 12 yıldır diyaliz hastası olan ve yürümekte zorlanan Şeker, mahkemeye sunduğu sağlık raporlarına rağmen 6 yıl 3 ay hapis yatmakla yüz yüze.
GÖZDE KAZAZ
gozdekazaz@agos.com.tr
Celal Şeker, 12 yıldır diyaliz makinesine bağlı yaşayan bir böbrek hastası. Kalp kapağı yetmezliği de olan Şeker hakkında, 2008 yılında kapatılan Demokratik Toplum Partisi (DTP) gençlik çalısanı ve uyesı oldugu için örgüt üyeliği suçlamasıyla Van 4. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından 6 yıl 3 ay ceza verildi.
Günde dört defa, altı saatte bir periton diyalizi yaptıran Şeker, tutukluluk kararının ardından sağlık raporuyla Yargıtay’a başvuruda bulunmuş olsa da Yargıtay, 4 haziran 2014 tarihinde dosyayı kapatarak Van infaz savcılığına gönderdi.
Aynı zamanda KURDÎ-DER Muş Şube Yönetim üyesi olan Celal Şeker, kararın açık bir idam ve infaz kararı olduğunu belirterek, 'Cezaevine girersem orada bir hafta içinde enfeksiyon kapar ölürüm' dedi.
Celal Şeker, davayı Anayasa Mahkemesi’ne taşıdı. Bir yandan da Yargı İnfaz Kurumu’na hitaben infaz kararının durdurulması için hazırlanan online imza kampanyası devam ediyor.
Diyaliz hastasının davası, Türkiye’deki hasta mahkumların ceza infaz kurumlarında yaşadığı hak ihlallerini bir kere gözler önüne serdi. İnsan Haklar Derneği’nin 2014 yılında yayımladığı Hasta mahpuslar raporuna göre, halen hapishanelerde 122’si ağırlaşmış, 108’i acil tedaviye ihtiyacı olan toplam 230 ağır olmak üzere 411 hasta mahpus var. Bu mahpuslardan 230’unun derhal salıverilmesi, geriye kalan 181 hasta mahpusun ise acilen tedavi edilmesi telap ediliyor.
“Diyalize bağlanması bir gün gecikse ölümcül risk doğar”
Türkiye ceza infaz kurumlarında sağlık hizmeti normal şartlarda sorunluyken kronik bir hastanın bakımını gerçekleştirmek epey güç. İstanbul Tabip Odası’nda Dr. İncilay Erdoğan, yüzlerce mahkumun olduğu cezaevlerinde haftada birkaç gün sadece aile hekimi uygulamasının olduğunu ve bunun da randevuyla yapıldığını belirterek “böbrek yetmezliği olan hastalar günü gününe cezaeviyle anlaşmalı hastanelere götürülmesi gereken hastalardır. Bu sevk bir gün gecikse ölümcül risk doğar” diyor: “Türkiye’de sadece dört cezaevinin içinde rehabilitasyon merkezi var. Sözümona Metris F Tipi cezaevi en donanımlısı; ziyaret ettim orada diyaliz cihazı yok örneğin. Böbrek yetmezliği cezaevi koşullarında mutlak suretle bakımı yapılamayan bir hastalık. Cezasının uygun olmaması gerekir. “
'Kronik hasta toplum için nasıl bir tehdit?'
İstanbul İnsan Hakları Derneği’nden Avukat Gülizar Tuncer ise kronik hastalığı olan böyle mahkumların infaz savcısı tarafından serbest bırakılmamasının nedenlerini şöyle sıralıyor: “ Adli Tıp Kurumu, hastaların tek başına yaşayabileceklerine dair rapor veriyor. Mahkeme sağlık durmuna dikkat ederek serbest bırakabilir, infazın ertelenmesi hükümlüye tanınan bir hak. Fakat bu hak hükümlüye verilmiyor. Bir de 2013 yılının Ocak ayında Ceza İnfaz Kanunu’na eklenen bir maddeyle artık jandarma ve polis gibi kolluk kuvvetleri, sanığın “toplum güvenliği için güvenli olup olmadığı”na dair rapor hazırlıyor. Bu rapor olumsuzsa mahkumlar serbest bırakılamaz. Tek başına yaşayamayacak bir hasta toplum için nasıl bir tehdit oluşturabilir?” Yeni yasa tasarısıyla toplum güvenliği için “somut tehlikenin” ne olduğunun belirtilmesi gerekecek. Fakat somut tehlikenin içeriği de savcıların takdirine bırakılmış durumda.