‘Kış Uykusu’ Cannes’ı uyandırdı

Hollandalı sinema yazarı Kees Driessen, ilk yarısı biten 67. Cannes Film Festivali’ni Agos için yazdı. Driessen’a göre Nuri Bilge Ceylan’ın son filmi ‘Kış Uykusu’ çoğunluğun haklı favorisi.

KEES DRIESSEN

Nuri Bilge Ceylan’ın ‘Kış Uykusu’ filminin Cannes’daki galası, şaşırtıcı biçimde basın gösterimiyle birleştirildi. Festival yönetimi, bu değişiklik için bir neden göstermedi, ancak görünüşe göre uluslararası üne sahip Türkiyeli bu usta sinemacının ticari kaygılardan uzak, izlemesi zor filminin 2.500 koltuk kapasiteli Lumiere Sineması’nı sadece gala davetlileriyle dolduramayacağından Cannes’da bile korkuluyordu.

Bunun sonucunda, özel olarak smokinli adamlar ile gece elbiseleri içindeki kadınlar için ayrılmış bölümü, tişörtlü ve kot pantolonlu gazeteciler dört bir yandan sarmış oldu; galaya katılanları, hayvanat bahçesindeymiş gibi izlediler. Cannes’ın kitlesini oluşturan iki grup; gösterişliler ile günlük koşuşturma içinde olanlar, parfüm kokanlar ile ter kokanlar, Ceylan’ın filminde garip bir biçimde yan yanaydı.

Ancak Ceylan’ın kayıp ve ayrılık üzerine kurulu üç saatlik meditasyonundan sonra –yarışmadaki filmlerden gördüklerim arasında ilk ve tek başyapıt– her iki grup da ayağa kalkarak yönetmeni hep birlikte coşkuyla alkışladı. Ceylan, bu Çehov’vari öyküde, Kapadokya’da manzaralı bir otel işleten eski bir sahne oyuncusunu, onun ezilen karısını ve onlarla birlikte yaşayan kız kardeşini anlatıyor. Her üçü de oradan ayrılmak için yanıp tutuşuyorlar fakat, Çehov’un ‘Üç Kız Kardeş’i gibi, belli ki asla ayrılamayacaklar.

Ceylan’ın tasvirleri her zamanki gibi huşu verici; dünya sinemasında hiçbir yönetmen alacakaranlığı bu denli ayrıntılı çekemiyor. Konu olaraksa, ‘Kış Uykusu’, günümüzün bireyci, yalıtılmış insanının, korku, kendine acıma ve sempati yoksunluğu gibi nedenlerle aile, arkadaş ve çevresiyle olan bağlarını nasıl kopardığını anlatıyor.

Sürprizler ve hayal kırıklıkları

Eleştirmenlere göre ‘Kış Uykusu’nun en büyük rakibi, Mike Leigh’nin ressam hikâyesi ‘Mr. Turner’. Eksantrik İngiliz ressam J.M.W. Turner’ı canlandıran başrol oyuncusu Timothy Spall, bu rolüyle en iyi erkek oyuncu ödülü için güçlü bir aday. En iyi kadın oyuncu ödülü için ise Dardenne Kardeşler’in festivalde yoğun ilgi gören ‘Deux jours, une nuit’ filmindeki performansı ile Marion Cotillard öne çıkıyor.

Cannes demek hem sürpriz, hem de hayal kırıklığı demek. Oyuncu Ryan Gosling’in ilk yönetmenlik denemesi ‘Lost River’daki Lynch’vari görseller, Sundance Festivali’ni kasıp kavuran ‘Whiplash’ gibi sürprizler; açılış filmi olarak gülünç bulunan ‘Grace of Monaco’ ya da Abel Ferrara’nın Dominique Strauss-Kahn’a yaptığı çocukça saldırı ‘Welcome to New York’ filmi gibi hayal kırıklıkları...

Yarışmada yer alan üç Kanadalı yönetmenden biri olan Atom Egoyan da ‘The Captive’ filmiyle hayal kırıklığı yaratanlardandı. Filmin güçlü hikâye kurgusu – genç bir kızı seks değil hikâyeler için kaçıran bir adam – olay örgüsündeki zayıflıkların ve derinlikten yoksun anlatımın kurbanı olmuş gibi görünüyor; Egoyan’ın yarışmadaki yurttaşları, David Cronenberg’in ve ‘muhteşem çocuk’ Xavier Dolan’ın filmlerine kıyasla da zayıf kalıyor.

Kategoriler

Kültür Sanat Sinema