Doç.Dr.Yücel Demirer, Gezi Direnişi'nin Kürt Hareketi ve Kürt meselesine etkilerini Agos için kaleme aldı.
YÜCEL DEMİRER
Gezi Direnişi, Kürt muhalefetinin Fırat’ın öte yakasındaki siyasal muhalefet ile ilişkilenme biçiminde bir tarihsel dönüm noktası oldu ve ülkenin batısında yaşayan kitlelerin Kürt meselesine yaklaşımında ciddi değişiklikler başlattı. 2013 yazında Gezi Parkı’na yönelik müdahaleyle başlayan ve hızla kitleselleşen eylemler, pek çok alanda bir milat işlevi gördü. Türkiye'nin uzun döneme yayılmış, Kürt siyasetinin talepleri de dahil olmak üzere, pek çok meselesi bu bağlamda değerlendirildi. Özellikle Gezi ile Kürtlerin özgürlüğü ekseninde yapılan siyasal mücadele arasındaki ilişki daha ilk günlerden itibaren soruşturuldu. Önceleri Kürt siyasal kurmaylığının tutum ve kararları bağlamında değerlendirilen direnişin, aradan geçen bir yıldan sonra sonuçlarına bakıldığında öncelikle karakteristik özellikleri anımsanmalıdır.
Gezi Parkı'nın geleceğine ilişkin bir yönetsel hoyratlığın, hızla polis şiddetine evrilmesinden doğan eylemler, harekete geçirdiği kitlenin büyüklüğü ve heterojenliği, eylemlerin coğrafi yaygınlığı ve itiraz edilen konuların çok boyutluluğu ile dikkatleri çekti. Çok kısa sürede ülke geneline yayılan protestolar, siyasi iktidar temsilcilerinin üstten ve tavizsiz diliyle birleşerek genişledi. Direnişçilerin iktidar söyleminde muhafazakar duyarlıklara dokunan kavramlarla yaftalanmasına ve sistemli ötekileştirme gayretlerine rağmen Gezi direnişiyle yeni ve diri bir ortak mücadele dili ortaya çıktı. Artık hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağını düşündürten yaratıcı örnekler verili kavram ve kategorilerinin gözden geçirilmesini beraberinde getirdi ve toplumsal mücadele düzeyini ilerletti.
Adalet ve Kalkınma Partisi iktidarının sarsılmaz sanıldığı bir dönemde ortaya çıkan bu itiraz gözleri Türkiye'de siyasal muhalefetin en dinamik mecralarından biri olan Kürt hareketine çevirtti. Türkiye’nin sosyolojisinin içerdiği tüm çelişkileri yansıtan bu isyanın Fırat’ın doğusundaki muhalefet ile arasındaki nicel ve nitel farklılıkların sonuçları ve bu iki muhalefet kanalının birleşme olasılığı üzerine pek çok tartışma yapıldı. Gezi Parkı direnişiyle başlayan süreç öncelikle Kürt yakasındaki “biz ezilirken siz neredeydiniz” türünden bir eleştirelliğin sonu demek oldu. Önceleri sürecin nereye evrileceğinin kestirilememesinden ve barış sürecine ne gibi bir etkide bulunacağının bilinmemesinden doğan kısa bir duraksama gözlendiyse de, bu durum hızla değişti. Başından itibaren Gezi'de olan Sırrı Süreyya Önder ve arkadaşlarının başlattığı dayanışma, 28 Haziran 2013'te Diyarbakır’ın Lice ilçesine bağlı Kayacık köyünde sürdürülen karakol inşaatını protesto edenlere açılan ateşte Medeni Yıldırım'ın hayatını kaybetmesi ve her iki yakada çocuklarını yitiren annelerin buluşması ile devam etti.
Gezi’nin Lice’yle kesiştiği noktada Kürt muhalefeti kendi içinde sürdürdüğü demokrasi tartışmalarını Türkiye’nin tümünü kapsayacak ve kendisine yöneltilen “Türkiyelileşememe” eleştirisini yanıtlayacak bir biçimde genişletmeye niyetlendi. Abdullah Öcalan’ın Gezi’ye yönelik olumlu tutumu ve Türkiye’de demokrasi düzeyinin yükselmesinin Kürt sorununun gelişimini iyi yönde etkileyeceğini ifade etmesi Gezi'nin Kürt siyasallığı ile kesişme noktasında önemli bir noktaya denk geldi. 18 Ağustos 2013 tarihinde Ankara'da toplanan Halkların Demokratik Partisi birinci olağan kongresi öncesinde Halkların Demokratik Partisi (HDP) parti meclisine sunulan “Gezi Direnişi ve HDK” başlıklı değerlendirme raporu taslağında Gezi İsyanı, 'gelecek mücadelelerin geçeceği yolların keşfedildiği bir öncü ayaklanma' olarak tanımlandı.
Gezi sürecinde Fırat’ın iki yakasındaki muhalefet etme biçimlerindeki ve ölçeklerdeki farklılığın yarattığı soğukluğun kısmen de olsa azaldığını ifade etmek yanlış olmayacaktır. Gezi, kendisini şu ya da bu nedenle baskı altında hissedenin itirazının, aynı baskıyı hissetmeyen tarafından peşinen reddedilme alışkanlığını görece azaltmış görünmektedir. Gezinin yarattığı dalga ile Kürt muhalefetinin bazı alanlarda örtüşmesi, farklı yaşam ve varoluş biçimleri üzerindeki baskının ortadan kaldırılması mücadelesini de içerme kapasitesine sahip görünmektedir.
Gezi direnişlerinde yer alan eğitimli kentli sınıfların rahatça kullandığı teknolojiler ve kendilerini renkli biçimlerde ifadeleri Fırat'ın doğusunda da sempati yaratmıştır. Gezi eylemcilerinde sınıfsal aidiyet bağlamında bir türdeşlik ve sınıfsal kimlik ile eylemsellik düzeyi arasındaki bağın çok kuvvetli olmaması, Kürt muhalefetinin çeşitliliği ile bir paralellik sergilemiş ve aradaki bir başka benzerliği açığa çıkarmıştır. Gezi sürecinde ülkenin dört bir yanında birbirinden farklı siyasallıkların bir araya gelmesi ve bunun kitlesel olması yanında, direnme deneyimlerinin her anında ifade edilen ve yaşanan özgürlükçü söylem eskiden bir arada düşünülmesi mümkün olmayan dinamikleri yan yana getirmiştir. Eskiden sadece Kürtler ile akla gelen barikat, polis şiddeti, biber gazı gibi olguları ortaklaştıran Gezi, sokak eylemi, direniş, radikal hak arama gibi kavramları, önceden bunlara şüpheyle yaklaşan kategoriler indinde dahi meşrulaştırmıştır ve bu durum Fırat’ın iki yakasındaki mücadeleleri görece yakınlaştırmıştır.
Bahsedilen dönüşümler çerçevesinde Gezi’nin yarattığı ortamlar ve bu ortamlarda yaratılan alternatif yaşam ve paylaşma biçimlerinin mütevazı ölçeklerde olsa da Türkiye genelinde Kürt meselesinin anlaşılması konusunda bir dönüm noktası olduğunu ve Batı illerinde bir değişime neden olduğundan söz edilebilir. Geride kalan yıl boyunca birey düzeyinde sıklıkla yapılan “bu süreç beni çok değiştirdi,” “farklı bakmamı sağladı” şeklindeki yorumlara siyasal parti ve örgütler düzeyinde bu yalınlıkta rastlanmasa dahi, Gezi direnişinin Türkiye tarihinde çok sık rastlamadığımız türden bir eğitim ve algı genişliği sağladığını söylemek olanaklıdır.