Baruter’den mutsuz aile tabloları

Birçoğumuzun karikatürist kimliğiyle tanıdığı, Penguen dergisinin ünlü çizeri Baruter, 30 Nisan’da Galeri x-ist’te açılan ve 24 Mayıs’a kadar sürecek olan “Evim evim güzel evim” sergisinde, rüya ve bilinçaltı sahnelerini andıran dijital resimleriyle, aile ve ev yaşamının pek dillendirilemeyen, tekinsiz, karanlık yönlerini ortaya döküyor. İzleyiciye de, birden bire önüne serilen bu üstü örtülü gerçekliklerle yüzleşmek ve durup düşünmek kalıyor.

FOTOĞRAF: BERGE ARABIAN

TUĞBA ESEN
ztugbaesen@gmail.com

Mutlu, komik, eğlenceli karakterlerin tadını karikatürde yeterince çıkardım.  Resimlerimde depresif, melankolik, huzursuz, evhamları ve endişeleri olan insanları konu edinmek istiyorum.

  • Önceki serginiz ‘Senin ailen bir yalan yavrum’da da, ailenin ve ev içinin tekinsiz yönlerini göstermiştiniz. Kutsal sayılan aile yapısıyla ne derdiniz var?

Benim, resimlerimdeki gibi bir aile düzenim yok. Çok yalın, iki kişilik bir aileyiz biz. Hatta, çocuğumuz olmadığı için, aile bile sayılmayız. Ben etrafta gördüğüm ve eleştirmek istediğim şeyleri resmediyorum. Ev, iş, aile, din, devlet, iktidar... Olduğu gibi kabul edilen herhangi bir tabunun en karanlık, çirkin ve görünmeyen tarafını, yani ayın karanlık yüzünü kurcalamayı seviyorum. Çünkü mutlu, komik, eğlenceli karakterlerin tadını karikatürde yeterince çıkardım. Resimlerimde depresif, melankolik, huzursuz, evhamları ve endişeleri olan insanları konu edinmek istiyorum. Reklamlarda gördüğümüz aileler gülüyor, televizyonda ışıldıyorlar. Ben, o fotoğrafın içindeki pis, hastalıklı, travmatik yönleri öne çıkarıp, en alışılmamış haliyle izleyiciye gösteriyorum ki, o da farkına varsın, böylece bildiğimiz gerçekliğin dışına çıkalım.

  • Ailenin karanlık yüzünde neler var?

Herkes mutlaka bir noktada mutsuzdur; bu, temel önyargım. İnsanlar, korkuları, endişeleri, mutsuzlukları için bir yatıştırıcı arayışındadır. Kadınlar üstlendikleri o anne, eş, ev kadını, çalışan kadın rollerini bir yapaylıkla taşırlar. Keza, babalar ve çocukların da üstlendikleri roller var. Ev ve aile ortamı ise bu kişilerin bir araya gelerek, birbirlerini ite kaka mutsuz ettikleri yer.

 
  • Ailede neden kadını öne çıkarıyorsunuz?

Ev, kadın tarafından kurulur, örgütlenir ve yönetilir. Evin ruhunu kadınlar yansıtır. Çocuklar, ikinci planda olan bir çeşit kurban; harcanan, zayıf ruhlar. Evler yetiştirme çiftlikleri, çocuklar da yetiştirilen ürünler. Çocukluk gelip geçici ama annelik baki kalan bir rol.

  • Resimleriniz yine de seyirciye ‘iyi bir aile’ ihtimali için açık kapı bırakıyor mu?

Bir umut, ferahlık veya çıkış yolu aramıyorum işlerimde. O zaten her yerde var. Ben karamsar ve melankolik bir kapalılığı seviyorum. Mutlu insanları resmetmek istemiyorum.

  • Üniversitede resim eğitimi almışsınız. Resim çalışmalarınızı bugüne dek hep sürdürdünüz mü?

Aslında resim yapmıyordum. Bu, yeni başlayan bir süreç. Çağdaş sanat piyasasını, galeri ortamını, sanatçıları, koleksiyonerleri, eleştirmenleri, küratörleri vs. tanımıyorum. Sadece bu galerideki arkadaşlarımı biliyorum, bunun dışında birkaç galeri geziyorum. Fuarlarla yalnızca zamanın ruhunu anlamak için ilgileniyorum. Resimle ilgili eleştiri yazılarını, analizleri takip etmiyorum. Fakat ayrıntılı bir sanat tarihi kültürüm var. Çağdaş sanatta da, yerelde değil, dünyada olan bitenle ilgiliyim. Türkiye’nin resim ortamını eğreti ve sağlıksız buluyorum. Resim eleştirmenlerinin çok kültürlü ve zeki olmadıklarını düşünüyorum; takip etmediğim halde, önyargıyla yapıyorum bunu. O yüzden etrafına kapalı bir sanatçı denebilir benim için. Köyde yaşayan, –metaforik anlamda– birtakım rüyalar gören, toplumla ve onun temel organlarıyla derin meseleleri, sosyal önerileri, eleştirileri olan ve resimlerinde bunları dile getiren biriyim.

  • Karikatürle sanat arasında nasıl bir ilişki var sizce?

Karikatür sanat değil. Çünkü karikatürde izleyenin ölçütleri, yapıt üzerinde baskı kurar. Anlaşılabilirlik, ortak değerlerin veya ortak gündemin kullanılması önemlidir. Resim ise kişiler ve olaylar değil olgular üzerinde üreyen, daha kapsamlı bir alan. Karikatür sanatla ilgilidir ama sanat değildir. Resim de mizah kadar derin ve yaratıcı olamayabilir çoğu zaman. Birinde olan diğerinde yoktur. Ben, bunların birleştiği şeyler yapabiliyormuşum gibi hissediyorum. Bir mizahçı gibi resim yapıyorum. Daha önceleri de bir ressam gibi mizah yapmaya çalışıyordum.

  • Mizahçı gibi resim yapmak nasıl oluyor?

Bazı temalarım, yargılayıcı, eleştirel ve alternatif bir bakışım var. İroni üzerine kuruyorum sahnelerimi. Altta yatan kara mizah unsurlarıyla iletişim halindeyim. Slogancı değil ama mesajı olan bir sanatçıyım. Bunların hepsi mizahta var. Mizahta olduğu gibi resimlerimde de insanı ve çevresini, hayatını konu ediniyorum. Alaycı, satirik, biraz da anarşist bir tarafım var. Yaptığım resim ve mizah birbirinden kopuk değil; sadece, resimde daha ağırkanlı ve kendini ciddiye alan bir tavır var.

  • Sergiyi görenler kendi aile yapılarını veya bazı tabuları sorgulamaya başlar mı?

Öyle bir iddiam yok ama keşke bunu sağlayabilsem. Üzerine alınmasa bile annesinde, komşusunda, arkadaşının evinde gördükleriyle karşılaştırır mı, bilmiyorum. Önceki sergimde “Senin ailen bir yalan yavrum” diyerek, kötü aile ilişkilerini gözler önüne serdim. Sergiye gelen, evli, çocuk sahibi insanlar, evlenecek olanlar vs. bana hak verdi. İnsanlar hayatın o mutlu görüntüsünün bir dışkısının da olduğunu biliyor çünkü. İnsan birkaç yerde rahatlar; kilise, cami, havra gibi ibadet yerlerinde ve müze, galeri gibi sanat mekânlarında. Buralarda onları gerçekliğin yukarısına taşıyıp, kendilerine yukarıdan bakmalarını sağlayan unsurlar var. Sergide de kendini onaylanmış hissediyor, ışığın altındaki kendini görüyor. Ama sonra yaşamına devam ediyor. Kimse kimsenin sanatından ders alarak hayatını değiştirmiyor. Yine de, bence bu aynada kendini gördüğü zaman çok mutlu oluyordur. Bu beni de çok mutlu ediyor; şiddet dolu ifadelerimin, isyanımın, inkârımın onaylanması anlamına geliyor.


 

Kategoriler

Kültür Sanat Sergi