Geçen yıl Beyoğlu Tütün Deposu’nda ‘Bir Daha Asla!: Geçmişle Yüzleşme ve Özür’ adlı bir sergi açılmıştı. Daha sonra bu serginin aynı adla bir de kitabı çıktı. Başbakan’ın 23 Nisan’da Ermenilere yönelik taziye açıklamasının ardından gündeme gelen özür konusunu ‘Bir Daha Asla!’nın olay incelemelerini yapan, Işık Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü’nde öğretim üyesi olan Yard. Doç. Sinan Birdal ile konuştuk.
FOTOĞRAF: MİHRAN MANUKYAN
EZGİ BERK
ezgidenizberk@gmail.com
Bu açıklamanın özre doğru götüren bir taziye olmadığını, hatta özrün önünü kesmek için yapılan bir hamle olduğunu düşünüyorum. Kıbrıs referandumu da benzer bir süreçten geçti. ‘Biz her şeyi yaptık’ diyebilmek için küçük adımlar atılıyor. |
-
Başbakan Erdoğan’ın 23 Nisan’da yayımlanan taziye metnini nasıl yorumluyorsunuz?
Başbakan’ın dış politikada tekrar Avrupa ve Amerika kamuoyu önünde kredisini artıracak hamlelere ihtiyacı var. Daha önce imzalanan protokollere istinaden, özellikle Ermenistan ile ilgili adımlar atılacağını söyleyebiliriz. Bence bunu Kıbrıs konusunda bir hamle izleyecek. Çünkü Başbakan, ‘Batı ittifakı’ açısından Türk dış politikasında kangrenleşmiş olarak görülen sorunları çözme niyeti olduğuna dair mesaj vermek zorunda. 2011’den başlayarak giderek bozulan imajı artık toparlaması gerekiyor. Aynı zamanda, Türkiye’de iktidarda kalabilmek için de buna mecbur. Taziyeyi bu bağlamın parçası olarak görüyorum. Taziyenin bir diğer hedefi, 2015’e yaklaşırken kamu diplomasisi girişimine ihtiyaç duyulması. Üçüncü olarak Başbakan’ın, Gezi’de yan yana gelmiş farklı siyasi yönelimlerdeki insanları kendince ayrıştırma çabası var. Türkiye’de Dersim Soykırımı, Ermeni Soykırımı gibi konularda daha yüksekten el açarak demokrat kamuoyunu kendisine politik olarak yedeklemeyi düşünüyor. Bu yaklaşım Avrupa’da takdir ediliyor. Böylece yine ilk hedefe giden bir döngü oluşuyor. Ancak şunu da belirtmeliyim ki, her şeye rağmen Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı’nın siyasi düzlemde yok sayılan bir sorunu dile getirmesi önemli.
-
Taziye ile özür arasındaki en temel ayrım nedir?
Taziye, ölümlerden ötürü üzüntü duyduğunu bildirmekle sınırlı bir söylem. Kimin öldürdüğüne dair bir bilgi içermiyor. Özür dilemek, hem toplumsal, hem de politik olarak yüzleşmenin önünü açan bir söylem. Taziyenin ise yüzleşmenin önünü açıp açamayacağı bir soru işareti. Özür dilediğiniz zaman failin siz olduğunu kabullenip mağdurdan af diliyorsunuz. Taziye dilediğinizde ise “Biz taziye diledik, karşı taraf da bize taziye dilesin” demiş olunuyor.
-
Evet, Başbakan “Biz tavrımızı ortaya koyduk. Artık top onlarda” dedi…
Genel paradigma, Ermenilere bu muamelenin yapılmak zorunda kalındığı üzerine kurulu değil mi zaten? Ermeni çeteleri de Türkleri öldürüyordu, deniyor. Dolayısıyla onlar da bize taziye dilesin diye bir mütekabiliyet var. “Artık top onlarda” derken bunu ifade ediyor. Soykırım, bu bağlamda tartışılıyor. Güvenlik nedeniyle savaş bölgesinden uzaklaştırıyorduk, yolda başlarına kötü şeyler geldi, telef oldular ve öldüler. Bunun için üzgünüz. Kim değil ki?
-
O halde taziye, özre giden bir sürecin kapısını aralamıyor…
Önemli olan bizim neyi değerlendirdiğimiz. Başbakanın stratejisini mi anlamaya çalışıyoruz, yoksa toplumun bu meseleyle ne kadar yüzleştiğini mi? Ben baktığımda bu açıklamanın özre doğru götüren bir taziye olmadığını, hatta özrün önünü kesmek için yapılan bir hamle olduğunu düşünüyorum. Bu, bir hükümet stratejisi. Kıbrıs referandumu da benzer bir süreçten geçti. “Biz her şeyi yaptık” diyebilmek için küçük adımlar atılıyor. Taziye, bir kısım insanı rahatlatacak, bir kısım insanı tatmin edecek ve Başbakan’ın kredisini artıracaktır. Özre yönelik bir adım olduğunu düşünmüyorum.