Geçen hafta 'Diversity in Cannes' Kısa Film Yarışması’nda Jüri Ödülü ve İzleyici Ödülü’nü kazanan ‘Ziazan’ filmini, yönetmeni Derya Durmaz anlattı.
Fotoğraf: Berge Arabian
EVRİM KAYA
evrimkaya@agos.com.tr
Ermenistan Türkiye Sinema Platformu’nun desteklediği ve çekimleri Yerevan’da yapılan, oyuncu Derya Durmaz’ın ilk yönetmenlik denemesi ‘Ziazan’, Ermenistan’dan Türkiye’ye gitmeye çalışan, dört yaşındaki bir kızın hikâyesini anlatıyor. Geçen hafta Diversity in Cannes Kısa Film Yarışması’nda Jüri Ödülü ve İzleyici Ödülü’nü kazanan film, Türkiye-Ermenistan sınırında bavul ticareti yapan dayısının bavuluna saklanarak sınırı geçmeyi ve sevdiği çikolatalardan almayı hayal eden Ziazan’ın naif bakış açısını kullanarak, iki ülke arasındaki kapalı sınırı gündeme taşıyor.
‘Ziazan’ın ilk gösterimi 30 Nisan Çarşamba günü Paris’te, Güney Doğu Avrupa Sinemaları Festivali’nde yapılmıştı. Paris’ten Jüri Özel Ödülü’yle dönen yönetmen, Mersin Üniversitesi’nin düzenlediği Atıf Yılmaz Kısa Film Yarışması’nda Birincilik Ödülü’nü aldıkta sonra, geçen hafta da Diversity in Cannes Kısa Film Yarışması’nda Jüri Ödülü ve İzleyici Ödülü’nün sahibi oldu.
Durmaz, filmin ortaya çıkış sürecini şöyle anlatıyor: “İki yıldan uzun bir süre önce, Ermenistan’la Türkiye arasındaki bavul ticaretini konu alan bir haber okumuştum. Otobüs ve kargo firmaları aracılığıyla sürdürülen bu iş, sınır kapalı olduğundan, Gürcistan üzerinden yapılıyor. Bu, kulağını tersten göstermek gibi bir şey. Haberde, kargo ücretinin birden bire yüzde yüz zamlanmasıyla ticaretin durduğu, ticaret durunca her iki tarafta çok sayıda insanın aniden işsiz kaldığı belirtiliyordu. İki tarafta da şikâyetçi olan pek çok insan vardı. Kars’tan bağırsan sesini duyurabileceğin bir uzaklıkta olan bu ülkeyle, bu kadar karmaşık bir ilişki içinde olmamız bana çok ironik geldi. Bu saçmalığı düşünürken ve kendi çocukluk anılarımı da hatırlayınca, çocuk aklıyla bir maceraya atılmak isteyen bir kız çocuğu düştü aklıma. Küçükken bizi ziyarete gelen bir dayım vardı. Hediyeler getirirdi, benimle oyunlar oynardı. Her geldiğinde, bavuluna saklanıp onunla gitmek isterdim. Ailemde bir Almanya hikâyesi de var; ben Almanya’da doğmuşum, sonra dönmüşüz Türkiye’ye. Ben çocukken, dedem hâlâ Almanya’daydı. Bize, Türkiye’de olmayan çikolatalar getirirdi. İlhamım bu oldu.”
‘Sakın çocuklarla ve hayvanlarla film çekme’
Durmaz, ilk filmini başka bir dilde, hem de bir çocukla çekmenin zorluklarına ilişkin olarak şunları söylüyor: “Ne yaptığımı sonradan fark ettim. Sektörden arkadaşlarım benimle dalga geçtiler. Sinema okulunda ilk öğretilen şudur: İlk filmini asla çocuklarla ve hayvanlarla çekme. Ben bir de, dilini konuşamadığım bir çocukla film çektim. Neyse ki ekibim çok iyiydi. Işıkçı ve sesçi kendi işlerinin yanı sıra, çocuk oyuncuyla ilgilendi mesela. Ama asıl önemli olan Emy (Vardanyan); o çok özel bir çocuk. Filmi çekmeden altı ay önce, ön çalışma için Yerevan’a gittik. Aklımda net bir şey yoktu ama biraz kendim gibi, kara kaşlı, kara gözlü birini hayal ediyordum. Emy, bir sürü dört yaşında çocuk arasında göz göze gelir gelmez beni kendine kilitledi. İlk denemelerde hemen filmin sahnelerine girmiş gibiydi.”
Durmaz, ‘Ziazan’ isminin hikâyesini şöyle anlatıyor: “Senaryoyu yazarken buldum o ismi. İsimlerin anlamlarına bakmıştım internetten, gökkuşağı demekmiş. Aslında ‘dz’ sesi ile okunuyor tabii, ama Latin alfabesiyle başka türlü yazamazdım. Bunun çok eski bir isim olduğunun farkında değildim; Ermenistan’da tanıştığım insanlardan öğrendim, artık kullanılmadığını. Bunun üzerine, kendine ‘Ziazan’ diyen bir kıza dönüştü başkarakterim.”