Bu hafta, enerjisi, anlamı ve ruhu olan takılar tasarlayan Nayad Bal’ın mucizelerle dolu dünyasıyla tanışıyoruz. Takana şifa vermesi niyetiyle, pozitif anlamlar taşıyan simgeleri gümüş ve çeşitli taşlarla birlikte kullanan tasarımcı, 2009 yılında, Nayad Bal Designs’ı kurdu. Nayad’la Caddebostan’daki showroom’unda buluşup, tasarımları hakkında konuştuk.
KARİN BAL
karinbal89@gmail.com
Picasso ‘Bu balık değil, balığın
|
-
Takı tasarlamaya nasıl başladınız?
İlkokulu Nor Tıbrots Hintliyan’da, liseyi Saint Michel’de okuduktan sonra İTÜ Mimarlık Bölümü’nden mezun oldum ve uzun yıllar Nişantaşı’ndaki ofisimde mimarlık yaptım. Üçüzlerim olunca mimarlığı bırakmak zorunda kaldım. Bu süreçte hayatı sorgulamaya başladım. Önce atölyelerde seramik dersleri aldım ve sergiler açtım; sonra toprakla uğraşmaya ara verdim ve takı dersleri almaya başladım. Takıları başta kendim için yapıyordum. Tasarımlarımı arkadaşlarım ve ailem çok beğendi ve benden takı istemeye başladılar. Şimdi takı tasarımcısı olarak Caddebostan’daki atölyemde çalışmalarıma devam ediyorum. Burada daha çok rötuş işlerini yapıyorum, esas gümüş atölyem Kapalıçarşı’da.
-
Dökümleri kendin mi yapıyorsun?
Başlarda kendim yapıyordum ama artık çok geniş bir koleksiyona sahibim. Büyük bir ekibim var; gümüş tarafında sekiz, bijuteri tarafında ise 80 kişi çalışıyor. En önemlisi, ben zanaatkâr değil sanatkârım. Benim işim tasarlamak, konsepti oluşturmak, koleksiyonları hazırlamak; bunun dışındakiler işin zanaat kısmı.
-
Bir koleksiyonu oluşturman ne kadar sürüyor?
Çok çabuk oluyor. Önceden kafamda oluşturuyorum ve içimden gelen sesi dinliyorum. Kapalıçarşı’daki atölyeme gitmek için Kadıköy’den vapura biniyorum. Yolculuğum esnasında konsantre oluyorum. Masama oturduğum anda çizmeye başlıyorum. Bazen bir-iki kroki de vapurda çizmiş oluyorum. Ruh halime göre... Örneğin, hafiflemek istiyorsam, kelebekler beni yönlendiriyor. Picasso’nun çok güzel bir sözü var; “Bu balık değil, balığın resmi” demiş. Ben kelebeğin bire bir aynısını değil, bendeki izdüşümünü yorumlayarak, parmaklarımıza, boynumuza, bileğimize ve kulaklarımıza konduruyorum.
-
Hindistan maceranız da var...
2000 yılından beri belirli aralıklarla Hindistan’a gidiyorum. İki sene öncesine kadar senede iki kez gidiyor, 12 gün boyunca tapınakta kalıyordum. Tapınak hayatı bizim rutin hayatımızdan çok farklı. İnzivaya çekiliyor, sadece dua ediyorsunuz. Günlük hayatımızda iş-güç, gürültü çok fazla. Gürültülerden uzaklaşıp sade bir alana, materyal olanakların daha az olduğu, aklınızı materyalin çelemeyeceği bir ortama geçiyorsunuz. Bu meditasyonlarla, hayata çok daha farklı bakmaya başladım.
-
Tasarımlarında Hindistan’da yaşadıklarının etkileri var mı?
Muhakkak... Gümüş ve bijuteri tasarımlar yapıyorum. Bijuteri tasarımlarımın çoğunu, çakralardan (bedenimizde bulunan yedi ana enerji merkezi) yola çıkarak oluşturuyorum. Yedi ana çakranın simgeleri ve kendilerine özgü anlamları var. Bu simgeleri takı haline getiriyorum ve takana şifa vermesi niyetiyle yapıyorum. Vücutlarının hangi bölgesinde problem varsa ona uygun takıyı takıp, o şifayı elde etmeleri niyetiyle yapılmış takılar bunlar. Meditasyonları ve faydalarını, çakraları, anlamlarını, ne işe yaradıklarını Hindistan’da öğrendim.
-
Markanızın sloganının (“Mucize vardır”) çıkış noktası nedir?
Sessizlikte özünüzle baş başa kaldığınızda başka yerlere ulaşıyorsunuz, içimizde bulunan o yaratıcı damlayla, ‘Paramatma’yla bir birliktelik kuruyorsunuz. Hindistan’da bu sessizliği yakalayabiliyorsunuz. Kendinizi keşfediyor, egonuzu hafifletiyor, arzularınızdan, öfkenizden, endişelerinizden sıyrılmaya başlıyorsunuz. Bu birden bire olmuyor, zamana ihtiyaç var. İnsan kendi özüne ulaştığında aslında çok mucizevi bir varlık olduğunun farkına varıyor. Yaratıcının bir parçası ve uzantısı olduğunuzu algılamaya başlıyorsunuz ve mucizeler size doğru gelmeye başlıyor. Benim hayatımda da böyle oldu. Bana alanının en iyileri olan doktorlar “Hiçbir şekilde çocuğun olamaz, olursa mucize olur, dua et” dediler. Bu durum beni çok üzdü ve sarstı. Bol bol dua ettim, meditasyon, kuantum yaptım ve üçüzlerim oldu. Dolayısıyla, mucize vardır. Aslında mucizenin adı mucize değildir, gerçektir. Sloganımın ve tasarımlarımın çıkış noktası bu.
-
Tasarımlarınıza nereden ulaşabiliriz?
Caddebostan’daki showroom’um Salı, Perşembe ve Cumartesi günleri herkese açık, buraya gelerek tasarımlarımı deneyebilir ve alabilirler. Nişantaşı, Bodrum, Çeşme Bağdat Caddesi, Ankara, Marmaris Selimiye köyündeki belirli mağazalarda ve internetteki alışveriş sitelerinde de satılıyor. Bana Facebook ve Instagram yoluyla da ulaşabilirler.
-
Takı tasarımı yapmak isteyenlere ne tavsiye edersiniz?
Öncelikle kalplerinin seslerini dinlesinler. Çok araştırsınlar, esinlensinler, ama asla taklit etmesinler; kendi karakterlerine, duygularına ve ruhlarından çıkan seslere göre hareket etsinler, sevdikleri şeylerin peşinde koşsunlar. Bunu yaparlarsa muhakkak başarılı olacaklardır. Bir işe başladığınızda her kafadan bir ses çıkar: “Niye altın yapmıyorsun?”, “Niye pırlanta kullanmıyorsun?”, “Neden Osmanlı yapmıyorsun?”... Önemli olan bu düşünceleri süzgeçten geçirip değerlendirmek, kendi içinizdeki sesle baş başa kalıp ondan ilham almak. Yaptığınız işe âşık değilseniz başarılı olamazsınız. Çünkü her şeyde aşka yolculuk yapıyoruz.