Bank of America Merrill Lynch’in Ortadoğu ve Kuzey Afrika Başekonomisti Türker Hamzaoğlu, Merkez Bankası ve Başbakan Erdoğan arasındaki krizin arka planını Agos'a yazdı.
Merkez Bankası Başkanı Erdem Başçı
TÜRKER HAMZAOĞLU
Başbakan Erdoğan’ın Merkez Bankası’nın para politikasını tasvip etmediği, herkesin bildiği bir gerçek. Başbakan bunu saklamak bir yana, Merkez Bankası’na yönelik eleştirilerinin dozunu gitgide artırmaya başladı.
Elbette Başbakan’ın Merkez Bankası politikalarını eleştirmesi olağan bir durum. Hatta iyi bir merkez bankası başkanı, hükümetin sürekli eleştirisini alandır bile diyebiliriz. Nihayetinde siyasetçiler refah artışını kısa dönemde ‘en çoklama’ya çalışırken, merkez bankacıları daha ileri görüşlü olup hedefe yakın enflasyon başta olmak üzere, dengeli büyüme veya finansal istikrarı düşünmek zorundalar. Bu da hükümetle fikir ayrılığına düşmelerine sebep olabilir. Fakat Türkiye’de ilginç olan, yaşanan gerginliğin ekonomiden ziyade siyasi bir tartışma niteliğine bürünmesi. Başbakan Erdoğan’ın deyişiyle “davul hükümetin boynundaysa, tokmak da onun elinde” olmalıdır.
2001’den sonra…
Oysa 1990’lı yıllardan ders alınarak, 2001 krizinden çıkışta hazırlanan yasayla Merkez Bankası’na operasyonel bağımsızlık sağlanmış, hükümetle ortak belirlenen enflasyon hedefine ulaşılması için izlenecek politikalar ve kullanılacak araçlar Merkez Bankası’na bırakılmıştır.
İşte Başbakan Erdoğan ile Merkez Bankası arasında yaşanan anlaşmazlığın ana ekseni, bu operasyonel bağımsızlıktır. Bir anlamda Başbakan Erdoğan, ekonomide de tüm davul ve tokmakların hükümette olmasını istiyor. Üstelik Merkez Bankası Başkanı ya da faizleri belirleyen para kurulu üyelerinin, diğer bürokrat ve memurlardan farklı olarak istenildiği zaman görevden alınıp değiştirilemediğini de hatırlatmakta fayda var. Nitekim, basına yansıdığı şekliyle, kulislerde Merkez Bankası yasasının değiştirilip, kurula hükümet tarafından Hazine, Ekonomi ve Kalkınma Bakanlığı temsilcilerinin atanması senaryoları ve bazı üyelere istifa baskıları yapılmasının konuşuluyor olması, bu görüşü destekliyor.
Neden düşük faiz?
Peki, düşük faiz Başbakan için niye bu kadar önemli? Öncelikle, AKP’nin yurt genelinde sağladığı hizmetlerle ulusal bir parti olmasının finansmanı, büyük ölçüde düşen faiz harcamalarıyla sağlandı. Buradan yapılan tasarruflar da altyapı yatırımlarına harcandı. Diğer yandan, düşen faizlerle, 1990’larda Erbakan’ın “Sizi gidi faizciler, sizi gidi rantiyeciler” diye adlandırdığı tasarruf sahiplerinden, Anadolu Kaplanları diye adlandırılan müteşebbis, hızla büyüyen ve finansman ihtiyacı artan muhafazakâr orta sınıfa bir servet transferi gerçekleşti.
İkinci olarak, Türkiye ekonomisi yurtiçi talebe dayalı bir büyüme modeline sahip ve düşük faiz bunun ilacı. Ancak, yurtiçi tasarruflar arzulanan yüzde 5’lik büyümeyi finanse edemediği için, ekonomi yurtdışı tasarrufların ülkeye gelmesine bağımlı. Dolayısıyla, dış borçlanma olmadan cari açık, cari açık olmadan yüksek büyüme, mevcut büyüme modeliyle mümkün değil. Fakat önümüzdeki dönemde hem yurtdışı finansman maliyeti artacak, hem de mevcut fonlar azalacak.
Bu açılardan bakıldığında, hükümetin özel sektörle yapmakta kararlı olduğu, ancak piyasa koşullarında dış finansman zorluğu çeken projelere Hazine garantisi uygulamasına dönmesi, öte yandan kamu bankaları aracılığıyla yurtiçinde kredi musluklarını açık tutması ve Merkez Bankası’nı düşük faiz için baskı altına alması, kendi içinde tutarlı görünüyor. Ancak bu tercihler, Türkiye ekonomisindeki kırılganlıkların devam etmesi anlamına geliyor.
Önemli bir çipa
Sonuç olarak, zaman zaman politikalarını eleştirsek de Merkez Bankası bağımsızlığı, piyasalar açısından çok önemli bir çipa. Benzer bir süreçten geçen Macaristan’da, piyasaların hükümetin girişimine 2010-11'de verdiği olumsuz sert tepki, yatırımcılar açısından, konunun ne kadar hassas olduğuna dair çok önemli bir uyarı niteliği taşıyor. Kaldı ki, Çiller hükümetinin Merkez Bankası’nı dinlemeyerek, faizleri suni olarak düşürmeye çalışmasıyla bu ülkede büyük bir kriz yaşandığı hatırlandığında, ‘tokmağın’ hedefine odaklanmış bağımsız bir merkez bankasının olmasının yararı çok büyük.