Hikâye mi Anlattın Sen?

Şenol Bezci, İnönü döneminin kültür başkenti Ankara’dan ‘Yalancı Şekip’in dokunaklı, üzücü hikâyesini ve yenilişini anlatan, Levent Cantek’in yazdığı ve Berat Pekmezci’nin çizdiği grafik roman Emanet Şehir’i yazdı.

ŞENOL BEZCİ

Tarihi çizgi roman dendiğinde aklımıza hep Kara Murat gelir, Ayhan Başoğlu ve Şahap Ayhan gelir. Yakın tarihi anlatan çizgi roman sayısı ise oldukça az. Senaryosunu Levent Cantek’in yazdığı ve Berat Pekmezci’nin çizdiği, İnönü dönemi Ankara’sında geçen Emanet Şehir, sırf bu yönüyle bile övgüye layık bir çalışma.

Emanet Şehir için çizgi romandansa, grafik roman demek daha yerinde olur. Batı dünyasında 1970’lerde görülmeye başlayan grafik roman, ana akım çizgi romandan farklı bir anlatı türü. Anlatı aracı olarak çizgiyi seçmiş olsa bile, grafik roman, bir karakterin/kahramanın çoğu zaman fantastik veya aksiyon dolu öykülerini anlatmak yerine, çağdaş roman ve hikâyede görebileceğimiz öyküler anlatır. Bu öyküler, gerçekçi, fantastik, tarihi, biyografik, otobiyografik, polisiye, şiirsel, komik ya da absürt olabilir. Kısaca bir romancı ya da öykücünün anlatmaya değer bulduğu türden metinler içerir grafik roman. Geleneksel çizgi romanın aksine çocuklar ya da ergenler için değil de, yetişkinler için üretildiğinden, grafik roman hayatın her alanına elini atar. Grafik roman, Amerikan stüdyo sisteminin yoğun ticari kaygılarından uzak olduğu için deneyseldir, farklı anlatım biçimleri denemekten çekinmez. Birbirine sadece karakter birliğiyle bağlanan ve çoğunlukla haftalık ya da aylık dergi olarak basılan öyküler değil de, bir kitapta başlayıp biten öyküler anlatır. Kısaca grafik roman, çizgi romanın yetkinlik bulduğu, olgunluğa eriştiği aşamasıdır. Okur açısından daha sanatsal ve doyurucudur; yaratıcısı yönünden de ticari olmaktan uzak, daha özgün ve bireyseldir. İşte bu sebeplerle Emanet Şehir’den grafik roman diye bahsetmek daha doğru.

Emanet Şehir, Ankara’da yalnız yaşayan, kadınlara ve edebiyata düşkün ama her ikisinde de beceriksiz, başarısız genç bir adamın, Şekip’in öyküsü. Giriş bölümü, çoğu roman ve öyküde olduğu gibi karakter, yer ve zaman bildirimine ayrılmış. Hızlı akan ilk sayfalarda öykünün aurası ve nüvesi veriliyor okura. İlk iki sayfada, Şekip’i altı farklı mekânda görüyor ve Şekip’in devlet dairesinde çalışan sıradan bir memur olduğunu ama yazmaya meraklı biri olduğunu öğreniyoruz. Zaman zaman görüştüğü, fikrine önem verdiği Nurullah Ataç’ın yazılarını okumakta, şiir tartışmalarına katılmakta ve şiir yazmak istemekte. Ama daha ikinci sayfada, “Şiir benim değil Orhan’ın işi” diyerek yılgınlığını ifade eder. Orhan, ilerleyen sayfalarda anlaşılacağı üzere, o zamanlar henüz Ankara’da yaşamakta olan Orhan Veli Kanık.

Şekip, kadınlara ve eğlenceye düşkündür ama kadınlarla ilişkileri büyük oranda para buldukça ziyaret ettiği fahişelerle sınırlı. İşini ciddiye almayan, aksatan ve bu yüzden de sürekli yalan söyleyen biri. Amirinin deyişiyle işe geç gelmekte, içki kokmakta, sağa sola borç takmakta, işini gücünü yapmamakta, sürekli yalan söylemekte. Bu sebeplerle Erzurum’a tayin edilir; daha doğrusu sürgün edilir. Birinci bölüm, “29 Ağustos. Erzurum’a gitmek üzere Ankara’dan ayrıldım” cümleleriyle bittiğinden, emanet şehrin Erzurum olduğunu sanırız ama Şekip, yine bir yalan kıvırtıp otobüsten inip Ankara’ya, emanet şehre döner.

Yazının başında bahsedilen tarihi çizgi roman olma durumunu bir kez daha gözden geçirmekte fayda var. Cantek, grafik romanınını güçlü bir tarihi roman söylemi üzerine inşa etmiş. Öncelikle Nurullah Ataç ve Orhan Veli gibi tarihi şahsiyetleri görüyorüz öyküde. Kitap, zaten Şekip’in tarihlerle imlenen günlüğünden oluşuyor. Kitabın başında, sonunda ve birinci bölümün sonunda gördüğümüz eski Ankara haritası, bölüm başlarında kullanılan görseller, kitabın tasarımı ve karakterlerin kullandığı dil de çalışmanın tarih söylemini güçlendiriyor. Öykünü artalanında yer alan azınlık tehcirleri, milliyetçilik akımları, anti-komünist faaliyetler gibi tarihi olaylar aynı etkiyi daha da arttırıyor.

Ancak Emanet Şehir geleneksel bir tarihi anlatı değil. Öncelikle Şekip, tarihi bir roman kahramanı olamayacak kadar önemsiz ve beceriksiz biri. Neticede tarihi romanlarda bir şekilde tarihe müdahale eden, ona yön veren birileri işlenir. Tarihin öznesi değilse de, ikinci ya da üçüncü adamlardır tarihi romanın kahramanları. Şekip ise Cantek’in deyişiyle kifayetsiz muhterisin biri. Şiir yazmak ister, beceremez. Roman yazar, kimseye beğendiremez. Ankara’nın ülkeye kültür başkentliği yaptığı yıllarda edebiyat çevresinde yer almış ama o çevrede yer edememiş bir karakterdir. Cantek’in kitabın sonundaki notlarında belirttiği gibi, edebiyat çevrelerinde görülen, önemli yazarların etrafında dolanan, masalarında oturup, sohbetlerinde yer alan, yerel edebiyat dergilerinde birkaç kez görünüp kayda değer hiçbir başarı elde edemeden unutulup giden “minör” karakterlerden biri.

Cantek’in Emanet Şehir’deki birincil kaygısı öykü anlatmaktır, tarih yazmak değil. Bu yüzden, öykünün içinde anakronik unsurlar yer alır. Öyküde yer alan Ankara’nın meşhur Sanatoryum Hastanesi, örneğin, öykünün geçtiği 1950 yılında henüz yapılmamış olsa da, varlığıyla öyküye renk katmış. Müzmin yalancı olan Şekip, babasının dönemin en ölümcül hastalığı olan vereme yakalandığını söyleyerek, hem tayinini durdurmuş, hem de müdüründen borç para almayı başarmıştır. Dolayısıyla babasının Sanatoryum’da yatması, tarihsel olarak yanlış olsa da, öykünün gelişimi açısından gereklidir.

Cantek gibi Şekip de öykü, öyküler anlatıyor kitap boyunca. Yalancılığı kimi zaman gereklilikten. “Yalan söylemek, kendimizi savunmanın en kolay ama en eski yolu” diyen Şekip, para bulmak için, başındaki belaları def etmek için ya da sadece hayatını kolaylaştırmak için yalan söyler.  Yalan söylemek, biraz da hayatı algılayış biçimi Şekip’in. Anlatı boyunca iki kez hayatında yeni bir sayfa açma, yeni bir başlangıç yapma hayalini kurar, sanki hayat kurgulanabilen, kurulabilen bir şeymiş gibi. Hayatın hem içinde yaşamakta, hem de daha yaşarken bile ona dışarıdan bakıp onu günlüğünde yazmakta. 14 Mart için yazdığı “Ataç’la karşılaştık, sanattan söz ettik. Pek parlak bir konuşma yapamadım” notu, kendine hep dışarıdan baktığını, yaşadıklarını sadece olduğu gibi yazmayıp sürekli bir değerlendirmeden geçirdiğini gösteriyor. Fakir Şükrü’nün adamlarından dayak yerken, “Herkes beni dövüyordu, Şekip’i herkes dövüyordu” ifadesi, hayata bu ikili bakış açısını gösteriyor. Zira ilk cümle yaşayan ve yaşadığını hisseden kişinin cümlesidir. İkincisi ise yaşantıya dışarıdan bakan ve onu öyküleştiren, kurgusallaştıran kişinin hassasiyetinin ürünü.

Dolayısıyla Şekip’in tarihsel bir belge olarak görülmesi gereken günlüğü aslında belirli derecede kurgusal. Nurullah Ataç’ın romanını beğenmediğini, oldukça yalın ve kibar sayılabilecek bir şekilde söylemesine rağmen, Şekip olayı “Ataç’ı yanlış tanımışım. İyi olanı destekler, gençleri teşvik eder sanmıştım. Bildiğin haset gösterdi. Aynı fikirde olmadığım için bana kötü davrandı. Bana bağırdı ya…” diyerek aktarır. Ataç aslında bağırmaz ve Şekip’in yalan söylemesi için harici ve pratik bir nedeni yoktur; Şekip sadece yaşadıklarını öyküleştirmektedir.

Şekip’in öyküleme, kurgusallaştırma eğilimini en iyi anlayan yine öyküden geçen biri, Ankaralı eski bir kabadayı olan ve hem Mor Menekşeler hem de Dumankara’dan tanıdığımız Fakir Şükrü’nün adamı Paçacı. Paçacı, bir insanın yüzüne bakıp onun doğru söyleyip söylemediğini anlamak gibi olağanüstü bir özelliğe sahip ve yalancı Şekip, ironik bir şekilde, hep doğruyu söyleyen Paçacı sayesinde hayatta kalır. Şekip, öykünün sonunda Paçacı’ya Pantolonlu Kadın’dan bahseder ve “Doğru mu söyledim, yalan mı?” diye sorar. “Doğru da değil, yalan da…” diye cevap verir Paçacı, “Hikâye mi anlattın sen?”

Levent Cantek de hikâye anlatıyor. Tarihi bir artalanda, önemsiz bir adam olan Yalancı Şekip’in dokunaklı, üzücü hikâyesini ve yenilişi anlatmaktadır. Doğru da, yalan da olmayan bir öyküyü anlatıyor. Berat Pekmezci de işin hakkını verip, genç yaşına rağmen son derece başarıyla resimliyor Emanet Sehir’i. Geçen yıl yayınlanan Dumankara’daki öykülerinin ilk çizgi roman çalışması olduğu düşünülürse, Pekmezci’nin Türkiye çizgi romanında kendine kalıcı bir yer edineceğini söylemek yerinde bir öngörü olacak. 

Kategoriler

Şapgir

Etiketler

Çizgi Roman